Milli Takımlarda 22 yıl görev yapan, şu anki AY-YILDIZLI ekibin birçok yıldızını A Milli Takıma kazandıran Güngör Şahinkaya, 10 ay görev yaptığı ve tarihi başarı elde edilen Trabzonspor Akademisi’nde yaşadıklarını ‘Bir Diriliş Hikayesi’ başlığı altında kitaplaştırdı.
Gelecek kuşaklara kaynak olacak kitabı, bir dönem TFF Eğitim Dairesi’nde görev yapan Engin Tuncer hazırladı.
İşte, her satırı bir bilgi hazinesi olan Engin Tuncer’in güçlü kalemiyle daha da anlamlı hale gelen Güngör Şahihkaya’nın o başarı hikayesi…
TRABZONSPOR’DA 6 ŞAMPİYONLUK YAŞADI
Güngör Şahinkaya… Namı diğer Sarı Güngör… Tartışmasız Trabzonspor’un en önemli efsanelerinden birisidir. 14’lü yaşlarda girdiği bordo-mavili kapıdan tam 6 şampiyonluğu görmüş, diğer efsanelerle birlikte Trabzonspor’un Yükseliş Devri’ne damga vurmuştur.
Başarılı oyunculuk döneminin ardından futboldan kopmamış ve teknik adam olarak tam 22 yıl milli takımlarda alt yaş kategorilerinde görev yapmıştır.
Bugün ay-yıldızlı ekipte aralarında Kenan Yıldız’ın da bulunduğu sayısız ismi A Milli Takıma kazandırmıştır.
Milli takım serüveninin ardından, ısrarlara dayanamayıp doğduğu topraklara dönen Güngör Şahinkaya, Trabzonspor Akademisi’nin başına geçmiş ve 10 ay gibi kısa bir süre içinde bordo-mavili kulübe tarihi başarılar getirmiştir.
Elde edilen bu başarıyı birilerinin anlatması, akademik bilgileri kağıda dökmesi ve gelecek kuşaklara en iyi kaynak olarak bırakması çok değerlidir.
ENGİN TUNCER SORDU, GÜNGÖR ŞAHİNKAYA CEVAPLADI…
İşte burada bir dönem Türkiye Futbol Federasyonu Eğitim Dairesinde görev yapan eğitimci Engin Tuncer devreye girer.
Güngör Şahinkaya’nın başarısını merak eden Engin Tuncer, efsane isimden başarının hikayesini dinler.
Engin Tuncer aldığı bilgileri, bir yazı dizisi haline getirir.
‘Bir Başarı Hikayesi’ başlığı altında yazıya döker.
AİLEDEN FUTBOLCU..
Trabzonspor’da 6 şampiyonluk yaşayan, aileden futbolcu Güngör Şahinkaya’nın ‘Bir Başarı Hikayesi’ adındaki bu kitabında efsane ismin 22 yıl boyunca milli takımlarda yaptığı çalışmanın bir özeti yer alıyor.
Eğitimci Engin Tuncer’in kalemiyle güçlenen hikayede, Trabzonspor U19 Takımı’nın UEFA Gençlik Ligi’ndeki finale yükselmesi de önemli olaylardan birisi olarak yer alıyor.
TRABZONSPOR U19 TAKIMI AVRUPA MARKASI OLDU
Öyle ki, Trabzonspor Akademisi’nin başında 10 ay gibi kısa bir süre yer alan Güngör Şahinkaya, oturttuğu sistemle U19 Takımı’nı, Avrupa’nın en önemli vitrinine çıkarmayı başarmıştı.
Bordo-mavili takımın gençleri, Güngör Şahinkaya’nın Akademi Sorumluluğunda Avrupa’nın dev kulüplerini birer birer elemiş ve UEFA Gençlik Ligi’nde finale yükselmişti.
İsviçre’de oynanan final maçında Trabzonspor U19 Takımı, dünya devi Barcelona ile karşılaşmış, ancak Güngör Şahinkaya özel nedenlerden dolayı final maçında yer alamamıştı.
BİR MAÇA GİDEMEDİ, TAKIM 4-1 KAYBETTİ!
Güngör Şahinkaya’nın yokluğunda bordo-mavili gençler Barcelona’ya 4-1 mağlup olup Avrupa ikinciliği unvanını elde etmişti.
İşte; TFF Eğitimcisi Engin Tuncer’in sorup, Güngör Şahinkaya’nın yanıtladığı, gelecek kuşaklara rehber olacak o kitap…
BİR DİRİLİŞ HİKAYESİ!
Ruhu ve Sistematiği Birleştiren Bir Vizyon Karadeniz’in hırçın dalgalarında şekillenen bir karakterden, Türk futbolunun mihenk taşı kulüplerinden birinin efsane kadrolarında yazılan bir başarı hikâyesine ve nihayetinde, genç yeteneklere adanmış bir eğitimci kariyerine uzanan bir ömür... Bu, Güngör
Şahinkaya’nın hikâyesidir. Trabzon’un taşına, toprağına ve rüzgârına işlemiş bir futbol aşkının, sistematik bir gelişim vizyonuyla buluştuğu benzersiz bir yolculuk. Şahinkaya, bu tutkunun tam kalbinde, şehrin sokaklarında doğmuş, onunla büyümüş bir isimdir. Genç yaşta adım attığı Trabzonspor altyapısından, kulübün Türkiye futbolunu domine ettiği altın yıllarının vazgeçilmez bir parçası ve kaptanı olarak A Takım’a uzanan süreç, onun sadece bir futbolcu değil, bir "Trabzonspor insanı" olarak yetişmesinin temelini atmıştır. Formasını giydiği dönemde kazandığı 6 lig şampiyonluğu da dahil toplam 18 kupa, onu Türkiye’nin en başarılı futbolcuları arasına kaydetmekle kalmaz, aynı zamanda "kazanma kültürünü ve takım ruhunun ne demek olduğunu iliklerine kadar özümsemiş bir profili çizer.
Ancak onun asıl mirası, topuklarını toza çevirdiği sahalardan, geleceğin yıldızlarının yetiştiği eğitim sahalarına yönelmesiyle şekillenmiştir. Türkiye Futbol Federasyonu bünyesinde, özellikle genç yaş milli takımlar seviyesinde sürdürdüğü antrenörlük ve eğitmenlik görevleri, ona Türk futbolunun gençlik gelişim paradigmasına dair derin ve ulusal ölçekte bir bakış açısı kazandırmıştır. Bu deneyim, yerel bir değer olmanın ötesine geçerek, onu genç oyuncu gelişimi konusunda yetkin bir otorite haline getirmiştir.
Son dönemde üstlendiği Trabzonspor Özkan Sümer Akademisi Altyapı Koordinatörlüğü görevi ise, onun tüm bu birikimini doğduğu topraklara, köklerine aktarmasını sağlayan bir fırsat olmuştur. Bu rolde, altyapı antrenörlerinin eğitim kalitesini UEFA standartlarına taşımak, bilimsel metotlarla çalışmak ve en nihayetinde A Takım’a entegre olabilecek donanımlı futbolcular yetiştirmek için somut adımlar atmış; antrenör eğitimi için özel departmanlar kurmuş ve uluslararası iş birliklerini hayata geçirmiştir.
İşte elinizde tuttuğunuz bu kitapçık, işte bu iki dünyanın, yani derin bir kulüp ve şehir aidiyeti ile modern, bilimsel ve sistematik bir futbolcu yetiştirme metodolojisinin kesişim noktasında doğmuştur. Güngör Şahinkaya, sadece bir dönüşüm hikâyesini anlatmıyor. O, bir kulübün DNA’sında var
olan mücadele ruhunu, disiplin anlayışını ve birliktelik kültürünü, günümüzün en ileri eğitim ve performans modelleriyle nasıl harmanlayabileceğimizin canlı bir örneğini ve rehberini sunuyor. Bu satırlar, kaostan düzene, yerel bir bakış açısından evrensel bir başarı öyküsüne uzanan 11 adımlık yolculuğun neden ve nasıl başarılabileceğine dair, bir "Trabzonspor sevdalısının ve aynı zamanda bir "eğitim sistematiği uzmanının kaleminden çıkmış
samimi bir paylaşımdır. Okudukça göreceksiniz ki, gerçek dönüşüm, sahadaki teknik becerilerden önce, zihinlerde ve yüreklerde başlar. Bu kitapçık, tam da o ilk adımın hikâyesidir.
Saygılarımla,
BİR DİRİLİŞ HİKAYESİ: ÇÖKÜŞTEN UEFA FİNALİNE
Karanlıkta Yolunu Arayan Bir Akademi Yolculuk başladığında, manzara iç açıcı değildi. Trabzonspor Futbol Akademisi'nin tesisleri, bir zamanların ruhunu
yansıtmıyordu. Yaş grubu takımlarında, forma altında yatan büyük potansiyeli gölgeleyen iki temel sorun hüküm sürüyordu: disiplinsizlik ve fiziksel kalite eksikliği. Saha içi ve dışındaki düzensizlik, takım ruhunu aşındırıyor; fiziksel olarak yetersiz hazırlanmış genç bedenler ise teknik ve taktik becerilerini sergilemekte zorlanıyordu. Bu, sadece bir futbol sorunu değil, bir kimlik ve aidiyet kriziydi. Kulübün geleceği, belirsizlik bulutları
altındaydı. İlk ve En Kritik Hamle: Köklere Dönüş ve Ruhu Yeniden İnşa
Bu zorlu tabloya rağmen, inanç asla kaybolmadı. İlk adım, acil teknik müdahalelerden değil, derin bir "ruhsal ve kültürel yeniden inşa dan geldi. Tüm akademi paydaşları – antrenörler, idari personel, destek ekipleri ve tabii ki oyuncular – bir araya getirildi.
Amaç, sadece futbolcu değil, önce “Trabzonsporlu" yetiştirmenin temellerini atmaktı.
Başlatılan program, bir futbol eğitiminden çok daha fazlasıydı; bir miras aktarımı projesiydi:
Tarihin Ağırlığı ve İlhamı: Karadeniz'in hırçın dalgalarına meydan okuyarak Türkiye'de İstanbul dışına şampiyonluk getiren ilk takım olmanın ne anlama geldiği, o efsanevi mücadele ruhu, her bir katılımcının zihnine ve yüreğine işlendi.
Geleneksel Yapının Kodları: Trabzonspor'un sadece bir kulüp değil, bir şehrin yüreği, kolektif bir tutku olduğu vurgulandı. Bu forma altında oynamanın, 0 formayı taşımanın sorumluluğu anlatıldı.
Vizyon ve Misyonun Yeniden Canlandırılması: Kulübün sadece bugünü için değil, yarınları için de çalışan bir akademi olma vizyonu paylaşıldı. Misyonumuzun, karakteri sağlam, teknik becerisi yüksek, takımını ve şehrini seven gençler yetiştirmek olduğu konuşuldu.
Futbol Felsefesinin Özümsenmesi: Hırsla oynamak, asla pes etmemek, sahada bir aile olmak, teknik beceriyi güçle buluşturmak... Tüm bunlar, Trabzonspor futbolunun olmazsa olmaz ilkeleri olarak genç beyinlerdeki yerini aldı.
Bu eğitim çalışmaları, bir dizi toplantı, belgesel gösterimi, efsane oyuncular ve yöneticilerle söyleşiler, tarihi maç analizleri ve açık yürekli tartışmalarla gerçekleştirildi. Oyuncular artık kendilerini sadece birer futbolcu değil, büyük bir geleneğin varisleri olduklarını idrak etmeye başladılar.
Bu süreç, disiplin sorununun çözümü için en güçlü temeli attı.
Dışarıdan dayatılan kurallar değil, içselleştirilmiş bir sorumluluk duygusu yeşermeye başladı. Fiziksel eksikliklerin ise ancak disiplinli ve sürekli bir çalışmayla aşılabileceği bilinci yerleşti.
Yol Haritası Çizilmişti
İlk perde, temellerin sağlam atılmasıyla kapanıyordu. Artık herkes aynı hedefe, aynı değerler etrafında kenetlenmişti. Akademinin ruhu, Karadeniz'in taze bir meltemi ile canlanmıştı. Büyük dönüşümün ilk ve en önemli adımı tamamlanmıştı: Zihniyet Değişimi.
Şimdi, bu yeni zihniyetin sahaya, antrenman programlarına, beslenme masalarına ve tüm akademi yaşamına yansıma vakti gelmişti. Bu yeni ruhla birlikte, fiziksel ve futbol sal dönüşümün detaylarına odaklanılacaktı...
İkinci Adım: Ailelerle Köprü Kurmak – Akademinin Görünmez Temellerini Güçlendirmek
Tarihi ve futbol felsefesi eğitimleriyle genç oyuncuların zihinlerinde bir kıvılcım çakmış, onlara "neden" oynadıklarını hatırlatmıştık. Ancak, bir genç futbolcunun dünyası sahadan ibaret değildir. Onların en yakın çevresi, en derin etkiyi yaratan unsur aileleriydi. Sahada öğretilen her disiplin, evdeki destekle pekişir; antrenmanda kazanılan her fiziksel üstünlük, doğru beslenme ve dinlenme ortamıyla kalıcı hale geleceğinin farkındaydık. Tersinden bakıldığında ise, aile içindeki olumsuz bir tutum, sahada verilen binlerce saatlik emeği sıfırlayabilirdi.
"Aileyi iyileştirmeden çocuğu iyileştiremeyiz" anlayışı, bu yolculuğun en insani ve stratejik prensiplerinden biri oldu. Hedefimiz, aileleri pasif birer seyirci veya müdahaleci birer eleştirmen olmaktan çıkarıp, aktif ve bilinçli birer "eğitim paydaşı" haline getirmekti.
Bu dönüşümü üç temel aksiyomla hayata geçirdik:
Etkili ve Şeffaf İletişim Köprülerinin İnşası:
* Düzenli "Aile Buluşmaları" başlattık. Bu toplantılar, tek yönlü brifingler değil, karşılıklı diyalog platformlarıydı.
* Akademinin vizyonu, antrenman metodolojisi, fiziksel gelişim planları, beslenme programları ve en önemlisi, oyuncu gelişim basamakları hakkında şeffaf bir şekilde bilgilendirme yapıldı.
* "Kapalı kapılar ardında ne oluyor?" soru işaretini ortadan kaldırarak, güven tesis ettik.
Saha İçi ve Saha Dışı Davranış Kurallarının Birlikte Belirlenmesi:
* Sadece oyunculara değil, ailelere yönelik de net bir "Davranış Protokolü" oluşturduk. Bu protokol, maç ve antrenmanlarda tribün davranışlarından, sosyal medya kullanımına kadar geniş bir yelpazeyi kapsadı.
* Protokolün amacının cezalandırmak değil; oyuncunun gelişimi, takım ruhu ve rakibe saygı için en uygun ortamı sağlamak olduğunu anlattık.
* En kritik kural: "Başka bir oyuncunun, ailesinin veya antrenörün performansı, gelişimi veya seçimi hakkında olumsuz yorum yapmamak." Bunu, akademinin kırmızı çizgisi ilan ettik.
"Dedikodu Üreten Kimlikten", "Eğitim Paydaşı Kimliğine" Geçiş:
* Ailelerin enerjisini ve ilgisini olumlu bir kanala yönlendirmek için onlara aktif roller verdik. Örneğin, organizasyonel destek ekiplerine, sosyal etkinlik gönüllülerine veya belirli konularda deneyimlerini paylaşabilecekleri mini seminerlerin konuşmacılarına dönüştürdük.
* "Biz" bilincini aşıladık. "Sizin çocuğunuz" yerine "bizim oyuncumuz" dilini kullanmaya başladıklarında, aileler de kendilerini büyük bir yapının parçası olarak görmeye başladılar.
* Birbirlerine rakip değil, aynı yolculuktaki yol arkadaşları olduklarını fark etmelerini sağladık. Bir oyuncunun gol sevinci, artık tüm ailelerin sevinciydi.
Sonuç: Güçlenmiş Bir Destek Ağı Bu süreç, akademideki atmosferi kökten değiştirdi. Tribünlerde yapıcı tezahüratlar yükselmeye, oyuncular evlerinde daha huzurlu ve destekleyici bir ortam bulmaya, antrenman sonrası konuşmalar "Neden o oynadı?" yerine "Takım nasıl daha iyi olur?" sorusuna odaklanmaya başladı.
Aileler artık sorunun bir parçası değil, çözümün en güçlü ortağıydı. Bu, oyuncuların omuzlarından büyük bir yükü kaldırdı ve onlara sadece futbola odaklanabilecekleri güvenli bir liman sağladı. Karadeniz'in fırtınalı denizinde ilerleyen gemimiz, artık sadece mürettebatıyla değil, tüm liman halkının
desteğiyle yol alıyordu.
Sırada, bu güçlü zihinsel ve sosyal altyapının üzerine inşa edilecek olan fiziksel ve teknik-taktik dönüşüm vardı...
Üçüncü Adım: Felsefenin İlanı – Önce İyi İnsan, Sonra Büyük Futbolcu Zihinlerdeki kıvılcım çakılmış, ailelerle güçlü köprüler kurulmuştu.
Şimdi, tüm bu çabaları tek bir çatı altında toplayacak, herkesin ne için çalıştığını net bir şekilde anlayacağı ortak bir manifestoya ihtiyaç vardı. Bu manifestonun adıydı: "Trabzonspor Futbol Akademisi Felsefesi." Tüm paydaşlar – oyuncular, aileler, tüm antrenörler ve akademi personeli – kapsamlı bir toplantıda bir araya getirildi. Bu bir brifing değil, bir taahhüt ve vizyon buluşmasıydı. Orada, yüksek sesle ve net bir şekilde akademinin varoluş nedenini ilan ettik:
"Bizim önceliğimiz, önce iyi insan yetiştirmektir. Kazanmaya değil, sürece ve sürekli gelişime odaklanan bir futbol okuluyuz."
Bu basit gibi görünen ancak derin dönüşüm gerektiren cümlenin altı, herkesin anlayabileceği şekilde dolduruldu:
Önce İyi İnsan:
Bu, sadece bir slogan değil, tüm ölçüm ve değerlendirmelerin temel taşı haline getirildi. "İyi insan" kriterleri tanımlandı:
Sorumluluk Sahibi: Kendisine, takımına, ailesine ve çevresine karşı.
Dürüst ve Saygılı: Rakibe, hakeme, taraftara ve kendisine.
Çalışkan ve Disiplinli: Sahada ve hayatın her alanında.
Takım Ruhuna Sahip: Bencillikten arınmış, kolektif başarıyı bireysel parıltının üstünde tutan.
Bir oyuncunun akademideki geleceği, sadece futbol yeteneğiyle değil, bu karakter özelliklerini göstermesiyle de doğrudan ilişkilendirildi.
Kazanmaya Değil, Sürece Odaklılık:
Gençlik futbolunun en büyük hastalığı olan "sonuç odaklılık" ile açıkça yüzleşildi. Ailelere ve antrenörlere şu sorular soruldu: *"14 yaşında 5-0
kazanmak mı, yoksa oyuncuların %70 top hakimiyetiyle, yapılan kombinasyonlarla, doğru kararlarla oynaması mı daha değerlidir?"
* Performans değerlendirmelerinde, skordan bağımsız olarak, bireysel gelişim grafiği, takım oyununa uyum, taktik disiplin ve teknik beceri performansı ön plana alındı.
Turnuvalarda "kupa" değil, "gelişim raporu" en büyük ödül olarak sunuldu.
Sürekli Gelişim Felsefesi:
Bu, statik bir hedef değil, dinamik bir yolculuk olarak tanımlandı.
Herkesin – oyuncuların, antrenörlerin, personelin – her gün bir önceki günden daha iyi olmak için çalışması gerektiği vurgulandı.
Hata yapmanın, gelişimin en doğal ve değerli parçası olduğu, güvenli bir ortamda cesaretle denemeye teşvik edildiği anlatıldı.
"BİTMİŞ ÜRÜN" DEĞİL, "SÜREKLİ İYİLEŞEN ESER" ANLAYIŞI HÂKİM KILINDI.
Sonuç: Herkes İçin Bir Pusula
Bu ilan, herkes için bir rahatlama ve netleşme sağladı.
Oyuncular için; hata yapma korkusundan kurtulup, kendilerini geliştirmeye odaklanabilecekleri güvenli bir ortam yaratıldı.
Aileler için; çocuklarının sadece futbol oynayan değil, değerli bir karakter eğitiminden geçtiğini görmek, baskıyı azalttı ve sabrı artırdı.
Antrenörler ve Personel için; uzun vadeli, sağlam temelli bir gelişim programı uygulamanın önündeki "acil kazanma baskısı" kaldırıldı.
Artık herkes aynı kitabı okuyor, aynı hedefe doğru ilerliyordu.
Akademi, sadece futbol öğreten bir yer olmaktan çıkmış, yaşam ve spor değerlerini harmanlayan bir gelişim enstitüsüne dönüşmüştü. Bu felsefe, duvarda asılı bir poster değil, her kararımızda, her konuşmamızda, her antrenman planımızda yaşayan bir ruhtu.
Bu sağlam felsefi temel ve güçlü insani bağlar üzerine, artık somut futbolcu inşa sürecini yani fiziksel, teknik ve taktik dönüşümü inşa etme zamanı gelmişti...
Dördüncü Adım: Disiplin – Kaostan Uyuma
Geçişin Anahtarı Artık herkes aynı ruhu taşıyor, aynı felsefeye inanıyordu. Ancak büyük dönüşümler, yalnızca ilham verici sözlerle değil, sağlam
yapılar ve net çerçevelerle kalıcı hale gelir. Bir sonraki kritik adımımız, bu birliği ve hedef odaklılığı somut davranış kalıplarına dönüştürmekti. Bunun adı disiplin idi.
Disiplini, katı bir ceza sistemi veya korku kültürü olarak değil, öğrenmenin ve kolektif başarının en önemli aracı olarak tanımladık. Tüm akademi ailesine şu mesajı verdik: "Dağınık bir zihin ve düzensiz bir ortam, yetenekleri boğar. Net kurallar ve tutarlı uygulamalar ise, o yeteneklerin serpilip gelişeceği verimli toprağı hazırlar. Ulaşmak istediğimiz hedefe varmak için disiplin, olmazsa olmazımızdır."
Bu anlayışla, her paydaş grubu için özelleştirilmiş, adil ve şeffaf disiplin kuralları hazırladık:
Aileler İçin Saha İçi & Dışı Davranış Kuralları:
* Tribünlerde antrenör, oyuncu veya hakeme yönelik saygısızca tezahürat ve eleştiri yasağı.
* Maç sonrası oyuncuya veya antrenöre doğrudan performans eleştirisi yapılmaması.
* Sosyal medyada akademi içi konularda olumsuz, ayrıştırıcı ve dedikoduya yol açabilecek paylaşımlardan kaçınılması.
* Tüm iletişimin, belirlenmiş resmi kanallar (aile temsilcileri, idare) üzerinden yapılması. Oyuncular İçin Yaş Gruplarına Uygun Disiplin Kuralları:
* Zaman Yönetimi Disiplini: Antrenman, toplantı, yemek ve okul saatlerine mutlak uyum.
* Saha İçi Disiplin: Antrenör talimatlarına uyma, takım arkadaşlarına saygı, galibiyet ve mağlubiyette centilmenlik.
* Saha Dışı Disiplin: Tesis ve ekipmanların özenli kullanımı, kıyafet kuralları, beslenme programlarına uyum.
* Sosyal Medya Kullanımı: Formayı ve kulübü temsil bilinciyle hareket etme zorunluluğu.
Antrenörler ve Akademi Personeli İçin Disiplin Kuralları:
* Mesleki gelişim zorunluluğu (düzenli seminer, kurs).
* Oyuncular ve ailelerle iletişimde profesyonellik, şeffaflık ve saygı.
* Tüm oyunculara adil ve eşit mesafede olma, tarafsız değerlendirme.
* Akademi sırları ve iç işleyişin gizliliği. Uygulama ve Mucizevi Dönüşüm:
Kurallar kâğıt üzerinde kalmadı. Tutarlı, kararlı ve şeffaf bir şekilde uygulamaya geçtik. İhlaller olduğunda, bunlar bir "suç ve ceza" mantığıyla değil, "öğrenme ve düzeltme fırsatı" olarak ele alındı. Amaç, korkutmak değil, sorumluluk bilinci aşılamaktı.
Kısa süre içinde yaşanan değişim mucizeviydi:
Kaos Düze Döndü: Daha önce "ne yaptığı belli olmayan", hedefsiz ve gürültülü ortam yerini, amacı ve yöntemi belli, sakin ve üretken bir çalışma ortamına bıraktı.
Kin ve Dedikodu Yok Oldu: Kurallar, insanları yapıcı iletişime zorladı. Tribünlerde birbirine söylenen olumsuz sözler, takım için atılan tezahüratlara dönüştü. Arkada gruplaşmalar ve fısıltılar, yerini antrenman sonrası teknik sohbetlere bıraktı.
Güven ve Öngörülebilirlik Geldi: Herkes neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bildiği için, enerjisini futbola ve gelişime odaklayabildi. Oyuncular, adil ve istikrarlı bir ortamda olduklarını hissederek kendilerini güvende hissetmeye başladı.
Profesyonel Bir Çevre Oluştu: Artık akademi, herkesin rolünü ve sınırlarını bildiği, birbirine saygı duyduğu, tek amacın gelişim olduğu profesyonel bir eğitim kurumunun havasını taşıyordu.
Sonuç: Disiplin, Özgürlüğün Kapısını Açtı İronik bir şekilde, net sınırlar ve kurallar, gerçek özgürlüğün önünü açtı. Oyuncular, kaosun ve belirsizliğin yarattığı kaygıdan kurtulup, yaratıcılıklarını sahaya yansıtabildiler. Antrenörler, teknik konulara odaklanabildi. Aileler, çocuklarının güvenli bir limanda olduğunu bilerek huzur buldu.
Artık, sağlam bir felsefi temel, güçlü bir aile desteği ve mükemmel bir düzen üzerine, futbolcularımızı geleceğe hazırlayacak somut, bilimsel ve teknik inşaat sürecini başlatma zamanı gelmişti. Fiziksel ve futbol saldönüşüm için zemin şimdi pürüzsüzdü...
Beşinci Adım: Bilinçli Nesiller YetiştirmekDüzenli Felsefe ve Kültür Buluşmaları Temeller sağlamdı, düzen oturmuştu. Şimdi sıra, bu yapının içini anlam, bilinç ve derinlikle doldurmaktaydı. Futbolun sadece fiziksel bir oyun olmadığını, bir düşünce ve yaşam biçimi olduğunu genç zihinlere aktarmak için beşinci adımı attık: Düzenli Felsefe, Kültür ve Hayat Buluşmaları. Bu adımın çıkış noktası şuydu: “Sadece topa iyi vurandeğil, neden topa vurduğunu bilen, hayatı okuyabilen, kendini ifade edebilen ve sporun gerçek anlamını içselleştirmiş bireyler yetiştirmeliyiz.”
Bu amaçla, tüm akademi koçları ve oyuncularla belirli periyotlarda bir araya geldiğimiz, resmi antrenman havasından uzak, samimi ve interaktif “Bilinç ve Kültür Oturumları” başlattık. Bu oturumların gündemi üç ana eksende şekillendi:
Spor Felsefemizin Derinlemesine İşlenmesi:
* “Neden ‘önce iyi insan’ diyoruz? Bu, sahaya nasıl yansır?”
* “Trabzonspor’un hırçın Karadeniz’den çıkan mücadele ruhu, modern futboldaki karşılığı nedir?”
* “Zafer ve yenilgiyi nasıl yorumlamalıyız? Sonuç değil süreç odaklılık, günlük hayatımızda bize ne kazandırır?”
* Dünya futbolundan örneklerle “etik futbol”, “centilmenlik” ve “sporun ruhu” tartışıldı.
Spor Kültürü ve Tarihi Bilincin Geliştirilmesi:
Sadece Trabzonspor’un değil, dünya sporunun efsanevi hikayeleri, büyük turnuvaların tarihi anları incelendi.
Farklı ülkelerin futbol kültürleri (İngiliz direkt futbolu, İspanyol tikitakası, İtalyan defansif disiplini) ve bu kültürlerin o ülkenin sosyal yapısıyla ilişkisi konuşuldu.
Fair-play’in sadece bir kural değil, bir onur kodu olduğu vurgulandı. Sporun birleştirici gücü üzerine konuşuldu. Hayatın Gerçekleri ve Futbolcu Kimliğinin Ötesinde Bir ‘Ben’ İnşası:
“Futbol bir gün biter, hayat devam eder.” gerçeğinden hareketle, kişisel gelişim konuları masaya yatırıldı.
Finansal okuryazarlık, sosyal medya bilinçli kullanımı, kariyer planlaması, iletişim becerileri gibi konularda temel eğitimler verildi.
Stres ve baskı yönetimi, hedef koyma teknikleri, takım dinamiği ve liderlik üzerine interaktif çalışmalar yapıldı.
Misafir konuşmacılar (eski sporcular, iş insanları, psikologlar) davet edilerek deneyim paylaşımları yapıldı.
Uygulama ve Kazanımlar:
Bu oturumlar, bir ders formatında değil, açık diyalog ve tartışma ortamında gerçekleştirildi. Oyuncular ve koçlar fikirlerini özgürce ifade etti.
Sonuç olarak:
Futbolcuların Bakış Açısı Genişledi: Sahanın dışında bir dünya olduğunu gördüler. Topa vururken, aynı zamanda bir tarihin, felsefenin ve sorumluluğun temsilcisi olduklarını idrak ettiler.
Koç-Oyuncu İlişkisi Güçlendi: Bu paylaşımlar, aralarındaki bağı sadece teknik adam-futbolcu ilişkisinden öte, bir “gelişim rehberi-yol arkadaşı” ilişkisine dönüştürdü.
Takımın Entelektüel Sermayesi Arttı: Oyuncular maçları ve antrenmanları daha analitik, stratejik ve sakin bir zihinle değerlendirmeye başladı. Sahada verilen taktik direktiflerin "neden" ini daha iyi kavradılar.
Kriz Yönetimi Güçlendi: UEFA yolculuğumuzdaki zorlu anlarda, bu oturumlarda işlenen “soğukkanlılık”, “mücadele ruhu” ve “inanç” ilkeleri, oyuncuların sahada sergiledikleri karakterin temelini oluşturdu.
Artık, bilinçlenmiş ve bütünsel olarak gelişmeye hazır bu gençler için, en önemli aşama başlıyordu: Fiziksel ve tekniktaktik altyapının bilimsel metotlarla inşası. Zihinler hazırdı, bedenlerin ve futbol becerilerinin de aynı seviyeye getirilme zamanı gelmişti...
Altıncı Adım: Bilimin Sahaya İnişi – Yaşa Özgü, Dünya Standartlarında Antrenman Programları
Zihinler şekillenmiş, kültür oturmuş, disiplin içselleştirilmişti. Tüm bu insani ve yönetimsel altyapı, nihayetinde bir futbol akademisinin en somut çıktısı için hazır hale getirilmişti: üst düzey tekniker ve fiziksel kapasiteye sahip futbolcular yetiştirmek. Şimdi, tüm bu hazırlığın meyvesini toplama ve genç yetenekleri bilimin ışığında dönüştürme zamanıydı.
Bu amaçla, akademide devrim niteliğinde bir adım daha atıldı: Her yaş grubu için, dünya standartlarında, bilimsel ve kişiselleştirilmiş antrenman programlarının hazırlanması ve titizlikle uygulanmaya başlanması.
Programların Hazırlanma Felsefesi ve İçeriği:
Yaşa Özgülük ve Uzun Vadeli Oyuncu Gelişimi (Long-Term Player Development- LTPD):
Artık tüm programlar, “erken uzmanlaşma” yerine, çocuğun fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişim evrelerine uygun olarak kurgulandı.
Küçük Yaş Grupları (U10-U12): Temel motorik beceriler (koordinasyon, çabukluk, denge), top ile oynama zevki, basit taktiksel kavramlar ve çok yönlü hareket eğitimi ön plandaydı.
Orta Yaş Grupları (U13-U15): Hız ve kuvvet antrenmanlarının temelleri, pozisyonlara özgü teknik becerilerin detaylandırılması, bireysel ve küçük grup taktiği ağırlık kazandı.
Üst Yaş Grupları (U16-U19): Maksimum fiziksel performansın geliştirilmesi, kompleks taktik anlayış, profesyonel maç analizleri, özel durumlar (set pozisyonları, oyun kurulumu) ve mental dayanıklılık antrenmanları programa dahil edildi.
Çok Yönlü ve Bütünsel Gelişim:
Programlar sadece “toplu antrenman” değildi. Her hafta; fiziksel performans, teknik beceri, taktik zekâve mental hazırlık bileşenlerini dengeli bir şekilde içeriyordu.
Fiziksel antrenmanlar, sadece koşu değil, çeviklik, reaksiyon, plyometrik ve koruyucu kuvvet çalışmalarını kapsıyordu.
Teknik antrenmanlar, kuru tekrardan ziyade, “algı-kararuygulama” üçlüsünü zorlayan, baskı altında ve yorgunlukta doğru teknik kullanımı hedefleyen şekilde tasarlandı.
Veriye Dayalı ve Kişiselleştirilmiş Yaklaşım:
Her oyuncu için fiziksel profil (hız, çeviklik, dayanıklılık, kuvvet) düzenli olarak ölçüldü ve veri tabanına işlendi.
Bu veriler ışığında, takım antrenmanlarına ek olarak, oyuncuların bireysel zayıflıklarını gidermeye veya güçlü yanlarını pekiştirmeye yönelik kişisel gelişim paketleri oluşturuldu.
Sakatlık önleme (injury prevention) programları, her antrenmanın ayrılmaz bir parçası haline getirildi.
Uygulama ve İnanılmaz Sonuçlar:
Programlar uygulamaya konulur konulmaz, daha önceki kaotik ve plansız ortamdan ne kadar uzaklaştığımız net bir şekilde görüldü.
Fiziksel Kalitede Dev Sıçrama: Daha önce “fizik kaliteleri çok düşük” diye tarif edilen oyuncular, sistematik çalışma sayesinde inanılmaz bir fiziksel dönüşüm geçirdi. Saha üzerindeki hızları, çeviklikleri, dayanıklılıkları ve çarpışma güçleri gözle görülür şekilde arttı.
Teknik Becerilerin Güvenle Sergilenmesi: Planlı ve aşamalı teknik antrenmanlar, oyuncuların top kontrolü, pas doğruluğu ve bitiricilik konusunda özgüvenlerini tazeledi. Artık fiziksel yetersizlikten dolayı tekniklerini gösteremiyor olmak diye bir sorun kalmamıştı.
Antrenman Verimliliğinde Maksimum Seviye: Her antrenmanın bir amacı, bir ölçüsü ve bir değerlendirmesi vardı.
Koçlar ne yapacaklarını, oyuncular neden yaptıklarını biliyordu.
Bu da zaman kaybını ortadan kaldırarak inanılmaz bir verimlilik sağladı.
Sakatlık Oranlarında Belirgin Düşüş: Bilimsel ısınma, soğuma ve koruyucu egzersizler sayesinde, kas ve eklem sakatlıkları büyük oranda azaldı. Oyuncular sezonu daha sağlıklı ve formda tamamlama şansı buldu.
Sonuç: Mühendisliği Tamamlanmış Bir Futbolcu Fabrikası
Bu adım, akademiyi bir “çalıştırma sahası” olmaktan çıkarıp,futbolcu mühendisliğinin yapıldığı bir yüksek teknoloji enstitüsünedönüştürdü. Her vidalama işlemi planlanmış, her parça özenle işleniyordu.
Artık elimizde, Trabzonspor ruhuyla yanıp tutuşan, aileleri ve koçlarıyla uyum içinde olan, disiplini bir yaşam tarzı haline getirmiş, sporun felsefesini özümsemiş ve en önemlisi,dünya standartlarında fiziksel ve teknik donanıma sahip bir alt yapı ordusu vardı.
Bu disiplinli, bilinçli ve fiziksel olarak üstün ekip, şimdi büyük sahnelere hazırdı. Sıra, tüm bu birikimi, gerçek rekabet ortamında, baskı altında sınayacak ve şampiyonlar gibi taçlandıracak son aşamaya gelmişti: Rekabetçi müsabaka felsefesi ve zihniyet antrenmanları...
Yedinci Adım: Verinin Gücü –Bilimsel Ölçümle Gelişimin Haritasını Çizmek
Disiplinli antrenman programlarıyla futbolcularımızı dünya standartlarında bir fiziksel ve teknik gelişim sürecine dahil etmiştik. Ancak, bu sürecin ne kadar etkili olduğunu, hangi alanlarda ne kadar yol kat ettiğimizi, hangi oyuncunun hangi özelliğinin güçlü ya da zayıf olduğunu nesnel veriler
olmadan tam anlamıyla bilemezdik. Spor biliminin en temel gerçeği, bu noktada pusulamız oldu: "Ölçülmeyen performans, iyileştirilemez."
Bu bilinçle, akademiyi bir üst seviyeye taşıyacak kritik bir iş birliğini hayata geçirdik: Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) ile stratejik ortaklık.
Bilimin Kapısını Çalmak:
KTÜ'nün saygın akademik kadrosu ve ileri teknoloji laboratuvarlarıyla iletişime geçtik. Spor Bilimleri alanında Türkiye'nin önde gelen isimlerinden Bölüm Dekanı Fatih Hoca'nın bilgisi, deneyimi ve nezareti altında çalışmaya başladık.
Bu iş birliği, alt yapı futbolunda Türkiye'de bir ilk olma özelliği taşıyordu. Amacımız sadece ölçüm yapmak değil, bilimin ışığında bir "gelişim haritası" oluşturmaktı.
Kapsamlı Ölçüm ve Analiz Süreci:
Tüm akademi oyuncuları, düzenli aralıklarla kapsamlı bir test bataryasından geçirilmeye başlandı. Ölçülen parametreler şunları içeriyordu:
Fizyolojik Profil:
Kardiyovasküler Kapasite: VO2 Max testleri ile aerobik dayanıklılık.
Anaerobik Güç ve Kapasite: Sprint testleri, tekrarlı sprint performansı.
Kuvvet ve Güç: Dikey sıçrama, izokinetik kuvvet testleri (kuadriseps, hamstring dengesi).
Çeviklik ve Çabukluk: Çeviklik parkurları, reaksiyon süreleri.
Vücut Kompozisyonu: Kas kütlesi, yağ oranı, hidrasyon durumu.
Biyomekanik Analiz:
Koşu teknikleri, sürat mekaniği, sakatlık riski taşıyan hareket kalıplarının incelenmesi.
Motorik ve Nöromüsküler Testler:
Koordinasyon, denge, propriosepsiyon (vücut farkındalığı) ölçümleri.
Veriye Dayalı Dönüşüm ve Kontrol:
Elde edilen tüm bu veriler, her oyuncu için kişisel bir "performans kimliği" oluşturdu.
Bu sayede:Gelişim Objektif Olarak Takip Edildi: Bir oyuncunun hızının veya dayanıklılığının sezon içinde ne kadar arttığı, grafiklerle net bir şekilde görülebilir hale geldi. Artık gelişim, "göz kararı" ile değil, "veriyle" konuşuluyordu.
Antrenman Programları Kişiselleştirildi: Koçlar ve performans ekibi, zayıf yönleri güçlendirmek ve güçlü yönleri maksimize etmek için antrenmanları bireysel ihtiyaçlara göre şekillendirebildi.
Erken Uyarı Sistemi Oluştu: Düşük hamstring/kuadriseps oranı gibi sakatlık riski taşıyan faktörler önceden tespit edilerek, önleyici egzersiz programları devreye alındı.
Yetenek İD ‘si ve Pozisyon Analizi: Oyuncuların fiziksel ve motorik profilleri, hangi pozisyonda daha verimli olabilecekleri konusunda bilimsel bir öngörü sağladı.
Motivasyon ve Hedef Belirleme: Oyuncular, kendi gelişim grafiklerini gördükçe, bir sonraki ölçümde daha iyi verilere ulaşmak için daha motive oldular.
Sonuç: Gelişimin Bilimsel Güvencesi KTÜ iş birliği ve düzenli ölçümler, akademimizi bir "sanat" olmaktan çıkarıp, bir "bilim yuvası" haline getirdi. Karar alma süreçlerimiz sezgisel değil, kanıta dayalı hale geldi.
"Daha önceki kimin, ne yaptığı belli olmayan kaotik ortam" artık tamamen geride kalmıştı. Bunun yerine, her parametrenin izlendiği, her gelişimin kayıt altına alındığı, şeffaf ve kontrol edilebilir bir mükemmellik ekosistemi kurulmuştu.
Artık elimizde sadece yetenekli ve çalışkan futbolcular yoktu. Aynı zamanda, her birinin fizyolojik ve biyomekanik haritası çıkarılmış, kişisel gelişim yolu çizilmiş, bilimsel olarak takip edilen birer "yüksek potansiyelli sporcu" vardı.
Bu donanımla, artık gerçek sınav alanına, rekabetin en üst seviyesine hazırdık. Sıra, bu bilimsel altyapıyı, rakipleri analiz ederek, stratejik üstünlükler kurarak nihayetinde sıra UEFA Gençlik Ligi'nde tarih yazarak taçlandırmaya gelmişti...
Sekizinci Adım: Uzman Kadro ve Bilimsel Ağ – Mükemmelliğin İnsan ve İş birliği Temeli Bilimsel ölçümle performansı haritalandırmıştık. Şimdi sıra, bu
verileri doğru yorumlayacak, doğru müdahaleleri yapacak ve futbolcuların her yönüyle (teknik, fiziksel, zihinsel) gelişimini yönetecek uzman bir insan kaynağı ekosistemi kurmaya geldi.
Bu adımda, akademiyi bir "koç merkezli" yapıdan, "çok disiplinli bir bilim kurulu" merkezli yapıya evrimleştirdik.
Liderlik ve Eğitimde Kalite Devrimi:
Eğitim departmanının başına, UEFA A Lisansı ve geniş deneyime sahip Nedim Karadeniz hocayı ve 4 kişilik uzman ekibini getirdik.
Bu atama, bir mesajdı: "ARTIK EĞİTİM METODOLOJİMİZ, EN ÜST ULUSLARARASI STANDARTLARDA OLACAK." Hemen ardından: Akademi Antrenör Eğitimleri: Tüm akademi koçları, modern futbolun gerektirdiği güncel yaklaşımlar, oyun sistemleri, genç sporcu psikolojisi ve veri analizi konularında düzenli eğitimlere tabi tutuldu.
Trabzon İlçe Kulüplerine Yayılan Etki: Sadece kendi antrenörlerimizle kalmadık; Trabzon'un tüm ilçelerindeki altyapı antrenörlerine açık eğitim çalışmaları başlattık. Amacımız, bölgenin futbol eğitim kalitesini bütün olarak yükseltmek ve daha geniş bir tarama ağına sahip olmaktı.
Spesifik Uzmanlık Alanlarının Entegrasyonu: Atletizm Antrenörü: Sadece "koşmak" değil, "doğru koşmak" için bir atletizm antrenörünü kadromuza kattık. Her oyuncunun koşu ekonomisini, sürat mekaniğini ve enerji verimliliğini geliştirmeye yönelik kişisel müdahaleler yapıldı. Bu, sakatlık riskini azaltırken, sahadaki verimi katladı.
Pedagog Desteği: Oyuncuların sadece "ayağına" değil, "zihnine ve ruh sağlığına" da yatırım yaptık. Bir pedagog ile yapılan iş birliği, ergenlik dönemindeki gençlerin duygusal dalgalanmalarını, takım içi iletişim sorunlarını ve performans kaygılarını profesyonelce yönetmemizi sağladı.
Beslenme Uzmanı/Diyetisyen: "Ne yersen, osun." ilkesinden hareketle, her yaş grubuna ve her bireyin ihtiyacına göre kişiselleştirilmiş beslenme programları oluşturuldu. Beslenme, artık bir "kısıtlama" değil, bir "performans silahı" olarak görülmeye başlandı.
Akademik İş birlikleri ile Kurumsal Bilgelik:
Karadeniz Teknik Üniversitesi ile olan iş birliğini daha da derinleştirerek, sadece ölçüm değil, sürekli danışmanlık ve AR-GE altyapısı elde ettik.
Diğer üniversitelerin (Spor Bilimleri, Psikoloji, Fizyoterapi bölümleri) uzmanlarından oluşan bir "Bilim ve Danışma Kurulu" oluşturduk. Bu kurul, periyodik olarak akademimizi denetleyip, raporlayıp, yol haritası öneriyordu.
Sonuç: Bilimsel Esaslara Dayalı Bir Eğitim Fabrikası Bu adımla birlikte, Trabzonspor Futbol Akademisi artık tam anlamıyla dönüşmüştü:
Eğitim, Artık Tesadüflere Bırakılmıyordu: Her süreç (teknik, fiziksel, mental, beslenme) ilgili uzmanın sorumluluğunda, bilimsel protokollerle yürütülüyordu.
Antrenörler Sürekli Gelişiyordu: Kendini yenilemeyen antrenör kalmadı. Bu, oyunculara yansıyan enerjiyi ve bilgi kalitesini muazzam artırdı.
Bütünsel Gelişim Artık Bir Slogan Değildi: Pedagog, diyetisyen ve atletizm antrenörü ile oyunculara 360 derece bir bakış sunuluyor, onların sadece futbolcu değil, sağlıklı ve dengeli bireyler olarak yetişmeleri sağlanıyordu.
Kurumsal Bir Kimlik Kazanıldı: Dışarıdan alınan bilimsel danışmanlık ve denetim, akademiyi kişisel yaklaşımlardan arındırarak, sürdürülebilir ve kurumsal bir yapıya kavuşturdu.
Artık sahada, ofiste, laboratuvarda ve beslenme masasında her şey tamamdı. İnsan kaynağı, bilgi birikimi, ölçümleme sistemi ve eğitim felsefesi mükemmel bir uyum içindeydi. Sıra, tüm bu sistemi, en zorlu sınav olan UEFA Gençlik Ligi'nde sahaya yansıtmak ve dünyaya "Trabzonspor'un altın neslini göstermekti. Rekabetçi müsabaka zihniyeti ve Avrupa yolculuğumuzun stratejik hikayesi başlıyordu...
Dokuzuncu Adım: Kökleri Derinlere Uzatmak – Yetenek Havuzunu Genişletme ve Toplumla Bütünleşme
Bilimsel ve uzman kadrolu yapımız artık hazırdı. Ancak, en gelişmiş sistemi kursanız bile, onu besleyecek en kaliteli ham maddeyi – yani en yetenekli gençleri – bulmak ve onları en doğru şekilde yönlendirmek ayrı bir strateji gerektiriyordu.
Dokuzuncu adımda, gözümüzü akademinin dışına, Trabzon'un tüm il ve ilçelerine çevirerek, sistematik bir yetenek keşfi ve gelişimsel rehberlik ağı kurdum.
1. Eğitim Sisteminin Gücünü Arkanıza Almak:
Okullarla Stratejik İş birliği
Resmi İşbirliğin Gücü: İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile resmi bir protokol imzaladık. Bu iş birliği, kapıları sonuna kadar açtı. Artık Trabzonspor Akademisi olarak, ildeki okulların resmi ve güvenilir bir ortağıydık.
Büyük Kitlelere Ulaşan Seçmeler: Okulların spor salonlarında ve sahalarında düzenli seçmeler başlattık. Amacımız sadece "en iyiyi" bulmak değil, mümkün olan en geniş kitleye ulaşmak ve belki de kendini ifade edememiş saklı yetenekleri keşfetmekti.
Beden Eğitimi Öğretmenleri ile Etkin İletişim: Onları, sahada gözümüz ve kulaklarımız olarak gördük. Onlarla düzenli istişare toplantıları yaparak, onlara da gelişimsel yaklaşım konusunda eğitimler sunduk. Onlar, çocukların okuldaki davranışlarını, karakterini ve sosyal uyumunu en iyi gözlemleyen kişilerdi.
Futbol-Okul Dengesinin Takibi: En kritik konulardan biri buydu.
Ailelerle yaptığımız iş birliğini, okullarla da yaparak çocuğun akademik başarısını yakından takip ettik. "Futbol okuldan önce gelir" anlayışını kesinlikle reddettik. Beden eğitimi öğretmenleri ve rehberlik servisleriyle koordineli çalışarak, futbol eğitimi ile okul başarısını dengeli yürütmeleri için her oyuncuya bireysel planlamalar yapıldı.
2. Yerelden Eve: Her İlçede Bir Göz
Gönüllü Yetenek İzleyici (Scout) Ağı: Her ilçeye, bölgeyi iyi tanıyan, futbol vizyonuna güvendiğimiz gönüllü yetenek izleyicileri atadık. Bu kişiler, köy liglerinden, mahalle maçlarına, okul turnuvalarına kadar her yerde, bizim için izleme yapmaya başladı.
Canlı Bir Veri Akışı: Bu ağ sayesinde, Trabzon'un her köşesinden canlı ve güncel bir yetenek verisi akışı oluştu. Kâğıt üzerinde bir oyuncu listesi değil, onların oyun stilleri, karakter özellikleri ve gelişim potansiyellerine dair samimi bilgiler edindik.
Toplumun Parçası Olmak: Bu ağ, akademiyi şehrin elit bir kulübü olmaktan çıkarıp, tüm Trabzon halkının sahiplendiği, her aileden çocuğun ulaşabildiği bir kurum haline getirdi.
Sonuç: Sürdürülebilir Bir Yetenek Kaynağı ve Toplumsal Kökler
Bu adım, akademimizin geleceğini garanti altına alan bir yatırımdı:Rekabetçi Avantaj Sağlamak: Artık rakiplerimizin görmediği,ulaşamadığı mahallelerden, köylerden yetenekleri erkenkeşfedip sistemimize dahil edebiliyorduk.
Karakter Kontrolü: Bir oyuncuyu sadece sahada değil, okul hayatında da gözlemleme şansı bularak, "iyi insan" kriterlerimizi değerlendirmede çok daha sağlam verilere sahip olduk.
Toplumsal Sorumluluk ve Aidiyet: Milli Eğitim ve gönüllü ailelerle kurduğumuz bu bağ, kulübün toplumsal itibarını güçlendirdi. Trabzonspor, artık sadece şampiyonluklarla değil, gençliğin geleceğine yaptığı yatırımla da konuşulur oldu.
Entegre Gelişim: Okul-futbol dengesi, oyuncuların hayata daha dengeli bakmasını sağladı. Tüm baskıyı futbola yüklemedik, bu da onların sahadaki özgüvenlerine ve sakinliklerine yansıdı.
Artık, mükemmel işleyen bir fabrikanın yanı sıra, bu fabrikaya en kaliteli hammaddeyi getiren geniş ve güvenilir bir tedarik ağımız da vardı. Sistem, beslenme kaynağından nihai ürüne kadar tamamlanmıştı.
Sıra, bu muazzam altyapının, tüm dünyanın gözü önünde, UEFA Gençlik Ligi sahnesinde sınanmasına ve şahlanışına gelmişti. Stratejik rakip analizlerinden, özel maç hazırlıklarına ve o unutulmaz yarı final yolculuğunun satır satır yazılmasına hazırdık...
Onuncu Adım: Bölgeyi Ateşlemek – Trabzonspor Kültürünü Yaymak ve Sürdürülebilir Bir Değerler Ekosistemi Kurmak Dokuzuncu adımda Trabzon'un ilçelerine ulaşmıştık. Şimdiyse, bu çalışmayı sistematik, kurumsal ve ideolojik bir zemine oturtma zamanıydı. Sadece yetenek toplamak değil, bir kültür
inşa etmekve Trabzonspor'u bölgenin her köşesinde bir yaşam tarzı haline getirmek istedik. Bu amaçla, Türkiye'deki iki önemli kurumla stratejik iş birliğine gittik: TUFAD (Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği) ve ASKF (Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu).
Stratejik İş birliği ve Sistematik Yapılanma:
Bu iş birlikleri, çalışmamıza resmiyet, kredibilite ve geniş bir uzman ağı kattı. TUFAD ile antrenör eğitimlerini standart hale getirirken, ASKF ile amatör kulüplerin altyapılarına ulaşabildik.
Tüm Trabzon ilini ve ilçelerini, coğrafi ve demografik yapıyı dikkate alarak 18 mantıksal bölgeye ayırdık. Her bölge, kendi içinde yönetilebilir ve takip edilebilir bir birim haline geldi.
İnsan Ağının Kurulması ve Görevlendirme:
Bu 18 bölgenin her birinde, bölgeyi iyi tanıyan, güvenilir ve istekli bir "Bölge Sorumlusu Antrenör" ve bir "Gönüllü Koordinatör" tespit ettik.
Bu kişiler, sadece yetenek avcılığı yapan değil, aynı zamanda Trabzonspor'un bölgedeki elçileri oldular.
Ana Hedef: Yetenekten Önce Kültür ve Değerler Eğitimi
Bu organizasyonun en radikal ve en önemli farkı, amacını sadece yetenek tespitiyle sınırlamamasıydı. Asıl hedefimiz Trabzonspor'a ve sporun evrensel değerlerine 'inanmış' nesiller yetiştirmekti. Bu doğrultuda:
Tespit Edilen Adaylara ve Ailelerine Eğitim: Yetenekli görülen her çocuk ve ailesi, basit bir mülakattan çok daha fazlasına davet edildi. Onlara özel düzenlenen "Trabzonspor Değerler ve Kültür" oturumlarına katıldılar.
* Eğitimin İçeriği:
Trabzonspor Sevgisi ve Aidiyet: Kulübün tarihi, şehrin ruhuyla bağı, efsanelerinin hikayeleri anlatılarak duygusal bir bağ kuruldu.
Spor Kültürü: Sporun bir yaşam biçimi, disiplin ve özveri alanı olduğu anlatıldı.
Fair-Play ve Spor Etiği: Kazanmanın, rakibe ve kurallara saygı çerçevesinde anlamlı olduğu, centilmenliğin asalet getirdiği vurgulandı.
Sağlıklı Rekabet Kültürü: Rekabetin nefret değil, gelişim motoru olduğu, rakibi yenmek için değil, kendi en iyi versiyonunuzu ortaya koymak için mücadele edilmesi gerektiği öğretildi.
Sonuç: Bölgenin DNA'sına İşleyen Bir Sistem
Bu adım, tüm dönüşüm projemizin toplumsal karşılığını bulduğu nokta oldu:
Stratejik Derinlik Kazandık: Artık 18 bölgeden gelen verilerle, yetenek haritasını anlık olarak görüyor, bölgesel trendleri analiz edebiliyorduk.
Kültürel Bir Devrim Başlattık: Trabzon'da, Trabzonspor forması giymenin sadece futbol oynamak değil, bir değerler bütününü taşımak anlamına geldiği bilinci yayılmaya başladı.
Kaliteli Aday Akışı Arttı: Sadece yetenekli değil, aynı zamanda ahlaki ve kültürel olarak da doğru profildeki aile ve çocuklar sistemimize dahil oldu. Bu, akademi içindeki uyumu ve motivasyonu inanılmaz derecede yükseltti.
Geleceğin Antrenörlerini ve Yöneticilerini Yetiştirdik: Bölgelerdeki gönüllü ve antrenörler, adeta birer "Trabzonspor Akademisi mezunu" gibi yetişmeye, kulübün felsefesini benimsemeye başladı. Bu, kulübümüz için paha biçilemez bir insan kaynağı havuzu oluşturdu.
Artık, UEFA yarı finaline uzanan takım, sadece bir grup yetenekli futbolcudan ibaret değildi. Onlar, şehrin her karışından yükselen bir kültürün, sistematik bir eğitimin ve derin bir sevginin somut temsilcileriydi. Sahaya çıktıklarında, sadece kendileri için değil, 18 bölgenin, yüzlerce gönüllünün ve
binlerce Trabzon sevdalısının rüyasını taşıdıklarını biliyorlardı.
Tüm bu 10 adımlık destansı yolculuk, artık nihai hedefe, Avrupa sahnesine yönelmişti. Sırada, bu muazzam altyapının, rakipleri nasıl analiz ettiği, taktiğe nasıl dönüştüğü ve UEFA Gençlik Ligi'nde nasıl bir 'Karadeniz Fırtınası' estirdiğinin taktiksel ve duygusal hikayesini anlatmak vardı...
On Birinci ve Son Hazırlık Adımı:Mükemmeliyetin Fiziksel Çatısını İnşa Etmek...
Tüm zihinsel, kültürel, bilimsel ve insani altyapıyı kurmuştuk.
Felsefemiz oturmuş, disiplin sağlanmış, yetenek havuzumuz genişlemiş, uzman kadromuz hazırdı. Ancak tüm bu yüksek ideallerin, bu sistematik çalışmanın, fiziksel bir karargâhta, uygun ve motive edici bir ortamda hayat bulması gerekiyordu.
Son adım olarak, tüm bu çabaları taçlandıracak ve sürdürülebilir kılacak fiziki altyapıyı tamamladık: Akademi tesislerinin nihai mükemmelliğe kavuşturulması.
Eksikliklerin Tespiti ve Bütünsel Bir Yaklaşım:
Öncelikle, tüm tesislerimizi (sahanlar, konaklama birimleri, yemekhane, soyunma odaları, eğitim salonları, dinlenme alanları, fizyoterapi üniteleri) tarafsız bir gözle analiz ettik. Eksikleri sadece "boya-badana" olarak değil, "katılımcı refahı ve performans verimliliği" perspektifiyle belirledik.
Hedef: Kurallar ve Refah İç İçe Bir Ortam Amacımız, sadece yeni ekipman almak değil, daha önce belirlediğimiz tüm değerlerin ve kuralların fiziksel ortamda da karşılık bulduğu, kullanıcı dostu bir yaşam alanı yaratmaktı.
Yapılan Dönüşümler:
1. Performans Odaklı Saha ve Antrenman Altyapısı: Çim kalitelerinin üst düzeye çıkarılması, drenaj sistemlerinin iyileştirilmesi.
Teknik çalışmalar için özel antrenman duvarları, taşınabilir minik kaleler, modern eğitim ekipmanları.
Kapalı antrenman salonunun çok amaçlı (futbol, atletizm, sakatlık önleme) kullanıma uygun hale getirilmesi.
2. Refah ve Dinlenme Alanlarının İyileştirilmesi:
Konaklama birimlerinin öğrenci yurdu havasından çıkarılıp, sıcak, ferah ve kişisel gelişimi teşvik eden bir sosyal alana dönüştürülmesi. Ortak alanlara kitaplıklar, strateji oyunları, sessiz çalışma köşeleri eklendi.
Yemekhanenin beslenme uzmanımızın direktifleri doğrultusunda düzenlenmesi, sağlıklı ve lezzetli beslenmenin bir kültür haline geldiği bir mekân haline getirilmesi.
Dinlenme odaları, oyun odaları ve sosyalleşme alanlarının oyuncuların bir aile gibi kaynaşacağı şekilde tasarlanması.
3. Eğitim ve Gelişim Alanlarının Kurulması:
Akıllı tahtalı, projeksiyonlu modern bir sınıf. Burada taktik toplantılar, futbol kültürü dersleri, kişisel gelişim seminerleri verilmeye başlandı.
Fizyoterapi ve sağlık ünitesinin son teknoloji cihazlarla donatılması.
Veri analiz odası: KTÜ'den gelen ölçüm sonuçlarının, maç analizlerinin işlendiği ve raporlandığı bir merkez.
4. Kuralların Fiziksel Ortamla Bütünleşmesi:
Tesisin her noktası, belirlenen disiplin ve değerleri hatırlatan inceliklerle donatıldı.
Duvarlara sadece eski şampiyonluk fotoğrafları değil, "Önce İyi İnsan", "Fair-Play Onurdur", "Süreç Senin Zaferindir" gibi motivasyonel ve felsefi mesajlar, güzel sanat eserleri eşliğinde asıldı.
Her alanın kullanım kuralı açıkça yazılıp asıldı (Örn: "Bu soyunma odası tertemiz bir zihnin başlangıcıdır. Lütfen temiz bırakınız.").
Sonuç: "Bizim Yuvamız" Duygusunun Yaratılması Bu son dokunuşla, akademi artık tam anlamıyla "ev" oldu.
Aidiyet Duygusu Pekişti: Oyuncular, antrenörler ve personel, kendileri için özenle hazırlanmış, her detayı düşünülmüş bu tesiste bulunmaktan gurur duymaya başladı. Burası, onların ikinci ailesinin yuvasıydı.
Profesyonellik Hissi Güçlendi: Üst düzey tesisler, oyunculara "büyük bir kulübün parçasıyım" hissini verdi ve bu onların davranışlarına yansıdı.
Verimlilik Maksimuma Ulaştı: Her şeyin yerli yerinde, hazır ve kaliteli olması, antrenman ve gelişim süreçlerindeki aksamaları ortadan kaldırdı.
Misafirler İçin Etkileyici Bir Kartvizit: Avrupa'dan gelen rakip takımlar ve gözlemciler, gördükleri bu tesisler ve düzen karşısında hayranlıklarını gizleyemedi. Bu, Trabzonspor markasının saygınlığını da artırdı.
Son Sözler: Tüm Parçalar Birleşiyor
İşte böylece, ilk adımda tarif ettiğimiz "disiplinsiz ve fizik kaliteleri düşük" oyuncuların bulunduğu kaotik ortam, bu on bir /11 adımın sonunda;
* Ruhu ve felsefesi olan,
* Aileleri ve okullarıyla bütünleşmiş,
* Disiplini bir yaşam tarzı haline getirmiş,
* Bilimsel metotlarla beslenen,
* Uzman kadrolarla yönetilen,
* Şehrin her köşesinden beslenen,
* Ve tüm bunları barındıran mükemmel fiziki tesislere sahipbir "gelecek şampiyonlar fabrikasına" dönüştü.
Bu fabrikanın en parlak, en göz alıcı ürünü ise, tüm bu sistemin sahada somut bir yansıması olan U19 takımımız oldu. Onlar, bu on bir adımın yaşayan kanıtı olarak, çıktıkları UEFA yolculuğunda, yalnızca futbol becerileriyle değil; taşıdıkları karakter, dayanışma ruhu, disiplin ve stratejik zekâyla Avrupa'yı şaşkına çevirdiler ve Trabzonspor'u UEFA'da yarı finale taşıdılar.
Tüm bu yaşananlar, işte o büyük başarının arka planında, sahne arkasında sessiz sedasız inşa edilen örnek hikâyenin ta kendisidir.