Siyasetçi mantığı ile "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" diyecek olursak, Trabzon ve Trabzonspor'da olup bitenlerden pek de şikayetçi olmamak lazım! Hele hele, hâlâ en son 30 yıl önce "Efsane Kadro"nun benim gibi 50'li yaşlardakilere yaşattığı bir şampiyonluğun heyecanı ile avunuyor ve de Trabzonspor Fırtınası'ndan söz etmekten geri kalmıyorsanız, öyle veya böyle alın size işte fırtınalı bir ortam.. Ha; geçmişteki pozitif bir fırtına idi! Şimdiki negatif!.. Eee; o kadar olacak. "At, sahibine göre kişner" boşuna dememişler. O zamanki adamlara (seyirci, yönetici, futbolcu) bakın, bir de tepeden tırnağa, tüm camiaya, yani şimdikilere! Önerim; siz bakın da giderek azalan niceliğe ayak uydurup, "elden gitti gidecek" pozisyonuna düşen niteliği ne yapıp, ne edip bu çukurdan kurtarın. Yoksa, "Rüzgar ekenin fırtına biçtiği" gerçeği ortada iken, "Fırtına ekenin de kasırgaya tutulacağı"nı unutur, yok olur gidersiniz. Trabzon ve O'nun elde doğru dürüst tek kalan markası Trabzonspor fırtınasının durumu işte bu kadar vahimdir.

DİLENCİ DEVLETİ!

Bugün daha üst mevkilerde olan zamanın Başvekili ve Hariciye Nazırı eliyle BOP kapsamında bir gecede kardeşlikten düşmanlığa terfi ettirilen (!) Esa(e)d'ın Suriye'sinde yaratılan savaş, kaos ve kargaşadan kaçıp gelenler Türkiye'nin dört bir yanını dilenciliğe çevirdiler. Türkiye Cumhuriyeti halkının büyük kısmı da bu durumu yadırgıyor. Ama ne yazık ki, Türkiye'de dilenciliğin kendi vatandaşı için de bir devlet politikası haline dönüştürüldüğünü gaflet, ya da delalet içinde bilerek veya bilmeyerek görmüyor, görmek istemiyor. Çünkü, Türk halkının öyle veya böyle yüzde 22'si devletten hadi ben diyeyim "karşılıksız yardım", siz söyleyin "dilencilik" şekliyle ayni ve nakdi yardım alıyor. Yarıya yakın kısmı da çalışabilecek durumda iken.. Anlatmak istediğim, ben diyeyim "tepeden tırnağa", siz söyleyin "baştan aşağıya" dilencilik mantığının uygulandığı bir ülkedeyiz. Dilenci devleti uygulaması yapılıyor. Kimisi yerli, kimisine yabancı... Kimisi evde, kimisi sokakta... Kimisine kömür, kimisine para... Ne fark eder ki?