Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Suriye ve Irak’ta oluşan kargaşadan en fazla etkilenen ve bu hareketlerin yapısının değişmesinde en çok zorlanan ve üzerinde plan yapılan, hatta oyun oynanan ülkedir. Bu konuda oyunun senaryoları, enteresandır ki; bölgenin insanlarının ve devletlerinin kafasından değil, Avrupalı ve ABD’li senaristlerin kafalarından çıkarken, ABD’nin elindeki hava gücünden de büyük ölçüde yararlanmaktadırlar. Bin beş yüz yıl öncesinin Alparslan ve Selahattin Eyyubi karşısında aldıkları mağlubiyetlerle ellerinden kaçırdıkları Anadolu, Kudüs ve zamanın günah şehri İstanbul’un tekrar kazanılması planları, bin yılın gerisinden gelen hasretle devam etmektedir.

Bu konuda, o zamanlarda kurulan "Tapınak şövalyeleri" teşkilatları etkisini hiç kaybetmeden, sadece şekil değiştirerek devam ederken, niyetleri halen devam etmektedir. "Anadolu’dan Türkler’in ve Ortadoğu’dan da İslamiyet’in Atılması Planları". Bu planlarını bugün çeşitli dinsel yapıya sahip Kürt yapısını kullanmak, onlar için en önemli ve müsait piyon olarak seçilmiştir. Tarihin derinliklerinde gerçekten var olan fakat asla devlet olamamış bir kavmi 'bağımsızlık ve devlet olma' sevdası ile kullanmaktadırlar. Kürtler de bu sevdanın ister istemez peşine düşmüş, Batı’nın oyuncağı Ortadoğu’nun da çıbanbaşı haline gelmişlerdir.

Oysa bu coğrafyada yıllardır huzur içerisinde bölge halkı ile birlikte yaşayabilmekte iken, mali hülyalarla bu bölgenin en başta kendileri için cehenneme çevrilmesine sebep olmaktalar. Bakın şimdi, Suriye’de oynanan oyunların Türkiye’yi nereye çektiğini görelim. Bu oyun içerisinde ne yazık ki İranlı dostlarımız da kendi can havilleri ile batılıların planlarına ortak olmakta, Ortadoğu’da ‘Şiilik’ sevdası ile tüm sünni Müslümanları adeta düşman belleyip Türkiye, Irak ve Suriye’nin bölünmesi için batı tarafından hazırlanan bombanın patlamasına, bilerek veya bilmeyerek aracı olmaktadırlar. Oysa dikkat etmezlerse, bu bomba yani ‘Ortadoğu’nun parçalanması planı’ bombası önce İran’ın elinde (ne yazık ki) patlayacaktır. TC Kamu Diplomasi Koordinatörlüğü bir deklarasyon yayınlıyor.

Burada PYD’nin bölgenin yerleşik halkı üzerinde oluşturduğu baskı, artı koalisyon güçlerinin planlı uyguladığı hava harekatı ve IŞİD harekatı Türk(men) ve Arap sivillerin topraklarını terketmelerine sebep olurken, özellikle boşalan bu bölgelere Ayn-el Arap (Kobani) ve diğer bölgelerden kaçıp kamplarda, Türkiye ve Irak’ta göçmen durumuna düşen Kürtler bu bölgelere yerleştirilmeye başlanmıştır. Yani esas gaye, Suriye ile Türkiye’nin güney sınırı boyunca Hatay’a paralel bir koridorda denize açık bir alanda ileride bağımsız bir Kürt devleti(!) oluşturmaktır. Elbette bunun sadece gayesi demografik yapının değiştirilip, bağımsız ve denize açık Kürt devleti yapısı değil, Türkiye üzerinde toplanmış olan petrol boru hatlarına alternatif, denize açık başka bir hat ile Türkiye’nin etkinliğini kırmaktır. Bu plan tamamen İsrail ve AB aklının bir ürünüdür. İran da sonradan kendisine dönecek bumerang etkisini göremeden bu oyuna destek olmaktadır. Türkiye ise mecburen IŞİD mi yoksa PYD mi seçeneği ile karşı karşıya bırakılmaktadır? Hangisi daha ehven-i şer’dir?