Çağlayan Adliyesinde Gezi Parkını protesto eden avukatların gözaltına alınmalarını sert dille eleştiren Artvin Barosu Başkan Vekili Çetin Tekdoğan,
Tolga Gül
11 Haziran Salı günü Çağlayan Adalet Sarayı'nda, İstanbul Barosuna mensup 44 avukatın gözaltına alınmasıyla sonuçlanan olaylarla ilgili olarak Artvin Barosu yönetimi, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Av. İzzet Varan'ın da katılımıyla basın açıklaması yaptı.
BU ŞİDDET NEDEN?
Başkan Vekili Av. Çetin Tekdoğanın yaptığı basın açıklamasında Artvin Barosuna mensup avukatlar da cübbeleri ile hazır bulundu. Tekdoğan, avukatların adalet sarayında yerlerde sürüklenerek yaka paça gözaltına alınmalarını eleştirirken şunları söyledi: "19 gün önce Taksim Gezi Parkında anayasal ve demokratik haklar çerçevesinde başlayan bir protesto gösterisine, emniyet güçlerinin üçüncü dünya savaşına girercesine orantısız güç kullanımı ile yapmış olduğu müdahale sonrasında Türkiyenin içerisine sürüklendiği bu tabloyu ve Başbakanın sağduyudan uzak yaklaşımlarını kaygıyla seyretmekteyken; bizlerle aynı kaygıyı paylaşan meslektaşlarımızın Çağlayan Adliyesinde göstermiş oldukları demokratik tepkiler karşısındaki müdahale, ülkemizde demokrasiye ve hukuk devletine olan inancımızda derin bir yara açmıştır.
HUKUK DIŞI MÜDAHALE
Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde hukukun ve adaletin mabedi olarak bildiğimiz ve öyle görmek istediğimiz adalet sarayında yargının kurucu unsuru olan savunmaya karşı yapılan hukuk dışı bu müdahaleyi kabul etmek mümkün değildir.
Basın açıklaması yapmak istemeleri neticesinde İstanbul Çağlayan Adliyesinde, çevik kuvvet tarafından 44 avukatın yaka paça gözaltına alınmış olması, her fırsatta yaptığı açıklamalar ile toplumu geren ve toplumsal uzlaşmanın çok uzağında bir tutum sergileyen siyasi iktidarın, ileri demokrasi adını verdiği, esasında ileri faşizm olan insan hakları ihlallerinin geldiği en son noktadır.
HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE YÖNELİK AÇIK BİR SALDIRI
Paris Barosu Başkanının, İstanbul Barosuna gönderdiği destek mesajında da ifade edildiği üzere; demokrasinin olduğu bütün ülkelerde, halk hareketleri sırasında yetkililer, polisin sadece kesinlikle gerekli olduğu durumlarda, kişileri ve mülkleri korumak üzere, insan haklarına dair uluslararası kurallar uyarınca müdahale etmesini sağlamakla yükümlüdürler.
Avrupanın en büyük adalet sarayında yaşanan olaylar Türk hukuk tarihinde kara bir gün olarak yerini alacaktır. Siyasi iktidar şunu çok iyi kavramalıdır ki, ne kadar büyük ve ihtişamlı adalet sarayları yaparsanız yapın, şayet içerisinde hukuksuzluklar meydana geliyor ve bu hukuksuzluklara göz yumuluyor ise o binalar, beton yığınlarının ötesine geçmeyecektir. Kimin hak ve özgürlükleri garanti altındadır? Doğrudan avukatlara yapılan bu saldırılar aynı zamanda hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, hak ve özgürlüklere yapılan açık bir saldırıdır."