SON DAKİKA



Haber > Gündem > Ortak çıkarların hazzı mı, önyargı ve paranoyalar

Ortak çıkarların hazzı mı, önyargı ve paranoyalar

13 Mart 2016 Pazar - 10:42








Uygarlık tarihinin önemli köşe taşlarından biridir İran. İran Dışişleri eski Bakanı Salihi'nin deyimiyle nüfusun yüzde 40’ı Türkçe konuşmaktadır. Bunların çok büyük kısmı Azeri, kalanı Türkmen, Kaşgay ve diğerlerinden oluşur. Osmanlı’da 16. yüzyılda Türkçe, eğitim-sanat- kültür alanında saraydan kovulur ve yerini Arapça ve Farsça alırken, İran’daki Safevi sarayında resmi dil Türkçe’dir. Yüzyıllardır doğrudan büyük bir savaşa girmemiş ancak daha çok bölgesel rekabet ve çatışmalarla bugüne gelmiş Türk-İran ilişkileri, Şii din adamı Humeyni önderliğinde İslam Devrimi’nden sonra çok ciddi krizler yaşar. Bunda, İran’ın İslam devrimini ihraç etme çabaları kadar, ABD başta olmak üzere Batı’nın ilişkileri zehirleyen oyunları da rol oynar. Ancak Türkiye ve İran, bölgenin en önemli gerçeği olmayı sürdürmektedir.

AMBARGO KALKARKEN

Şah döneminde, başta Trabzon Limanı olmak üzere Türkiye, İran’ın batıya açılan kapısıydı. Ancak İslam devriminden sonra kesintili bir ilişkiler sistemi oluştu. Nükleer teknoloji alanında attığı adımların Batı’da yarattığı aşırı tepkiler sonucunda İran’a ekonomik ambargo uygulanmaya başlanması, Türkiye’ye ciddi zararlar verdi. Ancak geçen günlerde nükleer program konusunda varılan anlaşmanın ardından ambargonun büyük ölçüde kalkması, bir petrol ve doğal gaz ülkesi olan, yılların kuşatılmışlığı altında birçok şeyden mahrum kalan İran için yepyeni ufuklar yarattı. İran, başta üretim araçları malları, petrol işleme teknolojisi, ileri teknoloji, ara mal ve tüketim mallarında ciddi bir açlığı yaşıyor. Ambargonun kalkmasıyla, sanayileşmiş yeni pazar arayan ülkelerin ilgisi İran’a yöneldi. Avrupa Birliği’nde başta Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya olmak üzere birçok ülke, İran pazarında etkin olmak, yenilenecek altyapı ihalelerini almak için bir yarışa girdi bile. Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline gelen Çin, çok ciddi ataklar içinde. Kendisi de ABD ve Batı’nın ambargosu altında olan Rusya ile İran, neredeyse yazgılarını birleştirmiş.

TÜRKİYE’NİN AVANTAJ VE HANDİKAPLARI

Peki İran’ın dünya ile ekonomik ve ticari ilişkilerinde lojistik alanında çok önemli roller oynayabilecek; yatırım, altyapı ve tüketim malları ticaretinde birçok olanağı bulunan, turizmde büyük deneyimlere sahip Türkiye, bu fırsattan yararlanabilecek mi? Başta Trabzon ve Samsun olmak üzere Karadeniz limanları İran’ın dünya ile ticaretinde ciddi roller oynayabilir. Lojistik konusunda Türkiye’nin büyük potansiyeli kullanılabilir. İran’ın ihtiyaç duyduğu birçok mal konusunda Türkiye üretici konumunda. Ancak en büyük sorun ekonomi ve ticaret değil, siyaset. ABD’nin, kendi çıkarlarına uygun bir Orta Doğu yaratma projesinde önemli hizmetlerde bulunan Erdoğan yönetimi, İslam dünyasının küresel sömürgecilik-emperyalist amaçlar uğruna parçalanmasına, bilerek ya da bilmeyerek destek sağladı. Gelinen noktada Suriye’de yoğunlaşan savaşta Türkiye, isyancı gruplarla aynı cephede yer alıyor. Kışkırtılan mezhepçilik nedeniyle İran’la çatışma durumuna gelen Suudi Arabistan ve baskıcı Körfez ülkelerini destekleyen Türkiye, bu ülkenin güvenliğini doğrudan tehdit eder pozisyonda. Füze kalkanı, Yemen’deki çatışmalarda İran karşıtlığı ise cabası.


ENGEL SİYASET

Yani Türkiye’nin, Ortadoğu bataklığına saplanan dış politikası, komşularla ilişkilerin geliştirilmesinin önündeki en büyük engel. Suriye’de iç savaşın başlaması ve sürmesini destekleyen Erdoğan yönetiminin, bütün öngörüleri boşa çıkmış durumda. Sadece İran’la değil, dünyanın en büyük ikinci nükleer silah gücü bulunan Rusya ile de (uçak krizi yüzünden) ilişkiler kopmuş bulunuyor. Ki; bu komşumuza da ambargo uygulanıyor. Suriye ve Irak Türkiye’yi düşman görüyor. Bırakın ticareti, bütün komşularla düşmanlık politikası sürdürülebilir mi? İran’da durum ne? Bugün her ne kadar; ABD-İsrail ve diğer küresel güçlerin tehdidi ile karşı karşıya bulunan mazlum ve savunmada bir devlet konumunda olsa da, geçmişten gelen İslam devrimi ihracı alışkanlıkları, o dönemde oluşan kurumların varlığı nedeniyle, bir karşı mezhepçi politikayı hala bırakmadı.

BÜYÜK POTANSİYEL

Her şeye karşın, her alanda Türk-İran ilişkilerinin gelişmesinde çok büyük potansiyeller var. Ortaklık, başta Orta Doğu olmak üzere Avrasya bölgesinde çok güçlü bir çekim yaratabilir. Bölgesel barış açısından önemli görevler üstlenebilir. Bunun için önce ön yargıların ortadan kalkması, Türk dış politikasının bölge merkezli hale gelmesi, komşularla işbirliği ve barışın öne çıkması, küresel sömürgeciliğe hizmet eden politikaların derhal değişmesi, mezhepçiliğin Müslüman halklar için, dinci fanatizmin insanlık için tehlike olduğunun kabul edilmesi şart. Bunlar İran için de geçerli.

DAVUTOĞLU İRAN’DA


Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında İran’a yapılan gezide ciddi bir yumuşama olduğu görüldü. Bu adımın, dış politikadaki yenileşme ile desteklenmesi gerek. Elbette Cumhurbaşkanı’nın, hükümetin bu girişimlerini baltalayacak tutum içinde olmaması koşuluyla.

İŞİN ESASI

Türk-İran İş Konsey Başkanı Bilgin Aygün’ün şu sözleri çok önemli: “Bu coğrafya bize bir şans veriyor. Bu şansın kullanılabilmesi, denge politikasıyla mümkün. Buradan uzaklaştıkça, şans kaçar. ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ politikasının değeri şimdi daha iyi anlaşılıyor. Türkiye yakın zamana kadar 57 İslam ülkesinin idolüydü. Oysa bambaşka noktadayız. Nedenini anlamalıyız.”

KARAR ZAMANI

Türkiye ve İran, tarihin ve coğrafyanın kendilerine verdiği şansı kendi ve bölge halkları için kullanacak mı? Yoksa anlamsız, dar görüşlü ve mezhepçi hedeflerle küresel güçlerin oyunlarının, senaryolarının parçası olup, ilişkilerini zehirleyecek mi? Tıpkı Türk-Rus ilişkilerinde olduğu gibi, buradaki temel soru da bu...


Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap