EDİTÖR NOTU: 1-2 saatlik filme 20-30 manzara videosu koy, 5’er saniye uzat… Adına da şehri tanıtıyorum de… Arkadaş ortamında yapılan esprileri harmanla beyaz perdeye taşı, komiklik yapacağım diye şekilde şekle gir. Mimiklerine hükmetme. 2 de küfür et; oldu da sana Karadeniz filmi öyle mi? Sahi gerçekten yaratırlığınız bu kadar mı? Çok daha iyisinin yapılabildiğini gördük, yapabileceğinizi de biliyoruz… Ama yeter artık! Yapmayın…
Sinema, modern dünyada yalnızca eğlence aracı olmanın ötesine geçerek, toplumsal algıları şekillendiren güçlü bir kültürel aktarım aracına dönüşmüş durumda. Ancak, bu gücün kontrolsüz ve bilinçsiz kullanımı, farklı toplulukların yanlış ve küçültücü biçimlerde temsil edilmesine yol açabiliyor. Özellikle Karadeniz insanı, yıllardır medya ve sinema sektöründe klişe ve karikatürize edilmiş bir şekilde yansıtılıyor.
Bu konuda, Kapadokya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Çağla Yılmaz ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, Karadeniz insanının sinemada nasıl temsil edildiğini ve bu temsillerin toplumsal etkilerini derinlemesine ele aldık. Dr. Yılmaz, sinema sektörünün toplumu yönlendirme gücünü, Karadeniz insanının ekranlarda bilerek ya da bilmeyerek küçültücü bir şekilde gösterilmesini ve buna karşı daha yaratıcı, gerçekçi yapımlara duyulan ihtiyacı açık bir dille eleştirdi. İşte o röportaj…
BU İŞ SADECE EĞLENCE DEĞİLDİR
Sinema sektörü dünyada uzun zamandır hızla büyüyor. Bu sürecin topluma etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, sinema sektörü başlangıçta sadece eğlence ve boş vakit geçirme maksatlı gelişti, ama zamanla bu durum değişti. Sanatsal ve toplumsal kaygılar devreye girdi. Sinema sadece bir eğlence aracı olmaktan çıkıp ideolojinin, kültür emperyalizminin ve hatta bir yumuşak gücün taşıyıcısı haline geldi. Tarihsel kökeni olmayan ülkeler bile sinema sayesinde yapay mitolojiler oluşturup bunu dünyaya satmayı başardılar.
Sinema, toplumu yeri geldiğinde uyutmak, yeri geldiğinde uyandırmak için kullanıldı. Gücü elinde tutan ülkeler, bu büyülü aracı kültürlerini yaymak için bir silah olarak kullandılar. Bugün Hollywood'un kültür emperyalizminin madeni olarak dünyayı yönlendirdiğini görüyoruz.
GERÇEĞİ GÖZ ARDI EDEMEYİZ
Sizce sinemanın toplumsal algılar üzerindeki bu etkisi ne kadar güçlü?
Sinema, bugün ekranın ışığıyla toplumu etkileyen yeni bir anlatıcıya dönüştü. Geçmişte ateşin başında masallar anlatan bir öykücü nasıl topluluğuna dokunuyorsa, bugün de ekran aracılığıyla dünyanın her yerindeki insanlara ulaşılıyor ve onlar bir şekilde dönüştürülüyor.
Toplumun ekran ünündeki gürcüne bakın. Çakır öldü diye lokma dağıtan adama güldük ama o kişinin gerçekliği bu. Eskiden Dallas dizisinin finali olduğunda sokakların boşaltıldığını büyüklerimizden dinlerdik. Bugün de değişen pek bir şey yok. Hâlâ oynadığı rol yüzünden gerçekte de oyuncuları yargılayan insanlar var. Televizyondaki kurgusal karakterlerin adları, çocuklara verilmek isteniyor. O halde ekranın toplumu yönlendirdiği ve zihne tohumlar ektiği gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
SAFLIK ‘SALAKLIK’
İYİ NİYET ‘AKLI KITLIK’ OLDU
Peki sinema ve medya sektörü Karadeniz insanını nasıl temsil ediyor sizce?
Yanıt: Çok kötü bir yerde duruyoruz. Karadenizli, sinemada saf, cin gibi, aklı kıt, ne dediği anlaşılmayan, sosyoekonomik ve sosyokültürel olarak eksik bir tip olarak resmediliyor. Bu yeni bir şey de değil. Siyah beyaz Yeşilçam filmlerinden beri oradayız. Hızlı konuşmamızla, bazen elimizde silahımızla, bazen başımızda kukulumuzla.
Başta bu tipler olumlu ve sevimliydi. Bazen aksi bir baba, bazen sevdiğinin peşine düşmüş inatçı bir genç kız olarak çıkıyorlardı karşımıza. Ama sonra ne olduysa oldu ve Karadenizlinin saflığı salaklığa, iyi niyeti aklı kıtlığa dönüştü. Geleneksel Karadeniz fıkraları da yerle bir edilerek "rivrivrvi" tarzında bir mizaha (!) dönüştü. Ne yazık ki Karadenizli de bunu kabul etti, izledi ve kendine güldü. Kendimize güldükçe, başkaları da bizi bu şekilde "bir şey" sandı. Karadenizli tüm ülkede karikatürize edilerek aşağılandı. Sosyal medya da bu yanlış anlatıyı daha da pekleştirdi.
FİLMDEKİLERİ GERÇEK SANIYORLAR
Bu klişelerle ilgili sektörün sorumluluğu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yapımcılar ve senaristler yöreye dair hiçbir bilgi sahibi olmadan klişe anlatılarla Karadeniz'i yanlış yansıtıyor. Bu sözde yapımlar, iki kemençe sesi ve birkaç manzara ile süslenerek piyasaya sürülüyor. Trabzon başta olmak üzere tüm Doğu Karadeniz insanı bu yapımlarda olumsuz bir tip olarak sunuluyor. Çocuklarımız farklı illere çıkıp okumaya ya da çalışmaya gittiklerinde, güya şaka diye yapılan aşağılamalara ve alaylara maruz kalıyorlar. Ben de bunu birebir yaşadım. Ya fıkrayla, ya burnumuzla, ya yemeklerimizle dalga geçiyorlar. İşin tuhafı bu insanların Karadeniz hakkında gerçek bir deneyimi de yok. Filmde gördüklerini gerçek sanıyorlar.
ZARAR VERİYOR
Peki sosyal medya bu algıyı nasıl etkiliyor?
Sosyal medya bu yanlış anlatılara dayalı içerikleri daha da yayıyor. Acı olan şu ki bazı hemşerilerimiz de bu klişelere dayalı videolar çekip fenomen olmaya çalışıyorlar. Bu bizim imajımıza daha da zarar veriyor.
LÜTFEN MEMLEKETİMİZİ RAHAT BIRAKIN
Karadeniz’de yapılan kaliteli yapımlar hakkında ne söylemek istersiniz?
Elbette bu topraklardan çıkan değerli filmler de var. Kalandar Soğuğu ve Sonbahar gibi sanatsal gücü yüksek filmler buna örnek. Piyasaya hitap edebilen kaliteli filmler de çekilebilir. Ancak mevcut yapımcılar yaraticilik yerine klişe karakterlere dayanmayı tercih ediyorlar. Paranız var, belli ki yaratıcılığınız yok. Ama bu konuda bizim bir suçumuz yok. Lütfen bizi ve memleketimizi rahat bırakın.
Söyleşi: Ali Osman YÜRÜK