Yazanları okudukça sıkılıyorum. Klavye kabadayısı gibiler; her cümlede doğruyor, buduyor, birilerini yok ediyorlar. O an yaşananı tariften öteye kelime etmiyorlar. Oynanan hiçbir maçta tempo yapmamıştı Trabzonspor. Kazanırken de yürüye yürüye, kaybederken de dikile dikile oynuyordu...

Memleketten kulüp başkanım “Sikora bakaruk hoca!” demişti. Bu kadar yüksek maliyetli oluşumlar her detaya bakmalı esasında. Bir şeyleri eksik yaparak bir kere kazanırsın. Eksiklerle yürürsen kesilir, takıldıkça kaybedersin. Gençlerbirliği maçını kazanacak kadar oynamadı ki Trabzonspor. Tıpkı öncesinde oynadığı maçlarda olduğu gibi. Fener maçı tüm defoları ortaya döktü. Hiç şüphe götürmez şekilde formaların içinin boş olduğu apaçık görüldü. Koşamıyor futbolcularımız. Her ikili mücadeleyi kaybediyor, kuvvetli değiller. Öylesine yanlış antrenmanlarla gelmişler ki, şu halleriyle futbolcu değiller. Felaketti Fener oyunu. Adamlar üzerimizden geçti. İçimizde pas yaptılar...

Art arda hamleleri çok fazlaydı. İpini koparmış boğa gibiydi sarı-lacivertliler. O farkın sebebini görmedikten sonra önlem alıp zaman içinde gidermedikten sonra olmaz. Şu şartlarda yüz kere oynasan iki yüz kere kaybedersin. Zaman dediğimiz şey üç beş gün değil, o fırsatı kaçırmıştır Trabzonspor. Nani, Van Persie, Diego’nun sonuna kadar pres yaptığı sahada Okay, Alper, Erkan, Özer, N’doye gibi ağır çekim futbolcularla karşılık vermezsin. Provası yapılmamış hiçbir çalışma sonuç vermez. O tempoya uygun çalışmamış ki Trabzonspor. Uymaya kalksa bayılır, düşer, komaya girerdiler. Yazıyorum her zaman bilmek lazım, bilmek için de içinden geçmek özümsemek yoğrulmak lazım...

O futbolcuları bir araya toplayan akıl, onları antrene eden akıl, futbol için yaşam mecburiyetlerini koyan akıl, kimler yan yana oynar birbirine fayda eder hesaplayan akıl, sistem, taktik, rakibe göre strateji belirleyen akıl, oyun cereyan ederken artı eksiyi görüp önlem alma sorumluluğundaki akıl...

Burak Gürdal kim? Futbolla ne alakası var? Süleyman Hurma nereden bilecek bunları? Aldığı eğitim idari. Yönetmeliği bilir, statüyü bilir, top sahasının içinden anlamaz. Adamın suçu yok ki... Suç o akıla bu sorumluluğu verende. Olmayan futbol aklına uyduğu için aldı Şota hocayı. Kayseri ve Kasımpaşa’da stop etmiş birini sadece kullanırım diye takımın başına getirdi. İki, üç kat daha hafif işi beceremeyen birine Trabzonspor’u vermek akıl işi midir? Onca akılsız işin üstüne Sadi hocayı getirdiler. Yeni bir keçi arıyorlardı, tüm günahları hocanın üzerine yüklediler. Çok maç oynadı Trabzonspor. Her birini her yerde oynattılar olmadı. Koşamazsa olmaz, kuvvetli değilse olmaz, yapabileceği sistem, taktikler olgunlaştırılmadıysa olmaz. Sadi hoca değil, dünya teknik direktörlerinden yüz kişilik heyet kursan da iki haftada olmaz...

Kuyudan adam çıkarılmaz, doğrudur... Hoca düdüğünü asmış, yarışmacı değil, yetiştirici tarafına geçmiş. Fakat onca günahı üzerine yüklemek reva mıdır? Her taraf darmadağın ne kulüp kalmış, ne takım. Yerlerde sürünüyor Trabzonspor. Emekli gibi futbolcular. Hiçbiri önceki kulüp performansının yarısında bile değil. Bir memleket evladını günah keçisi yapıyorsunuz. Yazarlara tavsiyem “sikora değil, sebeplere bakın lütfen!”