50 yıldır devlet-i aliyeyi yönetenler neredeyse veciz bir söz haline getirdiler; “Stratejik ortağımız Amerika” diye söze başlamayı. Ardına da, “Ama hiç de öyle davranmıyor” diyerek ben diyeyim “attıkları”, siz söyleyin “yediğimiz” kazıkları hatırlatmayı da unutmuyorlar. “Böyle ortağın ben...” diye başlayıp ABD’ye aklıma değil ağzıma geleni söyleyeceğim ama (aklıma geleni zaten yazıyorum), tüm bunlarda yaşananları unutanların payı olduğu, yani bizimkiler gerçeği içimi acıtmıyor, dilimi lâl etmiyor, elime felç indirmiyor değil!

ABDULLAH GÜL’ÜN TESPİTİ...

Ben diyeyim “millet”, birileri desin “ümmet” olma konusunda temeldeki yanlışlarımızın başına şu sıralar “biat etmek” konuluyor. Bu konuda 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de tespiti var: “Gerek yeni bir cemaat olsun, ideolojik bir yapı olsun, siyasi yapı olsun, eğer aklını fikrini bir kişiye teslim ederse sonu böyle olur.”

TİMUR MİSALİ…

Timur’un askerine; “Bağlandığın imam kim?” diye sorup da; “Timur” cevabını alan Nasreddin Hoca; “Peygamberini de sor” diyenlere; “Ne soracağım yahu! İmamı Timur olanın peygamberi de Cengiz Han’dır” diye kızmış! Kıssadan hisse, almasını ve anlamasını bilenler için!

SUSARSAK…

Çıkarları için ihanet şebekesi kuran şeytanın taşeronlarının kapıdan içeriye girmesine sessiz kalanların da gaflet ve delaletini unutursak, hatırlatmaz isek, eleştiriden kaçarsak, haksızlık karşısında sus pus olmuşuz demektir. Hem de “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisi ile uyarılmamıza rağmen! Hem de, eleştirmenin bittiği yerde putçuluğun başlayacağı gerçeği geçmişteki örnekleri ile ortada iken... Günümüz cemaat ve tarikatlar örneğinde olduğu gibi...

ÇÖRÜT; ZAN ALTINDA KALMASIN!

Dünkü, “Fındığı da FETÖ’ye bağladınız ya!” başlıklı yazımız üzerine çok sayıda ileti ve mesaj aldık. Bir tanesini, bana göre yazıda da eksik bıraktığım için sizlerle paylaşıyorum: “Sayın Çörüt, elindeki bilgi ve belgeleri sakla madan savcılığa teslim etmelidir. FETÖ ve fındık fiyatını düşürme olayını devletin ve milletin bekası için saklamadan hemen açıklığa kavuşturmalıdır. Yoksa kendisi zan altında kalacaktır.”

ARACI KİMDİ?

Çok stresli ve tepkili bir hale geldik. Ayaklarımızı suya sokup, yüzümüzü rüzgâra dönüp biraz serinlemek, sakinleşmekte yarar var. Konuları, olayları ve gelişmeleri de “kıssadan hisse” hesabıyla fıkralarla güldürürken düşündürür şekliyle değerlendirmek de iyi gelir. Bektaşi’nin biri her gün kasabada; “Her şey Allah’tan. Her şey Allah’tan” diye mırıldanarak dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi’ye arkasından sessizce yaklaşmış ve ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi’nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce; “Öyle ne bakıyorsun baba erenler” demiş, “Hani her şey Allah’tandı!” “Tabi” demiş Bektaşi; “Her şey Allah’tan da, ben hangi deyyusu aracı etti diye bakıyorum!...”

BİLİNE!...

Her türlü musibetin baş nedenlerinden biri de; Allah korkusunu ahrete havale edip, kuldan korkmayı dünya hayatına monte edenlerin kendilerini insan yerine koymasıdır!