Gazete muhabirlerimizden Melisa Aytin Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bayram Sevinç ile teknolojinin birey ve toplum üzerindeki sosyolojik etkilerini konuştuk
Akıllı cihazlar, yapay zekâ sistemleri, sosyal medya platformları... Teknoloji hayatın her alanında kolaylık sağlıyor gibi görünse de, görünmeyen bir tehlike giderek kara delik gibi büyümeye başladı. Bir yandan dijital bağımlık, dezenformasyon ve siber zorbalık. Özellikle Z kuşağı, bu yeni dünyanın en savunmasız bireyleri haline geldiği apaçık ortada.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bayram Sevinç ile teknolojinin birey ve toplum üzerindeki sosyolojik etkilerini konuştuk. Sevinç, eğitim sisteminin dijital riskleri gözeterek yeniden yapılandırılması gerektiğini, siber güvenlik derslerinin acilen müfredata alınmasının zorunlu olduğunu belirtti.

Ayrıca bilgi kirliliği, yapay zekâ yoluyla yapılan dijital manipülasyonlar ve toplumsal normların dönüşümü üzerine çarpıcı tespitlerde bulundu. İşte Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bayram Sevinç ile dijital çağda gençleri bekleyen tehlikeleri konuştuk. Sevinç, teknoloji bağımlılığı, dezenformasyon ve siber saldırılara karşı eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguladı.
Teknolojinin hayatı kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp bağımlılık haline geldiğini söylüyorsunuz. Bu dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teknoloji, uzun yıllar boyunca hayatı kolaylaştıran bir araç olarak görüldü. Ancak bugün artık teknoloji bizim için bir bağımlılığa dönüştü. Geçmişte teknolojiyi, hayatın zorluklarını aşmamıza yardımcı olan bir unsur olarak değerlendirirdik. Örneğin gözlük, teknik olarak bir protezdir ama hayatı kolaylaştırır. Bugün dijital araçlar da benzer şekilde hayatımıza girdi; ancak artık bir araç olmaktan çıkıp hayatımızın merkezine oturdu.

Artık teknolojiye “ilgili” değiliz, ona bağımlıyız. Bu durum özellikle genç kuşaklar için çok belirgin. Araştırmalar, kullanıcıların yüzde 85’inin sosyal medyada günde 3 saatten fazla zaman geçirdiğini gösteriyor. Eskiden bir kişi bir şeyle 5-6 saat meşgulse bu bağımlılık sayılırdı. Şimdi bu sınır çoktan aşıldı.
Sizce bu bağımlılığın altında yatan temel mekanizma nedir?
Zihin, tıpkı mide gibidir; ne ile beslenirseniz o sizi biçimlendirir. Genç ya da yetişkin fark etmeksizin herkes beslendiği içeriklerle şekillenir. Sürekli korku filmi izleyen biri korkuya dair bir yapı geliştirir. Cinayet haberleriyle beslenen birinin de korkuları bu yönde şekillenir. Özellikle dijital dünyada karşımıza çıkan içeriklerin çoğu manipülatif. Tanımlı, güvenilir kaynaklardan değil.
Dijital oyunlarda bile bağımlılık yaratmak için ödül mekanizmaları kurulmuş durumda. Psikolojik zaaflara hitap eden yapılar sayesinde birey kolayca bağımlı hâle getirilebiliyor. Ayrıca, bugün artık nesnelerin interneti üzerinden günde yaklaşık 30 milyona yakın siber saldırı gerçekleşiyor. Bu sadece kimlik hırsızlığı ya da oltalama saldırılarıyla sınırlı değil; çok daha sofistike yöntemlerle bireyler hedef alınıyor. Tek tek bireylerin bu saldırılarla mücadele edebilmesi mümkün değil.
Z kuşağı için en büyük dijital tehlike sizce nedir?
En büyük risk, bilginin yerini enformasyonun alması. Yani doğrulanmış, derinlikli bilgiye ulaşmak yerine yüzeysel, doğruluğu belirsiz içeriklerle karşı karşıyayız. Türkçede buna "malumat" diyoruz. Z kuşağı artık araştırma yapmak, bir şey öğrenmek istediğinde doğrudan interneti kullanıyor. Fakat bu ortamda karşılarına çıkan bilgiler genellikle manipülatif, doğruluğu sorgulanmamış ya da tamamen yanlış oluyor. Bu yüzden üretimden dolaşıma ve tüketime kadar üç aşamada da bilgi kontrolsüzce yayılıyor. Gençler, bu enformasyonla besleniyor ve bu da onları şekillendiriyor.

EN SAVUNMASIZ GRUP: Z KUŞAĞI
Z kuşağının dijital dünyadan en çok etkilenen kuşak olduğunu söylüyorsunuz. Bu etki ne yönde şekilleniyor?
Z kuşağı, enformasyon çağının içine doğdu. Doğal ortamları internet olduğu için bu dijital “habitat” içinde karşılaştıkları bilgi kaynaklarına doğrudan maruz kalıyorlar. Bu ortamda bilgi ve deneyim eksikliği nedeniyle, karşılarına çıkan içerikleri süzmeden tüketiyorlar. Bu kuşak, bilgi kirliliği ve dezenformasyonla baş etme konusunda en kırılgan grubu oluşturuyor. Hem gelişmişlik hem de deneyim açısından bu sorunlarla mücadele etme kapasiteleri sınırlı.

Bilgiyi süzme, doğruluğunu kontrol etme gibi yetkinlikleri henüz gelişmediği için manipülasyona açık hâle geliyorlar. Bu durum bazı gençleri suça yönlendirecek düzeyde etkileyebiliyor. Verilere göre, 0-12 yaş grubundaki çocukların %3’ü, 12-15 yaş grubundakilerin ise %5’i siber suçlara karışabiliyor. Bu oran yıllara göre değişse de ciddi bir riskin varlığını ortaya koyuyor.
Siber güvenlik konusunda eğitimin önemi nedir? Sizce ne yapılmalı?
Kesinlikle eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapılmalı. Artık siber güvenlik eğitimi müfredatlara dâhil edilmeli. Çünkü sadece bireyin iyi niyetiyle bu sorunların üstesinden gelinemez. Özellikle gelişim çağındaki bireylerin doğru bilgiye ulaşmaları için sistemli bir eğitim süreci gerekli. Pandemiyle birlikte "infodemi" kavramı hayatımıza girdi. Bu, enformasyon salgını anlamına geliyor. İnsanlar artık bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yanlış bilgi yayıyor. Bu bilgiyi; bilerek, bilmeden ve doğruluğundan emin olmadan üretmek ve yaymak olarak ayırabiliriz.

Gelen bilgiyi analiz edecek zamanınız ya da imkânınız yoksa, farkında olmadan bilgi kirliliğine katkı sunabiliyorsunuz. Bu durum, etkileşim hızının çok yüksek olduğu dijital ortamda daha da tehlikeli bir boyuta ulaşıyor. Dolayısıyla okullarda bu konuların ders olarak işlenmesi şart. Gençlerin bilinçli bir dijital kullanıcı olabilmesi için medya okuryazarlığı, dijital güvenlik ve eleştirel düşünce gibi kavramların eğitimde yer alması gerekiyor. Bu sayede yanlış bilginin önüne geçebiliriz.
Teknolojinin bireyler üzerinde ciddi bir baskı unsuru hâline geldiğini söylüyorsunuz. Yasal düzenlemeler bu noktada yeterli mi?
Geçtiğimiz dönemde çıkarılan mobbing yasasını oldukça önemli buluyorum. Aslında çok daha önce yürürlüğe girmesi gerekirdi. Çünkü yasaların temel amacı dezavantajlı bireyleri, zayıfları korumaktır. Günümüzde her birey, dijital teknolojiler karşısında zayıf durumdadır. En başından beri vurgulamak istediğimiz şey de bu: Teknoloji karşısında herkes savunmasız.
Örneğin, yapay zekâ teknolojisiyle bir kişinin yalnızca vesikalık bir fotoğrafı kullanılarak sahte videolar üretilebiliyor. Böyle bir durumda bireyin bunu fark etmesi, mücadele etmesi ya da hakkını araması neredeyse imkânsız. Bu nedenle kurumların, devletin, yasaların bireyi koruyacak ciddi yasal güvenceler sağlaması şart.
Artık teknoloji hayatın yalnızca bir parçası değil, tamamı. İşiniz, sosyal çevreniz, iletişiminiz, hatta maruz kaldığınız mobbing bile dijital ortamda gerçekleşiyor. Teknoloji, kişisel bilgilerinizi çarpıtmak, manipüle etmek ve zorbalığa dönüştürmek için son derece elverişli bir zemin sunuyor. Bu nedenle cezai yaptırımların caydırıcı olması, suçun önlenmesini sağlayacak etkili sistemlerin kurulması gerekiyor.
Teknoloji toplumsal normları ve sosyalleşmeyi de etkiliyor mu?
Elbette. Günümüzde yaşam alanlarımızı nasıl tanımladığımıza dikkat etmeliyiz. Yaşam alanı, insanların birbirlerine nasıl davrandığı ve bu davranışlara bağlı olarak toplumsal normların nasıl şekillendiği bir ortamdır. Gençler arasındaki iletişim ve davranışlarda bir referans noktası kalmadığında, normlar da kaybolur. Dijitalleşme sayesinde artık sağlık sistemine kolayca erişebiliyor, işlemlerimizi hızla halledebiliyoruz. Ancak bu kolaylıklar, aynı zamanda yeni tehditleri de beraberinde getiriyor.

Mobbing gibi sorunlar da dijital ortamda daha görünmez ama daha yaygın hâle geldi. Sosyalleşme dediğimiz olgu da büyük bir dönüşüm içinde. Eskiden çocuklar ebeveynlerinden, akrabalarından, çevresinden, okuldan ve toplumdan değerler öğrenirdi. Bu çok katmanlı yapı sayesinde doğru ile yanlışı ayırt etmeyi öğrenirlerdi. Ancak bugün bu kanalların yerini büyük ölçüde dijital platformlar aldı. Dolayısıyla çocukların ve gençlerin davranışlarını şekillendiren referans noktaları da değişti.
RÖPORTAJ: Melisa AYTİN