A+ A-
Yorum
10

Kalandar; Soğukla Bereketle ve Eğlenceyle Gelen Yılbaşı

Yayın Tarihi: 15.01.2025 - 16:02 | Güncelleme Tarihi: 15.01.2025 - 09:00
Dr. Çağla Yılmaz ile Kalandar üzerine bir söyleşi yaptık
Kaynak:KARADENİZ ÖZEL HABER

Kapadokya Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Çağla Yılmaz ile Kalandar’ın kökenlerini, geçmişten bugüne nasıl değiştiğini ve bu değerli mirası yaşatmanın yollarını konuştuk.

Masallar ‘evvel zaman içinde kalbur saman içinde’ diye başlar ya; bugün bir farklılık yapmak istedim. Develeri tellal pireleri berber yapmadan size gerçek bir Trabzon efsanesini huzurlarınıza çıkartmak istedim. Sahi; sizce zaman nedir? Rakamlarla ifade edilen bir olgu mu? Hayır, hayır bence değil! Bence zaman, doğanın döngüsü, mevsimlerin değişimi, toplumların mirası…

 

Anadolu’nun kadim takvim anlayışında yeni bir başlangıç olarak kabul edilen bir efsane, bir hikayedir kalandar… Öyle ki yalnızca bir tarih değişimini değil, bir kültürün, bir geleneğin, bir ritüelin yaşatılmasını simgeleyen somut olmayan ama özbeöz kültürel mirastır kalandar…

 

Kalandar, Trabzon başta olmak üzere Karadeniz’in pek çok yerinde kutlanan, geçmişin izlerini bugüne taşıyan, soğuğuyla, bereketiyle, eğlencesiyle halkın hafızasında yer eden bir gecedir. Ancak bugün, pek çok gelenek gibi kalandar da unutulma tehdidiyle karşı karşıya. Bir zamanlar köy sokaklarında yankılanan kahkahalar, kapılara bırakılan torbalar, kılık değiştirmiş gençlerin şakalaşmaları artık eski canlılığında değil.

 

Ama umut da yok değil…

 

Önceki gün akşam saatlerinde Trabzon’un merkezi Atatürk Alanı’nda yapılan etkinlikler bu özel günün yeniden canlandırılmasına belli ki vesile olur nitelikteydi. Emeği geçenlere teşekkür etmek gerek…

 

 

 

Sahi nedir bu kalandar? Nasıl bir gelenektir? Sadece bir gece eğlencesi mi, yoksa halkın sosyal bağlarını güçlendiren, kültürel mirası nesilden nesile aktaran bir ritüel mi? İşte bu röportajda, Kapadokya Üniversitesi Halk Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Çağla Yılmaz ile kalandarın kökenlerini, geçmişten bugüne nasıl değiştiğini ve bu değerli mirası yaşatmanın yollarını konuştuk.

 

Unutulmaması gereken bir gelenek, korunması gereken bir miras ve yeni nesillere aktarılması gereken bir kültür… Kalandarın önemine dair her şeyi bu röportajda bulacaksınız. İşte başlıyoruz…

 

Kalandar gecesi halk arasında çok bilinen ama aynı zamanda giderek unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek. Öncelikle, kalandar gecesi hakkında genel bir çerçeve çizebilir misiniz?

Elbette. Öncelikle şunu vurgulamak gerekir: Miladi takvim bizim için oldukça yeni bir kavram. Daha yüz yıl bile olmadı bu takvimi kullanmaya başlayalı. Ama bu, daha önce zaman kavramımız yoktu anlamına gelmiyor. Biz, doğayı gözlemleyerek zamanın akışını zaten biliyorduk. Karın yağışından, çiğdemin topraktan başını uzatmasından, denizdeki dumandan, daldaki tomurcuktan zamanın neresinde olduğumuzu anlıyorduk. Bu, akademik bir bilgiyle değil, kadim bir bilgiyle edinilmişti. İnsanlar bu bilgiye vakıftı, doğanın diline hâkimdi.

 

Doğa da onlara anlatırdı zaten: "Ay eskisinde patates çıkarılmaz," "Kork abrilin beşinden," ve "Kalandar gecesinde sokağa çıkılmaz." Kalandar, yılın en soğuk zamanlarını işaret eden bir ay. Öyle bir soğuk ki ne göz gözü görüyor ne de boran dinmek biliyor. İşte, halk takvimi de bu yüzden Rumi takvime göre on üç gün geriden gelir ve yılın ilk günü Ocak ayının on üçüncü gecesine denk düşer.

 

Kalandarın bir soğukla özdeşleştiğini söylediniz. Peki, bu gecenin başka hangi unsurları var?

Kalandar soğuğuyla meşhurdur, evet, ama yalnızca bu değil. Bir de goncolozu var. Anadolu’nun farklı bölgelerinde farklı isimlerle bilinen hınzır bir cin bu. Yozgat’ta comoloz, Rize’de karakoncilo, Kıbrıs’ta başka bir adla anılıyor. Ancak hepsi aynı varlığa işaret ediyor. Tıpkı bu toprakların hortlakları, gulyabanileri, cazuları gibi... Korkutucu, ama bir o kadar da bizden. Yabancı korku kültürlerinin etkisinde yaratılmış zombilerden iyidir diyebilirim. Neticede, onlar bizim hemşehrimiz!

 

Geleneklerin zamanla unutulduğunu biliyoruz. Sizce kalandar da bu tehlikeyle karşı karşıya mı?

Kesinlikle öyle. Kalandar, aslında bir bayram günü. Ama "Nerede o eski bayramlar?" diye hayıflanıyoruz ya hani, işte onun gibi. Eskiden bayramlarda dedeler torunlarına harçlık verir, neneler gelinlerine mendil hediye ederdi. Kasabalarda panayırlar kurulur, çocuklar kapı kapı dolaşıp şeker toplardı. Bugün bunları yapmıyoruz ve giderek unutuyoruz.

 

Kalandar da işte böyle bir gün. İçinde halk müziği, halk mutfağı, halk tiyatrosu ve toplumsal ritüellerin bulunduğu bir kutlama. Ama yanlış bir algı var: Kalandar sadece çocuk eğlencesi değil. Geçmişte kaynak kişiler, bunun yetişkinler arasında yaygın olduğunu aktarıyor. Bugünse sokağa çıkıp icra eden kalmadı. Belki bir yaşlının "Hey gidi!" nidası ile birkaç anı anlatılıyor, o kadar.

 

Trabzon özelinde baktığımızda kalandarın durumu nasıl?

Trabzon bu konuda hem şanslı hem de şanssız. Çünkü benzer kökenlere sahip Koleda, Bocuk gibi gelenekler ulusal basında çokça yer buluyor. Ben bile haberlerden takip ediyorum bu kutlamaları. Ama kalandara gelince... Neden hâlâ sadece Anadolu Ajansı'nın yıllar önce çektiği iki fotoğrafı dışında bir şey göremiyoruz?

 

Oysa çok yetenekli fotoğrafçılarımız var. Yerel yönetimler fotoğraf yarışmaları düzenliyor. Peki, neden bir "Kalandar" temalı fotoğraf yarışması yok? Fotomaraton neden düzenlenmiyor? Trabzon'da bir etkinlik yapıldı sanıyorum, meydanda. Ama peki köylerde nasıldı? Geleneğin gerçek taşıyıcıları, yani halkın, durumdan haberi var mıydı? Gençler sokaklara çıktı mı? Kadınlar hurmali yaptı mı? Kapılara torbalar asıldı mı? Bunları yapacak kadar insan kaldı mı köylerde?

 

Bir noktada geleneklerimizi sürdürebilmemiz için bilinçli adımlar atmalıyız. Yayla şenliklerinden kalandara kadar tüm geleneklerimizi korumamız gerekiyor. Ama bunu yaparken salt anma programlarıyla yetinmek olmaz. Geleneğin yaşaması için yaşanması lazım.

 

Yani sizce kalandarı anlatmak değil, icra etmek önemli?

Kesinlikle! Çocuklar büyükleriyle sokaklarda dolaşmalı. Kapılar çalınmalı, torbalar doldurulmalı. İnsanlar meydanlarda değil, köylerinde kalandarı yaşamalı. Çünkü bu, bir bellek meselesi. Aktarılmalıdır ama bağlamından koparılmadan. Müziğiyle, yemeğiyle, türküsüyle yaşatılmalıdır.

 

Ama bakıyoruz, kendi geleneksel maskelerimiz dururken neden çığlık maskesi takıyoruz? Neden Hollywood'un bize dayattığı korku figürleriyle kutlamalar yapıyoruz? Oysa kendi öz değerlerimizden bir marka yaratabiliriz. Kalandar, bu anlamda büyük bir fırsat. Zaten o kadar özgün ki bizim yapmamız gereken tek şey onu sürdürmek.

 

Peki, sürdürülebilirlik açısından yerel yönetimlere ve turizme düşen görevler neler?

Sürdürmek yalnızca anlatmakla olmaz. Uygulamak gerekir. Bu noktada yalnızca aileler değil, eğitimciler, basın, yerel yönetimler ve turizmciler de büyük bir sorumluluk taşıyor.

 

Son yıllarda mekân odaklı turizmin yerini deneyim turizmi aldı. Kırklareli’ne Koleda için, Edirne’ye Bocuk için, Kars’a âşık kahvesine turistler gidiyor. Eğer sürdürülebilir bir turizm stratejisi geliştirilirse, Kalandar için Trabzon’a da insanlar akın edebilir. Turistler artık klasik tur paketlerinden sıkıldı. Yeni, özgün deneyimler arıyorlar. Trabzon bu fırsatı değerlendirebilir.

 

Kalandar, popüler kültürde de kendine yer buldu mu?

Evet, "Kalandar Soğuğu" filmi sayesinde insanlar "Bu nedir?" diye sordu, eski takvim anlatıldı. Bir film nelere kadir! Ama Trabzon merkezli diğer filmlere bakın. Genellikle aklı kıt, sadece kemençe sesi ve Trabzonspor sevgisiyle tanımlanan karikatürize karakterler var. Trabzon bundan ibaret değil ki! Ama yansıtılan bu. Bu, acı ama gerçek.

 

Son olarak, Kalandar'ı nasıl tanımlarsınız?

Kalandar, yeni bir yıla merhaba demektir ama aslında çok daha fazlasıdır. Kalandar paylaşmaktır. Kapıya bırakılan torbanın boş bırakılmamasıdır. Eğlenmektir, kol kola horon çekmektir. Tanımadığın biriyle gülüp eğlenmektir. Yani, unutulmaması gereken bir kültürel mirastır. Herkese bereketli bir yıl dilerim.

 

Söyleşi: Ali Osman YÜRÜK