Dün Diyanet’e karşı olanlar, bugün oraya toz kondurmuyorlar. Ahali de her ikisini de ‘haklı’ diyerek alkışlıyor! YÖK’ü yok edecek olanlarda aynı, YÖK’e dört elle sarılanlar da. Ahali yine alkışlıyor! Önce ‘zerdüşt’ yaptıklarını, sonra ‘Müslüman’ ilan edip masaya oturuyorlar, bugünlerde tekrar mitinglerde ‘zerdüştlüğe’ geri döndürüyorlar. Alkış üstüne alkış! ‘Kardeş Esad’ bir gecede ‘katil Esed’ ilan ediliyor. Ahaliden ona da alkış, buna da alkış! HDP’ye Dolmabahçe’de ‘Barış Elçisi’, seçim meydanlarında ‘Savaş tamtamcısı’ deniyor. Dolmabahçe’ye de alkış, seçim meydanına da! Dün para çoktu, bugün birileri vaat edince yok oldu... Dün alkışlarla ‘kara’ denilen, bugün ‘ak’ deniliyor, yine alkış alıyor.

Tepelerde konuşanları, yapanları, edenleri hadi ‘amaca ulaşmak için her yol mubahtır’ gemisine koyarak, siyasi çıkar hesabına ‘anladık’ diyelim! Ya aşağılarda, tezatlara, yanlışlara, günahlara rağmen tüm bu olup bitenleri görmeyerek (!), anlamayarak (!) dalkavuk misali alkışlayanlara ne diyeceğiz? * Kıssadan hisse: Paşa hazretleri, konağındaki dalkavuğa seslenmiş: “Bıktım patlıcandan. Söyle aşçıya pişirmesin!” “Hay hay paşa hazretleri, zaten bu patlıcan tatsız bir şeydir, sizin ağzınıza yakışmaz!” Bir süre geçmiş paşanın canı çekmiş: “Söyle aşçıbaşına patlıcan yapsın.” “Hay hay paşa hazretleri, patlıcanın üstüne yoktur. Hele iyi pişirildi mi yemeyin de yanında yatın!” Paşanın tepesi atmış: “Sen ne biçim adamsın? Geçen sefer patlıcanı yerin dibine batırdın, şimdi de öve öve bitiremiyorsun!” Dalkavuk boynunu bükmüş: “Paşam ben patlıcanın değil sizin dalkavuğunuzum!”

SİYASET ve DÜRÜSTLÜK...

Mesleğimizin ustalarından Gazeteci-Yazar Hikmet Aksoy’un, geçen gün “Siyasetçi herkesten dürüst olmak zorundadır” başlıklı yazısının her satırını okurken bırakın içimin cız etmesini, ‘aklım tutuştu, içim yandı’ dersem abartı saymayınız lütfen! Çünkü, Hikmet abinin “... dürüst olmak zorundadır” dediği tepeye çıkarılacak siyasetçiye (devleti idare edecek, milleti yönetecek) ne hazindir ki altta oy veren ahali, “Siyaset bu, bunda yalan da olur, dolan da olur” diyerek sanki “dürüst olmamak hakkı imiş” gibi imtiyaz tanıdığı aklıma geldi.