SON DAKİKA



Haber > Sağlık > Son 50 yılın en büyük salgını

Son 50 yılın en büyük salgını

04 Nisan 2015 Cumartesi - 10:34




Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal, domuz gribine karşı alınması gerek





Geçtiğimiz yıllarda dünyada yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan domuz gribi, ülkemizde son dönemlerde yeniden adından söz ettirmeye başladı. Yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı gibi belirtilerle ortaya çıkabilen domuz gribi, artık sezonal grip kapsamına giriyor ancak halen tehlikeli bir hastalık olarak karşımızda duruyor. Domuz gribinden korunmanın en etkili yolları ise grip aşısı yaptırmak ve kişisel temizlik kurallarına dikkat etmek olarak gösteriliyor. KTÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal, domuz gribine karşı alınması gereken önlemler ve tedavi yöntemi hakkında bilgiler verdi.

İLK DEFA DOMUZLARDA GÖRÜLDÜ

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun yaptığı açıklamaya göre 33 kişi domuz gribinden hayatını kaybetti. Domuz gribi nedir? Neden bu isimle anılır? İnfluenza virüsleri grip etkeni virüslerdir. Halk arasında grip olarak bildiğimiz aslında influenza virüsleri tarafından meydana getirilen hastalıklardır. İnfluenza virusları yapılarını çok hızlı değiştiren virüslerdir. Domuz gribi, Asya gribi veya kuş gribi gibi isimler hastalığın ilk çıktığı canlının ismi ve o yerin ismi ile anılır. İnfluenza virüslerinin sınıflandırılmasında böyle bir özellik vardır. Virüsün yüzeyinde Hemaglutinin ve Nöramünidaz denilen çivi benzeri yapılar vardır. Bunlar virüsün insana ya da diğer canlılara tutunmasını sağlayan oluşumlardır. Ondan sonra virüs kendi genetik materyalini konağın (insanın) hücrelerine aktararak, konak hücrelerinin içinde çoğalıp yaşamlarını sürdürürler. Elbette ki bu yaşamlarını sürdürürken konakta ciddi bir hastalık tablosu meydana getirebilir. Domuz gribi denmesinin sebebi de ilk defa domuzlarda görülmüş olması.

SOLUNUM YOLU İLE ÇOK KOLAY BULAŞIYOR

İlk olarak domuz çiftliğinde çalışan çobanlara, oradan da diğer insanlara yayılmıştır. Çünkü influenza virüsleri ya da grip dediğimiz hastalık, solunum yolu ile çok kolay kişiden kişiye bulaşabilmekte. Üstelik bu bulaşma sadece solunum yolu ile olmamakta, hasta kişinin öksürmesi ve hapşırması sırasında etrafa yayılan partiküllerin katı yüzeylere, cansız yüzeylere tutunması ve oraya dokunan diğer kişilere bulaşması ile de bulaştırıcı özelliğini koruyabilmektedir. Domuz gribi denmesinin sebebi budur. Ancak bu sene ifluenza mevsimi ya da grip mevsimi dediğimiz dönem olan sonbahar başından ilk bahar sonuna kadarki mevsimde dolaşan virüsler, sadece domuz gribi değil. Mevsimsel influenza dediğimiz H3N2 de, yine bu dönemde hastalık yapmaktadır ve şu anda dolaşan 3 tip var. Bunlardan biri İnluenza B, bir diğeri H3N2, bir diğeri de H1N1. Bunlar içinde en ağır olanı H1N1'dir ve klinik olarak daha ağır seyreder. Ancak ötekiler de influenza B'ler biraz daha hafif seyretmekle birlikte H1N1 kadar ağır bir klinikle seyretmemektedir.


Hastalık hangi belirtilerle ortaya çıkıyor?

Hastalığın yaklaşık alınan virüs miktarına ve alan kişinin bağışıklık durumuna göre 2-3 gün arasında değişen bir kuluçka süresi var. Aslında yavaş ilerliyor. Başlangıçta ilk 2-3 günde hasta kendisini halsiz, kırgın, iştahsız hissederken daha sonra ağır ve hafif seyreden vakalarda farklı olmak üzere birtakım belirtiler ortaya çıkıyor. Hafif seyreden hastalarda genel bir kırgınlık hali, isteksizlik, biraz huzursuzluk, baş ağrısı, hafif bir ateş olabilir. Hafif bir boğaz yanması, hapşırma, kuru bir öksürük görülüyor. Hastalar aynen şöyle tabir eder: Boğazlarında biber dökmüş gibi yanma, yutkunurken acı hissetme gibi. Bunlar hafif belirtilerdir.

İlerlemiş vakalar ölümle sonuçlanabilir

Ağır vakalar ise, hastalığın üst solunum yollarından alt solunum yollarına, yani akciğere inmiş olanıdır. Akciğer etkilendiği için belirtiler çok gürültülüdür. Bu hastalarda her şeyden önce yüksek ateş, şiddetli bir kuru öksürük, nefes alıp vermede zorlanma olur. Çünkü virüs akciğer hücrelerinin içine girip orada çoğaldığı için bu hücrelerin ölümüne yol açmaktadır ve bu hücrelerin birbirleriyle birleşmesine yol açar ki, bu çok çok tehlikelidir. Hastalarda kanın oksijenlenmesi tam sağlanamadığı ve solunum sisteminde daralmalara yol açtığı için hastalar, nefes darlığı ve solunum açlığı hissederler ve oksijen eksikliği meydana gelir. Bu hastaları muhakkak hastane koşullarında ve gerekirse yoğun bakım koşullarında takip etmek gerekir. Eğer bu gelişmiş hasarlı akciğer dokusu üzerine bakteriler de binerse, o zaman süper enfeksiyon dediğimiz hadise ortaya çıkar ve akciğerin bakteriyel pnömonileri, zatürre ortaya çıkar. Bu da oldukça ağır bir klinik tablodur. Bu şekilde hastalığın ilerlemiş olduğu vakalarda ölüm olayları meydana gelebilmektedir.

Nasıl teşhis konuluyor?

Vakaları birbirinden nasıl ayırıyorsunuz? Aslında çok zor değil. Teşhis genellikle klinikle konulur. Hastanın klinik semptomları ve meydana gelen bulgularıyla bunu anlıyoruz. Çünkü hastaların solunum yolu salgılarında virüsü tespit etmek mümkün. 24 saat içinde teşhisi koyuyoruz, doğruluyoruz; sonra da gerekirse ağır vakalarda tedavimizi vermemiz gerekiyor. Akciğer için tabi ki akciğer filmi, kan tetkiklerinin yapılması da bize tanıda yardımcı oluyor ama gerçekten virüsü solunum yolu sekresyonlarında çok kısa bir sürede tespit edebiliyoruz.

Tedavi iki basamak halinde yapılıyor

Tedavisi nasıl yapılıyor? Bu çok önemli bir konu. Maalesef biz de basından izlediğimiz kadarıyla veya acil servislere gelen vakaları incelediğimizde birtakım hatalar yapıldığını üzülerek görüyoruz. Burada hem gereksiz ilaç kullanımı söz konusu hem de zamanında başlanmayan ilaçlar söz konusu. İki türlü hata yapılmakta. Bir kere şunu aklımızdan çıkarmayalım. İnfluenza enfeksiyonunun tedavisini iki basamak halinde yapıyoruz. Birinci basamak semptomatik tedavi dediğimiz hastanın semptomlarını azaltmaya yönelik tedaviler. Hastaların halsizliklerine yönelik olarak ağrı kesicilerin verilmesi, istirahat etmeleri ve belki şiddetli öksürük varsa nefes açıcıların kullanılması. Ama esas sorun gerçekten verilecek antiviral tedavide. Bunun zamanlaması çok ama çok önemli. İlk 48 saat içinde bu tedavilerin başlaması lazım.

Çünkü bu virüs hücreye girdikten, tutunduktan ve çoğalmaya başladıktan sonra ilacın etkisi yok. İlk 48 saat virüsün vücuda girip henüz bağışıklık sistemini hasara uğratmadığı evre. İşte bu evrede ilaç verilirse bu hastalarda ağır bir klinik meydana gelmesi söz konusu değil. Burada her hastanın antiviral almasına gerek olmadığını da vurgulamak istiyorum. Çoğu hasta semptomatik tedaviyle istirahat ile düzelecektir. Ama risk grubunda 65 yaşın üzerinde olanlar, daha önce solunum hastalığı geçirmiş olanlar, şeker hastaları, gebeler, kalp hastaları, kanser hastaları, bağışıklık sistemi bozuk olan hastalarda ağır bir klinikle seyredeceği için bu hastalarda daha hastalıktan şüphelenildiği zaman ilaçların kullanılmaya başlanması lazım. Ama daha önce sağlıklı olan mevsimsel gribi geçiren kişilerin başlangıçta antiviral ilaç almasına gerek yok. Bunlarda akciğer semptomları ortaya çıkarsa veya başlangıçta öyle seyrederse o zaman tedaviye başlanması gerekir.

Aşı çok önemli

Korunmada bir kere aşı çok önemli. Aşı içinde en uygun ay sonbahar, ama hala geç değil. Bu sene hastalığın fazla görülüyormuş gibi olmasının sebebi aşılanmanın biraz ihmal edilmesinden kaynaklanıyor. Aslında normal seyrini izliyor. Daha önceki yıllara göre virüs H3N2 yapısını değiştirdi. Ondan dolayı biraz daha ağır seyretmekte. Ama aşılanmış olanlara baktığımız zaman hastalığın daha hafif seyrettiğini görüyoruz. Aşılanma altın kriter hastalıktan korunmak için. Bunun dışında hasta kişilerin toplum içinden ayırt edilmesi ama bunu yapamayacaklarsa mutlaka çalıştıkları yerlerde ağızlarını, burunlarını kapatacak maske kullanmaları, diğer kişilerin de ellerini sık sık yıkamaları, gerekirse dezenfektan kullanmaları hastalıktan korunmak için alınabilecek en önemli yollar. Toplu taşıma araçlarında veya ortak yaşanılan alanlarda da havalandırma yapılması ve yüzeylerin bildiğimiz yüzey temizleyicilerle temizlenmesi enfeksiyondan korunmada önemli yer tutmaktadır.


Dünya Sağlık Örgütü’ne göre domuz gribi son 50 yılın en büyük salgını. Siz nasıl yorumluyorsunuz, bu kadar korkmamız gerekiyor mu?

Doğru, en büyük salgın. Korkmamızın en önemli sebebi daha önce tanışmadığımız bir virüs. Bu sebeple bağışıklık sistemi buna karşı hiçbir koruyucu madde içermemekte. Virüs akciğere kolay inebiliyor ve akciğer tutulumu ağır bir zatürre ile seyrederek ölüme yol açabiliyor. Bunun için korkuyoruz. Ama hasatlık yavaş yavaş hızını kesecek. Şurada bir hafta 10 gün sonra yeni influenza vakaları ile bilimsel olarak karşılaşmamamız gerekiyor. Çünkü havalar ısınıyor, güneşi daha fazla göreceğiz. Güneş direkt antiviraldir. Virüslerin yaşamasını engelleyici bir nokta ve çok yararlı. Bu nedenle bir kaç hafta içerisinde hastalık görülmeyecek.

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap