Ben diyeyim ‘bu ülkenin’, siz söyleyin ‘bu ülkede her şeyin’ çivisi çıkmış vesselâm! Tabii, Türkiye’nin T’si olan Trabzon’un da... Alın size birkaç gündür,Trabzon kamuoyunu ‘meşgul eden mi, meşgul ettirilen mi?’ desem bilmiyorum, şehir içme suyu meselesi... Öyle bir konudur ki, yüzde 100 sağlam belgeye dayalı ve de “kılı kırk yararak” konuşmak gerektirir. Bu kadar önemli olan su, basını aracı olarak kullanarak, ne milletvekilinin iddiası ne de Trabzon Belediyesi’nin de bunlara yine basın üzerinden cevap vermesi ile konuşulacak, çözümlenecek bir konu değildir. Birileri çıkıp da, Anayasa’ya göre işi yasa yapmak olan milletvekiline, “Belediye Meclisi’nde üyeleriniz var. Onlar üstlendikleri görev gereği böyle bir konuyu Belediye Meclisi’ne veya ilgili, yetkili organlara taşıdılar mı?” diye sorup, ardına üda “Anlattığınız gibi durum bu kadar vahim ise, hastanelerin dolup taşması gerekmez mi idi?” diye de eklerse ne olacak? Ne cevap verilecek? 40 yıla yaklaşan ve ‘kamu’ denilen bütün adına yaptığıma inandığım meslek hayatımda buna benzer şekilde ama biraz daha farklı muhatap olduğum için, öylesine ‘laf olsun torba dolsun’ Hesabıyla gündeme taşınacak, ya da medya üzerinden halledilecek bir konu olmadığını belirtmek istiyorum. Kaldı ki; basının bile bu tür haberleri, iddia varsayımı üzerinden kamuoyuna taşıması doğru değildir. Konuşan milletvekili olsa dahi.

Eeee, bu işler maalesef bu ülkede böyle oluyor! Siz hükümet ederken, yönetirken sürekli konuşma ile neredeyse yüzde 80’i yandaş olan basın üzerinden algılar ve kamuoyu oluşturmaya kalkarsanız, iş bazen gelir böyle hallere kadar da varır. Atalarımız boşuna “Rüzgâr eken fırtına biçer” dememişler! Ama yine de, kim ne derse desin; “hayatın vazgeçilemez gerçeği” olan su söz konusu olduğunda, iş bu kadar hafife alınmamalıdır. İşin özeti, hani denir ya; “Su gibi aziz ol” diye. İşte bu konuda tek kelime dahi kelam edecek olanlar, bu işin ben diyeyim ‘bilgi’ siz söyleyin ‘azizlik’ gerektirdiğini unutmamalıdırlar. Bir de, suyun stresten ve sıkıntılardan insanı uzaklaştırarak rahatlattığını da!

DÜŞÜNCEM-BEKLENTİM...

Her ne kadar, gaflet ve delalet gösterilmesi nedeniyle, Türkiye’de terör bu noktaya taşındı ise de; Türk Milleti, birlik ve beraberliği ile bu musibetin de hakkından gelecektir. Ancak hiç değilse; bugünkü tabloya sebep olanlar, bundan sonraki süreçte zırnık kadar hata yapma haklarının bulunmadığını, artık her şeyi oya tahvil etme hesabı üzerinden de bir ülkenin yönetilmesinin doğru olmadığını anlamış olsunlar.

FİLİNTA’DA HIRS VE KİBİR...

Televizyonda dizileri pek izlemem. Haberler de diziler gibi olmaya başladığı için (2-3 kanal hariç) onları da izlemek içimden gelmiyor. TRT’de ise sadece müzik kanalı dinliyor, haftada bir ‘Filinta’ dizisine takılı kalmaya çalışıyorum. Vurmalar, kırmalara değil. Saptırılmadan verilen tarihi gerçekleri hatırlamak ve Osmanlı’da müspet bilimler ile felsefeyi de çok iyi bilen hocaların bazı sözlerini duymak için. Son bölümde öyle bir kelâm duydum ki; benim yok ama, hani derler ya “bıyık altından gülmek” diye! Öyle bir hal içinde bir şeyler aklıma gelip de gülmedim değil: İşte o söz: -“Hırs ve kibir; insanı sadece zalim değil, aynı zamanda ahmak da yap

İYİ OLUNCA ESKİ, KÖTÜ OLUNCA YENİ PARA!

Dikkatinizi çekiyor mu bilmem! Devlet-i Aliye’nin kesesinden kamu işleri yapanlar, yatırım iyi olunca eski para birimi üzerinden nutuk çekiyorlar. Mesela, 2 milyon lira harcanmış ise “Eski parayla 2 katrilyon” diyorlar. Ama yapılan iş başarılı olmamış ya da kendileri gibi vatandaşın da içine sinmemiş ise, o 2 milyon liradan, sanki eskinin aynı değerdeki parası imiş gibi söz ediyorlar. Dikkat edin; duyacak, göreceksiniz!