SON DAKİKA



Haber > Gündem > Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste

Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste

14 Şubat 2016 Pazar - 09:31








Göç konusu, bütün Dünya'nın sorunu. Sadece Türkiye'nin sorunu değil. Fakat göç konusu sanki Türkiye'nin sorunu. Türkiye'nin bu konuda korktuğu başına geliyor. Normal şartlarda göçlerin oluşum nedenleri 3 grupta oluşur. 1.Doğal yıkımlar. 2.Ekonomik nedenler. 3.Sosyal ve siyasi yıkımlar. Suriye halkının göç nedeni ağırlıklı olarak 3’ncü madde. Mülteci sayısı 3 milyon. Türkiye bu mülteci sayısı ile nasıl mücadele edecek? Göç sadece barınma ile bitmiyor. Barınma bile büyük bir maliyet. Bu kişileri yasal statü altına, kamplara alma, Batı ülkelerine geçişlerini organize etme, hepsi başlı başına bir iş. Konrolsüz kitlesel geçişlerin içerdiği sıkıntılar da ortada. Bu sıkıntılar, güvenlik ve istihbaratla ilgili enerjisini Güneydoğu'ya hapseden Türkiye için büyük bir risk oluşturuyor. Radikal örgütlerin yeni yapılanmaları, yeni eylemlerine kapı açıyor. Açık geçiş yolları şeklinde bir faturaya dönüşüyor. Göç dalgası; Türkiye'deki yerleşik kültürün uzak olduğu bir duyguyu, yabancı sevmeme ve yabancıyı itme duygusunu da besliyor. Bununla ilgili pek çok olay yaşandı ve yaşanıyor. İleriye dönük, büyük toplumsal sorun ile karşı karşıya kalınacak gibi görünüyor. Ülkemizde yeni bir kültürel azınlık grubunun oluşumu, bunun entegrasyon sorunları, Türkiye'yi önümüzdeki yıllarda ciddi olarak meşgul edeceğe benziyor. Yaklaşık bir yıl kadar önce idi, Üst düzey bir devlet yetkilisi gazetecilere verdiği brifingde, Suriye'nin Kuzeybatı Bölgesi'nin, Halep ve civarının ciddi bir nüfus yoğunluğu içerdiğini, IŞİD ya da Esad'ın bu bölgeye yapacağı saldırıların önüne geçmek gerektiğini, aksi halde patlayacak göç dalgasının Türkiye'nin taşıyamayacağı bir çapta olduğunu söylüyordu. Ve bu muhtemel durumu, Ulusal Güvenlik ve tehdit açısından ön sıralara koyuyordu. Dünya'ya baktığımızda sadece Kilis, ülkelerin talep ettiğinden fazla mülteci barındırıyor ve bakıyor. Türkiye ile Suriye sınır hattının sıfır noktasında bulunan 90 bin 400 nüfusa sahip Kilis'te 125 bin 700 kayıtlı Suriye'den gelen savaş mağduru insan yaşıyor. Nüfusundan çok sığınmacı barındıran Kilis, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Bomba seslerinin yankılandığı sınır hattında Nobel heyecanı yaşanırken; Kilis'in, Dünya’da eşi benzeri olmayan bir misafirperverlik gösterdiklerini görüyoruz. Kilis'in yaşadığı bu göç olayı, Dünya kurulduğundan beri hiçbir dönem, hiçbir şekilde yaşanmamıştır. Dünya’ya ve Avrupa'ya baktığımızda Batı’nın Suriyeli mültecilerden almayı taahhüt ettiği sığınmacı sayısı şöyle; Almanya 39 bin 987, Kanada 36 bin 300, İngiltere 20 bin 300, Brezilya 7 bin 380, Fransa 2 bin 880, Hollanda 500, İspanya 130, Danimarka 135 kişi. Rakamlara baktığımız zaman Kilis, 8 ülkenin toplamından daha fazla mülteci barındırmaktadır ve bakmaktadır.

BM’NİN BİR FONKSİYONU YOK

Dünya üzerinde çatışmaları ve savaşları önleme iddiası ile kurulmuş olan BM’nin bu mülteci konusunda kuruluş gayesi istikametinde ciddi bir çabasının olmadığını, sanıyorum söylemeye bile gerek yok. Çünkü artık açıkça görülüyor ki; BM’nin asli görevi, Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin dünya üzerindeki işgal ve sömürülerine hukuki zemin hazırlamak; ikincisi, önleyemediği çatışmalarda ölenler ve yurtlarını terk etmek zorunda kalan insanların çetelesini tutup, arada bir yayınlamak. Kısacası, BM’nin öyle Birleşmiş Milletler gibi bir fonksiyonu yok. Güdümlü yapısı sebebiyle ciddi bir fonksiyon icra edemiyor. Bu bakımdan öncelikli olarak BM’nin yapısının değiştirilmesi, 5 daimi üyenin son sözü söylemesinin önlenmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı/ yapılamadığı sürece bu teşkilattan dünya üzerinde barışı sağlamak, çatışmaları önlemek gibi bir işleve sahip olmasını beklemek boşuna olur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın devamlı gündeme getirdiği “Dünya 5’ten büyüktür” sözü daha iyi anlaşılıyor. Anlamak istemeyenler, Suriye gibi yıkım projelerinin bizatihi sahipleridir. Önemli bir sözümüzü hatırlayalım: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.” Yaşayanlar bu sözün karşılığını mutlaka görecekler.

SINIRLARIMIZ ZATEN AÇIK!

Meseleye bu açıdan bakıldığında Türkiye’ye yaptığı, ‘Suriye’den gelen mültecilere sınırı açın’ çağrısını ciddiye almanın, “Bu da ne demek? Sınırlarımız zaten açık. Açık sınırın yeniden açılması nasıl oluyor?” diye düşünmenin anlamı kalmıyor. Bu çağrı BM’nin yapısındaki Ciddiyetsizliğin açıklamaya yansımadan ibaret kalıyor. Aynı durum NATO için de geçerli. Gerek BM gerek NATO kuruluşları, birkaç sömürgeci ülkenin kontrolüne terk edilmiş ve buna pek çok ülkede rıza göstermiş.


CİDDİYETSİZLİK ÖRNEĞİ

Gerçekten icra gücü var ise BM’nin öncelikli olarak Suriye’deki çatışmaları önlemesi, bunu yapamıyorsa ya da yapmıyorsa yeniden yapılandırılması için harekete geçilmesi gerekiyor. Sorunun kaynağını çatışmaların oluşturduğu, insanların canlarını kurtarmak için her şeylerini geride bırakarak; ölümü, açlığı ve soğuğu göze alarak yurtlarını terk etmelerinin önlenmesi gerekiyor. Türkiye sınırlarını zaten baştan beri açık tutuyor. Ne var ki, ülkemize sığınmış ve sığınacak olanların gelecekleri iyi görünmüyor. Ülkemize yönelik göç devam edecek olursa, işler giderek daha da içinden çıkılmaz hal alacak. İnsanımız elinden gelen desteği veriyor. Buna devletin desteği de eklenmesine rağmen, milyonlarla ifade edilen insanların ne kontrolü mümkün oluyor ne de ihtiyaçlarının karşılanmasına yetişilebiliyor. Ülkemizin her köşesinin Suriyeli mültecilerle dolmuş olması da bunu gösteriyor. Öncelikli olarak bu sorunun ele alınması ve Dünya’nın topyekun mültecilerin ihtiyaçlarının karşılanmasına odaklanması gerekirken, sanki bu iş sadece Türkiye’nin sorumluluğundaymış gibi, BM’nin Türkiye’ye sorumluk çağrısı yapması sadece bir sorumsuzluk örneği değil, aynı zamanda ciddiyetsizliğin göstergesidir. Çatışmaların bir an evvel önlenmesi ile ilgili sorumluluğunu üstlenemeyen, bu konuda ciddiyetini koruyamayan bir örgütün sorumluluk çağrısı, sadece bir ciddiyetsizlik örneğidir. Açıkçası BM başlangıçta deklare edilen kuruluş gayesine yönelik görevini yapamamakta olduğu için, bir an evvel iptal edilmesi, ‘barışı sağlamak’ gibi iddialarla dünyanın daha fazla oyalanmaması gerekiyor. Çünkü mevcut Dünya düzenini (gizli örgütleri saymazsak) BM ve NATO oluşturmaktadır. Bu düzenin iflas ettiği, yeni düzene ihtiyacı olduğu da görülüyor. Yeni düzenin kurulması, eski kurumların kapısına kilit vurulması ile mümkün olur. Yeni bir dünya kurulup, Türkiye’de orada yerini alacaksa; önce yeni düzenin kurulması için yıllarca Erbakan Hoca’mın dile getirdiği ve temelini de attığı İslam Birliği’nin hayata geçirilmesi için harekete geçmek gerekiyor.

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap