A+ A-
Yorum
10

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya kimsenin gücü yetmez

Yayın Tarihi: 10.02.2025 - 11:57
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya, Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir"
Kaynak:TRT HABER

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da kamu çalışanları ve öğrencilere hitap etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

Konuşmamın hemen başında sizlere Türkiye'deki 85 milyon kardeşimizin en içten selam ve sevgilerini iletmek istiyorum. Hasbi bir dost ve kardeşimiz olarak gördüğümüz Malezya'yı her ziyaretimde ayrı bir heyecan, ayrı bir bahtiyarlık içinde hissederek kendileriyle bir arada oluyorum. Muhterem kardeşim Başbakan Enver İbrahim'e, eşine ve tüm Malezya halkına bizi kendi evimizdeymiş gibi hissettiren sıcak misafirperverlikleri için sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz üzere Türk ve Malay halkları arasındaki münasebetlerin kökleri 16. yüzyıla kadar uzanıyor. Gerek tarihi, gerekse kültürel anlamda müşterek bir değerler manzumesini paylaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 60. yıl dönümünü büyük bir heyecan ve mutlulukla hep birlikte idrak ettik. Ülkelerimiz arasındaki bu yakın ve dostane ilişkilerin gelecekte de her alanda ivme kazanarak çok daha güçlü bir şekilde sürmesini temenni ediyorum.

Malezya ziyaretimizi bölgesel ve küresel gelişmeler bağlamında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz. Üretim, tüketim, dağıtım alışkanlıkları kökten değişirken eş zamanlı olarak dünyamız yeni bir paylaşım kavgasına doğru sürükleniyor. Bu değişim fırtınası küresel ölçekte siyasi, sosyal ve ekonomik birtakım kırılmaları da beraberinde getiriyor. Yine bu süreçte ülkeler arasındaki rekabetin daha yıkıcı hale geldiğini, kutuplaşmanın daha da arttığını, korumacı ve tek taraflı yaklaşımların rutinleştiğini müşahede ediyoruz.

Burada öncelikle bir hususun tespitinin iyi yapılması gerekir. Küresel sistemin banileri İkinci Dünya Savaşı'nın galipleridir. Beynelmilel münasebetlerden, ekonomi, finans ve ticarete kadar birçok alanda oyunun kurallarını belirleyenler de aynı ülkelerdir. Son 80 yıldır doğudan batıya aktarılan yer altı ve yer üstü kaynaklarının önemli bir kısmı yine bu ülkelerin ekonomik, siyasi ve askeri gücünü desteklemek, halklarının refahını finanse etmek için kullanılmıştır.

Elimizi vicdanımıza koyup, lütfen şu sorulara cevap verelim. 1960'larda başlayan bağımsızlık hareketlerinin önünün bir müddet sonra askeri darbelerle kesilmesi tesadüf müdür? Soğuk Savaş'ın iki ana aktörü arasındaki bilek güreşinin kurbanlarının genellikle mazlum milletler olması sadece rastlantı mıdır? Büyük güçlerle ticari ilişkilerini daha dengeli, daha adil bir noktaya çekmek isteyen liderlerin alaşağı edilmesini masum görebilir miyiz? Bugün dünya nüfusunun yüzde 55'inin toplam gelirden aldığı pay yalnızca yüzde 1,3 ise bundan sistemden kaynaklanan bir sorun yok mudur? Hasbelkader Kuzey Amerika'da doğan bir çocuğun Afrika'da yaşayan 70 çocuktan daha fazla imkana sahip olmasını normal karşılayabilir miyiz? Karşılaştırmaları ve örnekleri çoğaltabiliriz.

Haklıyı, mazlumu, zayıfı değil, güçlüyü, zorbayı, seçkini, zengini koruyan bu yapının aynı şekilde devam etmesi doğru da mümkün de değildir. Çünkü adaletin olmadığı, adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırıldığı bir yerde insanlık adına barış, huzur ve kalkınma olmaz.

Bundan 80 yıl öncesinin olağanüstü şartlarında insanlığa biçilen bu elbise kabul edelim ki dünyamıza artık çok dar geliyor. Bunun da işaretlerini geniş bir yelpazede hepimiz görüyoruz. Dahası son dönemde giderek artan dayatmaları imtiyazlarını kaybetmek istemeyenlerin çırpınışları olarak değerlendiriyoruz. Haklı olanın güçlü değil, gücü elinde bulunduranın her zaman haklı çıktığı bu adaletsiz düzene itirazımızı her zeminde açıkça dile getiriyoruz.

Türkiye olarak biz şuna inanıyoruz. Her şeyden önce nüfusu yaklaşık 2 milyarı aşan İslam aleminin temsil edilmediği bir yapının kendisi adil olmadığı için adalet de dağıtamaz. Dünya nüfusunun dörtte birinin dışlandığı bir yapının güvenlik dağıtması, küresel istikrar ve barışa hizmet etmesi elbette beklenemez. Aynı durum küresel yönetim sisteminde temsil imkanı bulamayan diğer gruplar için de geçerlidir. Dolayısıyla ekonomiden diplomasiye, ticaretten güvenliğe, sorunların çözümü için yeni bir anlayışa, yeni bir küresel düzene ihtiyacımız var.

Herkesi kucaklayan adil, paylaşımcı, farklılıkları zenginlik olarak gören ve güven esasına dayalı bir sistemin inşası tercihten öte zorunluluktur. Dünya 5'ten büyüktür şiarımız işte bu yeni düzen arayışlarının sembollerinden biri haline gelmiştir. Bu idealin kuvvetten fiile çıkması öncelikle zihinlere vurulan prangaların parçalanmasıyla olacaktır. Çatışmaların değil barışın korkunun değil güvenin, terör ve şiddetin değil huzurun, yokluğun değil refahın egemen olduğu bir dünyanın inşa edilebilirliğine evvelemirde bizim inanmamız gerekiyor. Daha adil bir dünya mümkün derken esas itibariyle buna dikkat çekiyoruz. Mevcut sistemden çıkar sağlayan imtiyazlılar kulübü bunu istemese de ekonomik ticari sosyal ve uluslararası temsil bakımından daha adil bir dünya mümkündür.

Burada şunu da tüm samimiyetimle ifade etmek durumundayım. Gerçek manada bir değişimin yaşanabilmesi için sadece kendi maruz kaldığımız adaletsizliklere itiraz etmemiz yetmez. Kendi hakkımızı savunurken başkalarının yaşadığı haksızlık ve acılara da gönlümüzü açma cesaretini gösterebilmeliyiz. Unutmayalım ki altta kalanın canının çıktığı bir yerde yalnızca keder olur, gözyaşı ve acı olur. Biz Türkiye olarak işte böyle bir bakış açısıyla hareket ediyoruz. Üzerimizdeki sorumluluğun farkındayız ve bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmenin mücadelesini veriyoruz.

Tüm bunları yaparken yeni ortaklıklar tesis etmenin dış ilişkiler ve iş birliği ağımızı zenginleştirmenin çabasındayız. Asya'nın artan öneminin de bilinciyle 2019 yılında ilan ettiğimiz Yeniden Asya vizyonumuz kapsamında kıtayla bağlarımızın ve iş birliğimizin kuvvetlendirilmesini amaçlıyoruz. Aradan geçen 5 yılda bu manada önemli gelişmeler kaydettik.

Bu açılımımızda Malezya'nın her zaman müstesna bir yeri oldu. Malezya ile ilişkilerimizi 2014 yılında stratejik ortaklık seviyesine 2022 yılında da kapsamlı stratejik ortaklık düzeyine yükselttik. Halklarımız arasındaki köklü ve yakın ilişkilere yakışır şekilde iş birliğimizi somut adımlarla tahkim etmeye başladık. Bizim için Malezya 35 milyona yaklaşan nüfusu dinamik ekonomisi ve yetişmiş insan kaynağıyla bölgesindeki öncü ülkelerin en başında geliyor.

Münasebetlerimizi teknolojik iş birliği ve ortak üretim vizyonuyla özellikle bu tür bir yaklaşımla geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu vizyonumuzun meyvelerini toplama aşamasına geldik. TUSAŞ Malezya yüzden fazla Malezyalı genç mühendise çalışma imkanı sunan etkin bir tesis haline dönüştü. Savunma sanayi firmalarımızın iş birliği ile ikinci parti kıyı görev gemileri inşa edilmeye başlandı. ANKA İHA'lar konusunda önemli iş birliğimiz var. Ticaret hacminde ortaya koyduğumuz hedeflere uygun olarak 2024 yılında 5 milyar doları aştık. Ticareti dengeli şekilde 10 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz.

Yarı iletken teknolojilerden otomotive, uçak teknolojilerinden sivil amaçlı simülatöre her sektörde iş birliğimizi artırmak, farklı alanlarda Malezya ile birlikte yol almak istiyoruz. Ülkelerimizin Asya ve Avrupa'ya açılan kapılar olma gibi müstesna bir özelliği var. Bu bakımdan aramızdaki hava yolu bağlantılarının daha da güçlenmesini arzu ediyoruz. İkinci en büyük havalimanımız Malezya Havalimanları İdaresi'nde özellikle işletildiğini düşünürsek Türkiye-Malezya arasındaki iş birliği güçlü bir şekilde gelişiyor.

Beşeri alanda atacağımız adımları çok kıymetli görüyorum. Bölgedeki en büyük Yunus Emre Türk Kültür Merkezi'nin katkılarıyla burada da kayda değer yol alıyoruz. Türkiye Maarif Vakfı'mızın okul kurma çalışmaları devam ediyor. İki ülkenin birbirine duyduğu bu derin muhabbeti yeni nesillere aktarmayı bir görev biliyor, bunun için gerekli altyapıyı ve imkanları oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir dönem ülkemizdeki yasakçı ve baskıcı uygulamalardan muzdarip olan gençlerimiz Malezya'ya gelmiş, buralarda yüksek tahsil görmüşlerdi. Hükümetlerimiz döneminde eğitime çok büyük yatırımlar yaptık. Türkiye'de özellikle eğitim öğretim alanında ciddi imkanlar geliştirdik. Dünyanın 190'ı aşkın ülkesinden 340 bine yakın uluslararası öğrenciyi sayısı 208'e ulaşan Türk üniversitelerinde misafir ediyoruz. Burada genç öğrenci kardeşlerimi de ülkemizdeki bu eğitim imkanlarından yararlanmaya davet ediyorum.

Malezya'nın diplomasiden üretim, finans ve ticarete eğilen başarılarıyla biz de gururlanıyoruz. 2025 ASEAN Dönem Başkanlığında Malezya'ya başarılar diliyorum. Malezya liderliğindeki bu yeni dönemin ülkemiz ve ASEAN arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesine vesile olmasını yürekten temenni ediyorum.

Malezya'yla Müslüman dünyasını ilgilendiren konular başta olmak üzere birçok noktada tam bir dayanışma içinde hareket ediyoruz. Malezya'nın özellikle Gazze ve Filistin davasına verdiği desteği takdirle takip ediyorum. Malezya'nın İslam düşmanlığıyla mücadelede sergilediği dirayetli tutumunu memnuniyetle karşılıyorum. Malezya ile D8 kapsamındaki ilişkilerimizi ilerletme ve ekonomik kalkınma iş birliğini artırma konusunda da kararlıyız.

Bakın burada bir hususun altını münhasıran çizmek isterim. İsrail'in soykırım uyguladığı Gazze'de katliamların başladığı ilk günden itibaren çok yoğun bir diplomasi trafiği yürüttük. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dahil tüm platformlarda İsrail'in devlet terörüne dikkat çektik. Zulmü lanetledik, Filistin'in haykıran sesi olduk. Gazze'ye gönderdiğimiz 100 bin tonu aşan insani yardımın yanı sıra İsrail'le ticari ilişkileri tamamen durdurarak tepkimizi çok net ortaya koyduk. Saldırıların sona ermesi ve sorumluların uluslararası hukuk önünde hesap vermesi için de her türlü gayreti gösterdik. Elbette 15 ay boyunca aralıksız süren bu çabalarımızdan dolayı çok baskı gördük. Tehdit edildik. Siyonist lobinin itibar suikastlarına maruz kaldık. Ama hiçbir zaman zulme ve zalime boyun eğmedik. Gazzeli ve Filistinli mazlumları bir an olsun sahipsiz bırakmadık. Bu süreç bizlere uluslararası sistemin acizliğini de gösterdi.

İsrail'in Gazze'de çoğu çocuk ve kadın 61 bini aşkın Filistinlinin hayatına mal olan katliamlarına Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi biraz önce dile getirdiğim sebeplerden ötürü maalesef dur diyemedi. Bilhassa Batı Dünyası 471 gün süresince çok kötü bir imtihan vermiştir. Yüzlerce gazetecinin katledilişini seyreden uluslararası basın kuruluşları ile insan hakları örgütleri de aynı şekilde Gazze sınavında sınıfta kalmıştır. 471 gün boyunca insani değerler ve uluslararası hukuk adına gerçekten büyük bir çöküşe şahit olduk. 360 kilometrekareye sıkıştırılan 2 milyon insan son asrın en vahşi en barbar soykırımlarından birini iliklerine kadar yaşadı. Buna rağmen izzet kelimesinin gencinden yaşlısına, erkeğinden kadınına her birinde ete kemiğe büründüğü Gazzeli kardeşlerimiz teslim olmadı, zalimler karşısında diz çökmedi, vatanlarını terk etmedi.

Direniş güçlerinin kahramanca mücadelesi sayesinde İsrail stratejik hedeflerine ulaşamadı. Neticede bizim de katkı verdiğimiz bir süreç sonunda 19 Ocak'ta Filistin direniş hareketi Hamas ve İsrail arasında ateşkes anlaşmasına varıldı. Ancak İsrail'in hukuk tanımaz ve şımarık tavrını sürdürdüğünü görüyoruz. Filistinlileri binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan sürgün etmeye yönelik tekliflerin bizce ciddiye alınır bir tarafı yoktur. Bu arada Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir.

Burada asıl konuşulması gereken şudur. Bakınız Gazze'de 61 binden fazla masum şehit oldu. Okullar, kiliseler, camiler, üniversiteler bombalandı. Gazze'deki binaların neredeyse yüzde 80'i yıkıldı. 50 milyon tonu aşkın devasa bir enkazdan bahsediliyor. Gazze'deki yıkımın mali faturasının 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu ağır faturanın müsebbibi de İsrail ve Netanyahu hükümetidir. İsrail kendi başına bu faturayı mutlaka ama mutlaka ödemelidir.

İsrail yönetiminden öncelikle sebep oldukları yıkımın bedeli tahsil edilmeli, bununla da Gazze'deki yeniden inşa süreçleri başlatılmalıdır. Tazmin edilmeyen her zarar faili daha da azgınlaştıracaktır. İsrail'in önce yıkıma, onca acıya katliama sebep olduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesine izin verilemez. Dolayısıyla Netanyahu, 15 ay süren katliamlarına rağmen topraklarından kopartamadığı Gazzelilere yer arayacağına Gazze'de yol açtığı 100 milyar dolarlık zararı tedarik edeceği kaynak aramalıdır.

Burada şunu da dikkatinize getirmek isterim. Biz 6 Şubat 2023 depremlerinde gerçekten büyük bir yıkım yaşadık. 53 binden fazla canımızı kaybettik. 311 bini aşkın bina kullanılamaz hale geldi. Bu vahim tabloya rağmen depremin üzerinden 2 yıl bile geçmeden enkazı kaldırdık. İnşaatlara başladık ve şimdiye kadar 201 bin konutu teslim ettik. Bu yıl bitmeden 453 bin konut ve iş yerini teslim edeceğiz. Aynı inşa ve ihya başarısını Gazze'de de İslam dünyası olarak sergileyebiliriz.

Evvel Allah çok kısa sürede Gazze'yi yeniden ayağa kaldırabiliriz. Yeter ki Gazzelilerin zaten hakkı olan bu para İsrail'den tahsil edilsin. Aynı şekilde İsrail devleti ve haydut yerleşimciler tarafından gasp edilen evleri, arazileri, iş yerleri de hak sahibi Filistinlilere iade edilmelidir. Gazze'nin yeniden imarının yanı sıra Başkenti Doğu Kudüs olan Bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz Filistin Devleti kurulması için de çabalarımızı arttırmamız büyük önem arz ediyor. Tüm bunların mazlum Filistin halkına hem bir kardeşlik vazifemiz hem de vicdan borcumuz olduğuna inanıyorum.

Türkiye Malezya dayanışmasını her alanda daha da güçlendirmek. Bizlere ecdadımızdan miras kalan önemli bir görev olarak görüyorum. Ziyaretimizi işte bu istikamette atılmış önemli bir adım ve kıymetli bir eşik olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Bu düşüncelerle kıymetli kardeşim Sayın Enver İbrahim'e göstermiş oldukları misafirperverlikten dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum. Bizleri samimiyetle bağrına basan tüm Malezyalı kardeşlerime selam ve muhabbetlerimi iletiyorum. Siz kıymetli katılımcıları bir kez daha saygıyla sevgiyle selamlıyor hepinizi Allah'a emanet ediyorum.