Sık sık kullanılıyor dış güçler kavramı. Genellikle de
olumsuz olarak adlandırılıyor. Siyasiler, özellikle iktidar partisi “Dış
Güçler” söz öbeğine fazlaca yer veriyor.
Bağımsız
bir ülke, dış güçler tehdidinde neden olsun ki? Ama görüyoruz ki bizi tehdit
ediyorlar. Biz, bu olumsuz yaklaşımı, birinci ağızdan duyuyor ve
üzülüyoruz. Yine aynı soruya kafam
takıldı, dış ülkelerin bizimle sorunu ne?
40 yıla
yakındır, PKK denilen bir terör örgütü ile boğuşup duruyoruz. Binlerce şehit
verdik bu uğurda. Dışarıdan milyarlarca lira değerinde silah aldık. Elbette ki
ülkemizin kalkınmasını istemeyen devletler, kendi çıkarları için böyle bir
terör örgütünü beslediler ve besliyorlar da.
Bu arada,
24 Ocak kararları ile ülke insanı ve devlet anlayışı kabuk değiştirdi. Karma
ekonomiden kapitalist sisteme geçtik. Özel teşebbüs, ön plana çıkarıldı. Güzel
de buna neden gerek duyuldu? Doğal olarak kendi kendine yeten bir ülke iken
neden yeni arayışlara girildi?
Osmanlı
Devleti zamanından başlayarak, devlet yapısını ve işleyişini incelediğimizde
birçok yanlışların varlığını, tarihçiler yazmışlar ve yazmaya devam ediyorlar.
Osmanlı Devleti, toprak alanını genişletmiş, ancak bu geniş toprakları, verimli
olarak kullanamamış. Bu oluşumla kırsal kesimde yaşayan insanlar, geçimlerini
sağlayamadıkları gibi üretim fazlası olmadığı için satamamışlar. Aynı durumu,
Cumhuriyet döneminde de uzun süre yaşadık.
Ancak
kurulan fabrikalar, örnek çiftlikler ve toplumu bilgilendiren okulların
açılışı, ülke insanını rahatlatmıştı. Kısaca, siyasal bağımsızlığımızın
yanında, ekonomik bağımsızlığımızı da kazanmıştık.
Ülkemizde
üretilecek ürünlere, biz karar verirdik. Şekerimiz, kendi fabrikalarımızda
üretilirdi. Kâğıdımız, kumaşımız kendi üretim merkezlerimizde üretilirdi.
Peki, ne
yaptık? Sanayi toplumu olamadan, insanlarımızı şehirlere doldurduk. Verimli
topraklar, çayır oldu. Fabrikalarımızı sattık, işsizlik oranını artırdık.
Topraklarımızı
yabancılara sattık ve satmaya devam ediyoruz. Elde edilen geliri, üretime dönük
yatırımlara harcamadık. Bizim kuruluşlarımızda, yabancılar söz sahibi oldular.
İsrail, Katar gibi ülkeler, bizi denetler duruma geldiler. Özel bankalarımızın
ortakları yine başka devletlerin bankerleridir. Kısaca ipleri başkalarının
ellerine verdik.
Bir asırda
elde ettiğimiz ve tamamen ulusal olan kuruluş ve kurumları özel kuruluşlara,
dolayısıyla yabancılara sattık. Ama gelen paralar, ülkenin kalkınmasına
kullanılmadı. Yollara, köprülere, AVM’lere harcandı. Yollar, köprüler, AVM’ler
bir ülkenin kalkınmasının işareti değildir.
Ülkenin kalkınması üretimle olur. Fabrikalar satıldı
üretemiyoruz. Köyler boşaltıldı, üretemiyoruz. Hayvancılık sıfırlandı
üretemiyoruz. Doğal olarak dışa bağımlı olduk. Samanı, patatesi, mercimeği,
buğdayı bile dışarıdan alır duruma düşürüldük.
Bence dış güçlere olanak biz hazırladık. Bu büyük şirketler,
bize yardım için bizim kuruluşlarımızı almadı. Kendi çıkarları için aldı. Bizi
bağımsız ülke olmaktan uzaklaştırdı. Elbette ki ekonomik güç, kimin elindeyse
güçlü odur, söz hakkı da onundur.
Kendi çıkarını düşünen dış güçler ve onların işbirlikçileri,
ülkemizin yönetimini tehdit ediyorlar. Fiyatları onlar belirliyorlar, Türk
parasının değerini onlar düşürüyorlar, çünkü bunun adı sömürüdür.
Bence, ülke yönetimi, ekonomik seferberliğe girmelidir.
Verimli topraklarını işlemelidir. Hayvancılığı kalkındırmalıdır. Dışa bağımlı
olmadan fabrikalar yeniden kurulmalıdır. Ülke insanı alıcı değil de satıcı
durumuna getirilmelidir. İşte o zaman dış güçler etkisini yitirir. O zaman
başımız dik, kişiliğimiz özgür olarak dolaşırız.
Kendim ettim, kendim buldum/
Gül gibi sararıp soldum.