Trabzon Eski Belediye Başkanı ve Türk Eğitim Vakfı Trabzon Şube Başkanı Hasan Melek, dünyanın birçok ülkesini gezerek bir dizi incelemelerde bulundu.
2. gün
ATATÜRK Müzesini gezdikten sonra Resneye doğru yolumuza devam ediyoruz. Doğa o kadar güzel ki, yeşil o kadar bol ki insanlarda bu güzellikleri koruyarak ve daha da güzelleştirmek için evlerini, balkonlarını ve her tarafı çiçeklerle; caddelerde refüjleri de zakkumlarla süslemişler. Caddeler tertemiz. Bunlar 1991 den sonra kurulmuş gelişmekte olan ülkeler.
Resneye geldik, burada ziyaret edeceğimiz Niyazi Bey Konağı var.
Niyazi Bey kimdir? 1908 yılında Enver Beyle birlikte dağa çıkan ve II. Abdülhamitin meşrutiyeti yeniden ilan etmesiyle sonuçlanan Jön Türk Devrimi nin öncülerindendir. Niyazi Bey yenilikçi kabına sığmayan, yaşamına özen gösteren bir Jön Türktür. Fransadaki Chateau De Chenoncesuu örnek alarak yaptırdığı konak sonradan UNESCOnun doğa ve kültür mirası listesine alınmıştır. Niyazi Bey daha önce mütevazi bir evde yaşarmış. Bu konağı yaptırdıktan sonra aldığı maaşla bu konağı nasıl yaptırdı diye bir hayli dedikodusu olmuş. Niyazi beyin ailesi İstanbul da yaşarmış, oda İstanbula dönmeye karar vermiş. Muhafızıyla birlikte Arnavutlukta gemi beklerken muhafızı tarafından öldürülmüştür. Bugün o konak seramik müzesi olarak kullanılmaktadır. Resneyide geride bırakarak doyumsuz doğa güzelliklerini seyrederek Arnavutluk ile Makedonya arasında sınır oluşturan muhteşem Ohri Gölüne yaklaşıyoruz. Ohri Gölü 700 rakımda 30 km boy, 15 km en ve 300 metre derinlikte bir tatlı su gölüdür. 16 çeşit balık üretilir, bu balıkların en enteresanı da yılan balığıdır. Bu balık gölün taşma noktalarından çıkarak 160 km uzunluğundaki nehri takip edip Adriyatik denizine dökülmektedir. Nehirden sonra denizden yoluna devam ederek Atlas Okyanusunu aşıp Meksika Körfezine gelir ve burada yumurtalarını bıraktıktan sonra ölür. Yumurtadan çıkan yavrularda yine aynı yolu takip ederek Ohri Gölüne gelirler. Burada yılan balığı çok revaçtadır. Çünkü yılan balığının pullarından inci üretilmektedir ve hanımlar için birçok süs eşyaları yapılmaktadır.
Ohri meydanında 1100 yıllık çınar ağacının altında oturarak etrafı seyrediyoruz. Karşımızda cami, biraz ötesinde kilise. Burada dinler arasında büyük bir hoşgörü var ve her dine ve görüşe sahip insanlar mutlu bir şekilde bir arada yaşıyorlar. Burada Ram Story mağazalarını görmek kabil.
Akşam yemeğini gölün kenarında bir restoranda yiyoruz. Gölde fırtına olduğu için dalga seslerini ve sert rüzgarı hissedebiliyoruz. Yemekte müzik olarak Türkiyedeki 40-50 yıl önceki şarkıları dinleme imkanı bulduk.
BUGÜN GEZİMİZİN 4, GÜNÜ;
Sabahleyin otelimizden ayrılarak Arnavutluk başkenti Tirana doğru yola çıktık. Makedonyadan ayrılarak Arnavutluk hududuna girmiş olacağız. Burada bir ülkeden bir ülkeye geçiş çok rahat, otobüsten inmeden işlemeler yarım saatte bitiriliyor. Ve Arnavutluka giriyoruz. Yol üzerindeki küçük yerleşim yerlerinden Elbasan ve Dıraç şehirlerini panoramik olarak gördükten sonra başkent Tirana gelmiş oluyoruz.
Diğer geçtiğimiz yerlerde gördüğümüz kalkınma hızı burada biraz daha yavaş gidiyor fakat yine de yeni atılımlar görmek kabil. Arnavutluka gelinceye kadar trafik polisi görmedim. Klakson sesi duymadım. Yaya geçide gelince araçların durduğunu gördüm. Burada ise trafik polisi var fakat kural uygulaması yok.
Bütün bakanlıklar bir cadde üzerinde toplanmış. Opera ve Bale binası, Parlamento binası, cumhurbaşkanlığı köşkü bütün bunları panoramik olarak gördükten sonra öğle yemeğimizi bir Antep Kebap Salonunda yedik. Tiran gezimizi bitirerek 2006 yılında bağımsızlığına kavuşan Avrupanın en genç devleti Karadağa geçeceğiz. Adriyatik sahilindeki olağanüstü manzaralı yollardan geçerek, doğasıyla büyüleyici kasabaları olan Bar ve Petrovaç üzerinden, son yıllarda güney avrupanın en gözde tatil mekanlarından birisi olan Budvaya varıp, buradaki otelimize yerleşmiş olacağız.
Karadağ, çok farklı bir ülke. 700 bin nüfusu var her taraf pırıl pırıl, 2 şeye önem veriyor: 1 Turizm, 2 Finans. Dünyada ünlü finans kuruluşlarını davet etmişler. Bunda da başarılı olmuşlar. Bazı firma kuruluşları gelmiş hatta çalışmaya da başlamışlar. Karadağın anayasasında Karadağ demokratik, refah ve çevreci bir ülke olarak tanımlanır.
Harika her taraf pırıl pırıl yollar mükemmel, trafik levhaları ve yol çizgileri, uluslararası standartlarda. Doğa çok güzel buralar tam bir tatil cenneti. Avrupa Jet Sosyetesinin rağbet ettiği Kotor Körfezinin eşsiz manzarasına doyum olmuyor.
Karadağın sembolü haline gelen adayı Singapurlu bir iş adamı 49 yıllığına kiralamış. Las Vegastaki gibi kumar merkezi haline getirecekmiş.
Kotora geliyoruz, kaleden içeri giriyoruz, eski şehri geziyoruz. Eski tarihi binalar çok güzel korunmuş, her taraf turist kaynıyor. Şimdi şimdi limana meşhur Cosca gemisi yanaştı, bu büyük gemiler devamlı buraya turist taşıyorlar. Kotordaki turumuzu tamamlayarak Hırvatistana geçeceğiz.
BUGÜN GEZİMİZİN 6. GÜNÜ;
Hırvatistan hudutları içerisinde ilerliyoruz. Doğa burada da güzel, yollar çok güzel.
Hırvatistan turizmi büyük ehemmiyet veriyor. 5165 km deniz kıyısı var. Gelirin % 70 i turizmden, % 5i tarımdan, geri kalanı endüstri ve diğer alanlardan temin etmektedir.
Dubrovnik Hırvatistanın Adriyatik denizinde şirin bir sahil kenti, 50 bin nüfus yaşıyor. Dubrovnike gelirken dik dağ yamaçlarından güzel yollar yapılarak, hoş doyumsuz manzaralar seyrederek geliyoruz. Bajon körfezinden geçerken Norveçin dik fiyortlarını andırıyorlar. Bu güzellikleri çirkinleştiren hiçbir olumsuz hareket görmedim.
Denizin kenarında otelimize yerleşiyoruz. Şehir turunda şehir meydanında muhteşem surlar, şehir kapılarını ve diğer önemli yerleri gezeceğiz. Orta çağda ve 1991 1992 Sırp kuşatmasında surlar kentin savunmasında büyük katkı sağlamışlardır.
Hırvatistan, iklim olarak, doğa olarak tarih olarak dünyanın en çok turist çeken 18. ülkesidir. Sahillerinde 116 mavi bayraklı plajları var. Dubrovnik de en çok turist çeken küçük bir yerleşim yeri. Dubrovnik te eski şehre muhteşem surlardan 3 ana kapıdan giriliyor.
Batı Deniz Kapısını 1555
Nehir Deniz Kapısını 1540
Güney Deniz Kapısını 8. 18. YY.
Kalabalık bir turist gurubuyla birlikte eski şehre giriş yapıyoruz. İçerideki geniş alanlarda guruplar ayrılıyor ve rehberler eski şehir hakkında gerekli bilgileri vermeye başlıyorlar. Şehrin içindeki bütün binaların aslına uygun olarak mükemmel bir şekilde restorasyonları yapılmış. Şehrin içinde bulunan bütün binalar insanlarla meskun mağazalar turistlere hitap ediyorlar ve her şey turizm anlayışı içinde bu nedenle Eski Şehir turistlerin işgali altında. Surlar 11. yüzyılda başlamış 16. yüzyıla kadar devam etmiş ve surlarda bazı restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Resimde de gördüğünüz gibi bütün binalar aynı yükseklikte ve aynı mimari anlayışına göre yapılmıştır. Şehrin Vali ve Belediye Başkanlık binaları Eski Şehirde tarihi binalar bulunmaktadır. Yemek yediğimiz restoranın kenarında büyük bir sahne kurulmakta 1 Temmuzda Avrupa Birliğine kabul edilmelerini kutlayacaklar.