A+ A-
Yorum
10

Fındıkta fiyat savaşı var!

Yayın Tarihi: 21.02.2017 - 09:33 | Güncelleme Tarihi: 21.02.2017 - 09:32

Gürsoy Tarımsal Ürünler Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Oğuz Gürsoy, fındık sektöründe global firmaların devreye girdiğini belirterek, “Almanya, Fransa, Hollanda ve Türkiye’de adeta bir fiyat savaşı var. Bu fiyat savaşında artık bizim buralardan para kazanmamız mümkünde değil” dedi.

Gürsoy Tarımsal Ürünler Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Oğuz Gürsoy, fındık sektöründe yaşanan gelişmelerle ilgili değerlendirmede bulundu. 1930 yılından bu yana fındık sektöründe hizmet verdiklerini belirten Gürsoy, her yıl yaptıkları yatırımlarla yıllık cirolarını 5 milyon dolardan ortalama 100 milyon dolara çıkardıklarını kaydetti.

ORDU’DA İKİNCİ FİRMAYIZ

Konuşmasına sektördeki geçmişlerini anlatarak başlayan Gürsoy, şunları aktardı: “Gürsoy firması dedemiz Dursun Gürsoy tarafından 1930’lu yıllarda kuruldu. Dedemin vefatının ardından 1940 yıllarında işlerin başına babamız Halit Gürsoy geçti. İlk  ihracatımız ise aslında dedemizin zamanında başlamış ve o zaman da sadece fındık değil yumurta ceviz gibi aklınıza ne kadar toprak mahsülleri varsa bunları İstanbul’a gönderiyorlar ve oradan ihraç ediyorlarmış. Ben ise 1978’de katıldım firmaya. Tabi üniversiteden dolayı o zamana kadar İngiltere’deydim. Aile fertleri şirkete ortak oldu ve anonim şirketi statüsüne girdik ama 1974 senesinde Karadeniz’de Ordu’da biz ikinci firmayız entegre yapan. Birincisi Sagra’dır. Kavurma, kıyma öğütme gibi işleri yapan 1974 senesinde Kazım Karabekir Caddesi’ndeki fabrikamızın bitişiğinde 1 fabrika daha yaptık ve orada imal edip ihracata başladık. 1974’ten 95 senesine kadar merkezde çalıştık. Yani Kazım Karabekir Caddesi’ndeki ilk başladığımız yerde, daha sonra ise  1995 senesinde Efirli’deki entegre tesisininde başladık ve 1996 senesinde bu tesisimizi faaliyete geçirdik.

AVRUPA’YA RAKİP

Kısacası kuşaktan kuşağa devam ediyoruz. Bu süre zarfında sektörle ilgili birçok yatırım gerçekleştirdik. Firmamızın temiz bir sicili var. Hem ülkemizde hem de Avrupa’da ve en kötü şartlarda dahi taahhütlerini yerine getirmiş bir firmayız. Ayrıca aile şirketi olarak piyasa itibarı yüksek bir firmayız. 2000’li yıllardaki bir globalleşme ile beraber buralara da yabancı sermayeler girmeye başladı. Bulancak’ta bir tesis kuruldu ve rekabet gelişti. Bununla beraber teknolojik yatırım gerekti. Modern ekipmanlar, makinalar, akreditasyon ve laboratuvarlar kuruldu. Bu tarz yatırımlara ilk başlayanlardan biriyiz. 1998 senesinde Karadeniz bölgesinde ilk İSO alan firmalardan biriyiz. O zamanlar bir laboratuvarımız vardı ama akredite değildi. Onu 2000’li yıllarda akredite haline getirdik. Hatta 2001 senesinde Avrupa Birliğinde akreditasyon meselesi çıkınca Karadeniz’deki tek akredite laboratuvar haline geldik. Tabii yıllar geçtikçe Avrupa’da şunu gördük ki tüketici istekleri gittikçe değişiyor. Daha az yabancı madde, daha kaliteli mal ve kalite düzeyini oluşturabilmek için lazerli üst teknoloji gibi daha iyi makineler edindik. Bu sayede hem kapasitemizi genişlettik hem de kalitemizi yükselttik. Avrupa’daki büyük çikolata markalarına ürün satabilecek konuma geldik.”

GLOBAL FİRMALAR DEVREYE GİRDİ

Gürsoy, açıklamalarının devamında fındık sektörünün globalleştiğini söyleyerek “Klasik Avrupa pazarı dediğimiz Almanya, Fransa, Hollanda ve Türkiye’de adeta bir fiyat savaşı var. Bu fiyat savaşında artık bizim buralardan para kazanmamız mümkün değil. Nitekim artık global firmalar devreye

girdi. Global firmalar büyük fındıkçıların başını kesiyor. Bu fimalar 12 ay mal satıyor, biz 3 ay mal satıyoruz. Finansman açısından bakıldığında Türkiye’de dolar 3,5 TL ve bankalara faiz veriyorsunuz. Bugün sizin karşınızdaki global firmalarda para sorunu yok” diye konuştu.

FARKLI PAZARLAR BULUNMALI

Fındık sektöründe rekabet şartlarının bozulduğunu da vurgulayan Gürsoy, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim bu rekabette kalabilmemiz için farklı pazarlara ulaşmamız lazım. Bu farklı pazarlar çoğu firmanın gitmeye cesaret edemediği yerler ve biz oralara gitmeye çalışıyoruz. Senede 10-15 milyar dolar cirosu olan bir firma ile 100 milyon dolar cirosu olan bir firmanın aynı şartlarda rekabet etmesi mümkün değil. Sadece fındık tedariki yapan firmalardan bahsetmiyorum. Öyle global firmalar işin içine girdi ki artık bugün bu global firmalar en az 20-30 tane değişik malı Avrupa’daki çikolata firmalarına şeker, kakao, badem, yer fıstığı satıyor. 5 sene içinde belki de Karadeniz’de 35 tane yerli firma kalacak. Bu yüzden biz işin içinde kalmaya çalışan bir firmayız. Bundan dolayı maliyetlerimizi kontrol etmeye, kalite ve itibarımızı korumaya çalışıyoruz. Bunu başarabilirsek 5 sene içinde o 3-5 firmanın içine gireceğiz ama bugünkü yaptığımız ciroyu yapamayabiliriz.” Serbest piyasada hem yurtiçinde hem de yurtdışında kâr marjlarının önemli ölçüde düştüğünü de kaydeden Gürsoy, bu sarmaldan nasıl kurtulabileceklerini ve piyasada nasıl ayakta kalabileceklerini araştırdıklarını da sözlerine ekledi.

TEŞVİKLER CAN SUYU OLDU

Konuşmasında devletin desteklerine de değinen Gürsoy, “Ben yaklaşık 40 senedir fındık işindeyim ve 40 sene öncesi ile bugün kazandığımız paraları mukayese etme şansımız yok. Türkiye’de KOBİ adı altında bir destek politikası var. Bu teşvikler sektörlerin kapasitelerine bakılmadan yapılan politikalar. Bugün fındık sektörü kırmada Türkiye rekoltesini 5 ayda kıracak kapasite oluşmuştur. Bir diğer taraftan özellikle son teşviklerden sonra kapasite öyle arttı ki Türkiye fındığını 6-7 ayda kavuracak bir kapasite oluştu. Dolayısıyla kıran kırana bir rekabet oluştu” şeklinde konuştu.

DÖKME FINDIK YASAKLANMALI

Gürsoy: Eğer üreticiye kaliteli fındık satacaksanız ilk olarak dökme fındık işini kaldırmanız lazım.

Kaliteli fındık satışının sağlanması için dökme fındık satışının yasaklanması gerektiğini de belirten Gürsoy, şunları kaydetti: “Eğer üreticiye kaliteli fındık satacaksanız ilk olarak dökme fındık işini kaldırmanız lazım. Bugün Avrupa’da kuruyemişlerin tamamı paket içinde satılır. Bundan dolayı bizler de kalite anlamında paketin içine koymamız lazım ve yasallaştırmak için ticareti dökme fındık işine son vermek gerekiyor. Çünkü bunda da vergi kaçağı gibi durumlar söz konusu oluyor. Eğer devlet bunu pakete sokarsa katma değer vergisini 1’e 5 daha fazla alır. Bir diğer konu ise devletin bu vergiyi düşürmesi lazım. Bu bir gıda ürünüdür.

Türkiye’nin ürettiği bir üründür. Biz bunu ithal etmiyoruz ve bugün yüzde 8 katma değer vergisi var. Bunu badem gibi ithal mallarda uygula ama fındıkta yüzde 1’e indirerek hem tüketiciye daha ucuz mal satmış olursunuz hem de vergi kaçağını önlemiş olursunuz. 2009’da serbest ekonomi kıpırdamaya başladıktan sonra fındıkta şunu gördük: Türkiye’de parakende anlamında ciddi bir fındıkçı yok. Bugün fındık yapan firmaların tamamı fındığı yalnızca bir çeşit olarak rafa koyuyor. Biz de düşündük, biz neden bunların yaptığını yapamayalım? Çünkü biz bunlara fındık satan adamlarız. Dolayısıyla yeni bir tesis için planlama yaptık. Tabii yer fiyatları yüksek olduğu için Ordu Efirli’deki atıl bir un fabrikasını aldık ve orayı modernize ederek içini bir tesis haline getirdik. Burada kakaolu fındık kreması, sütlü fındık kreması, şekerli fındık ezmesi, piraje soslar, vakur sosları, aynı zamanda her çeşit paketli fındıklar imal eder hale getirdik. Bütün bunların yanında ise karşınızdaki global firmalarla da rekabet etmek zorundasınız.

Bugün hiç  ara sorunu olmayan, örneğin Avrupa Birliği’nde euro eksi faizde 40-50 milyon euroyu bir günde Türkiye’de bağlayabiliyorlar ama bizim böyle bir şansımız yok. Dolayısıyla rekabet şartları da bozuldu ve bizim bu rekabette kalabilmemiz için farklı pazarlara ulaşmamız lazım. Bu farklı pazarlar çoğu firmanın gitmeye cesaret edemediği yerler. Biz oralara gitmeye çalışıyoruz. Şu anda bugün senede 10-15 milyar dolar cirosu olan bir firma ile 100 milyon dolar cirosu olan bir firmanın aynı şartlarda rekabet etmesi mümkün değil. Tabii ki sadece fındık tedariki yapan firmalardan bahsetmiyorum. Öyle global firmalar işin içine girdi ki artık bugün adam en az 20-30 tane değişik malı Avrupa’daki çikolata firmalarına satıyor, şeker satıyor,kakao satıyor, badem satıyor yer fıstığı satıyor, 5 sene içinde belki de Karadeniz’de 3-5 tane yerli firma kalacak. Bu yüzden biz işin içinde kalmaya çalışan bir firmayız. Bundan dolayı maliyetlerimizi kontrol etmeye, kalite ve itibarımızı korumaya çalışıyoruz. Yerli firmaları desteklemesinden yanayım. Yabancı sermaye zaten desteğini alıyor. Biz firma olarak kendimiz severek yiyebildiğimiz ürünleri tüketiciye satmayı hedefliyoruz.”

SEKTÖRÜN YÜZDE 90’I TEHLİKEDE

Devletin bu durumlar karşısında markalı ürünleri daha çok teşvik etmesi gerektiğini ifade eden Gürsoy, “Biz Avrupa Birliği’nin standartlarına girmeden uygulamalarını uygular olduk. Bu da Türkiye’ye çok büyük bir yük getiriyor. 200 adet işçi çalıştıran bir sanayici ve bu işverenin üzerindeki yükü düşünün. Bugün kimse o işçilerin 10-20 sene sonraki kıdem tazminatlarını düşünüp bir fon ayırmıyor. Aslında işletmeler bedavaya çalışıyor. Biz sistemli bir finans matematiği yapmıyoruz. Bu durum sektörün yüzde 90’ının global sermayenin eline geçmesine sebep olacak. Ben devletin bu konuya hassasiyet göstermesinden ve yerli firmaları desteklemesinden yanayım. Yabancı sermaye zaten desteğini alıyor” dedi.

TÜRKİYE’NİN ALIŞVERİŞ TRENDİ DEĞİŞTİ

Türkiye’de vatandaşların sokaktaki mağazalardan alışveriş yapmadığına dikkat çeken Dursun Oğuz Gürsoy, “Dışarıda mağaza açmak gibi bir planımız vardı fakat Türkiye’nin alışveriş trendleri değişti. Alışverişler artık sokaktaki mağazalarda değil AVM içinde yapılmaya başlandı. AVM’lerde bu işleri yapmak çok yüksek maliyetli ve biz Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Mersin’de bunun sondajını yaptık. Sadece fındık satarak buralarda yaşamak mümkün değil. Bugün Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa başta olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde bizim ürünlerimiz satılmaktadır” ifadelerinde bulundu.