SON DAKİKA



Haber > Karadeniz > Cennet'e Cehennem çukuru açılmamalı

Cennet'e Cehennem çukuru açılmamalı

10 Şubat 2016 Çarşamba - 10:23




Trabzon Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Köleoğlu ile ekonomiden spora bir çok konuda konuşma fırsatı yakaladık.





Trabzon Ticaret Borsası (TTB) Başkanı Şükrü Köleoğlu, “Bugün serbest piyasa sisteminin uygulandığı fındıkta, piyasanın olması gereken iki önemli argümanı ürün borsacılığı ve lisanslı depoculuktur. Ekonominin net bir gerçeği vardır. O da üretirseniz kazanırsınız, ihraç ederseniz zenginleşirsiniz.”

Trabzon Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Köleoğlu ile ekonomiden spora bir çok konuda konuşma fırsatı yakaladık. Köleoğlu Trabzon’un turizmden ekonomisine kadar elinde bulundurduğu kazanımlara sahip çıkması gerektiğini söyledi. Biz sorduk Köleoğlu cevapladı.

■ Trabzon Ticaret Borsası'nın sektördeki yeri...

Trabzon Ticaret Borsası, Osmanlı'nın son döneminde gündeme gelmiş olmasına rağmen, yaşanan gelişmeler nedeniyle bir türlü hayata geçirilememişti. Cumhuriyet kurulduktan sonra ilk yapılanlardan biri de Trabzon Ticaret Borsası'nın kurulması ve 1926'da faaliyete geçirilmesi oldu. O günden bugüne, üstlendiği misyon çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu çerçevenin büyük kısmını da fındık sektörü teşkil etmektedir. Çay, süt ve süt mamulleri, hayvancılık, çeşitli gıda maddeleri ve taze sebze ile meyve de iştigal alanımıza girmektedir.

■ Fındıkta son yıllarda önemli gelişmeler yaşanıyor. 2009'da serbest piyasa sistemi devreye girdi. Eksikleri var. Lisanslı depoculuk ve ürün borsacılığı eksik deniliyor. Bunlar için neler yapıyorsunuz?

Söz konusu Ticaret Borsası olunca, çok ilginç bir durumu burada hatırlatmadan geçmek haksızlık olur. Bugün serbest piyasa sisteminin uygulandığı fındıkta, piyasanın olması gereken iki önemli argümanı, ürün borsacılığı ve lisanslı depoculuktur. Lisanslı depoculuk yolunda adımlar atılmaya başlandı. Ama ürün borsacılığı için henüz yapılan bir şey yok. Oysa bundan 60 yıl önce bu borsada salon satış yöntemiyle, bir anlamda ürün borsacılığı uygulanıyordu. Alıcı ve satıcılar bir bölümde buluşup, tebeşir ile siyah tahtaya yazarak, alım satım yapıyorlardı. Yani bundan 60 yıl önce uygulayıp, sonra terk ettiğimiz sistemin benzerini getirmeye çalışıyoruz. Neden? Doğrusu bu olduğu için. Bu alanda Giresun Ticaret Borsası, modern lisanslı depoculuk için bir projeye uygulayacak. İnşaat sürüyor. Bizim işimiz, sektördeki eksikleri ve gerçekleri ortaya koymak. Söz ile değil, emek ile, harcama ile. Öyle de yapıyoruz. Yani sadece kulağa değil, göze de hitap ediyoruz. Neden? Çünkü bizim insanımız görünce inanıyor da onun için.

borsa
Fındık üreticisi, Türk halkının temel tüketim maddesi olan fındığın ekmeğe
girmesine katkı yapabilseydi, bugün 100 bin tonu aşmayan iç tüketimimiz
200-300 bin tona bile ulaşabilirdi. Ben bunu bir ara da "Her Çinli’ye bir fındık
yedirebilirsek, ihracatımız coşar" denilmesiyle eş değer sayıyorum.


***

■ Fındıklıkları ocak değil de, ikili ve tek dal sistemi ile bunun için mi kuruyorsunuz?


Evet... Mesela, bizde bahçeler hemen hemen çok dallı ocak sistemiyle yapılmış. Şimdi biz ikili sistemle değişiklik yaptık, yapıyoruz. Çok ağaç değil, tek dal diktik, diktiriyoruz. Ve de 10 dalın verdiğinin daha fazlasını güneş gören, etrafı açık 2 dalın verdiğini gösteriyoruz. Tek ağacın çoklu ocaktan daha verimli olduğunu ortaya seriyoruz. Üreticilerimiz de görüyor ve bu yeni sisteme geçiyorlar. Sonucunda bugünkü 80-90 kilo fındık veren bahçelerden 200 kiloyu geçen, daha yukarılara da çıkan bahçeleri hep birlikte göreceğiz.

Her üretici bir fındıklı ekmek alsın

■ ”Üretmek kadar tüketmek de önemlidir” diyorsunuz sanırım. Bunun için de kampanyalar yapıyorsunuz. Bir zamanlar "Her Çinli’ye bir fındık yedirsek, fındıkta üretim sorunu kalmaz" deniliyordu.

Tamamen doğru. Her alanda çalışacağız. Bahçede, çarşıda, fabrikada, sanayide, ihracatta. Biz böyle yapıyoruz. Üreticiler için de proje uyguluyoruz, tüketiciler için de, tücar için de, ihracatçı için de... Fındıklı ekmek kampanyamız yaklaşık 6 yıldan beri devam ediyor. Akıllara yerleşti. Tüketici tercihleri arasında yer aldı. Müteşebbisler bu alana yatırım yapıyorlar. Öyle de olmalı. Bir ürünü Dünya’da en fazla üreten ülkesiniz, ama az tüketiyorsunuz. Böyle şey olmaz. Olur da, olmaz! Önce biz ürünümüze sahip çıkacağız. Burada ‘biz’ dediklerimizde de öncelik fındık üreticileri olmalıdır. Bakın fındıklı ekmek kampanyamız sırasında, konuya duyarlı çevreler tarafından, "Her üretici bir fındıklı ekmek alsın" denildi. Bazıları gülüp geçtiler. Öyle olmamalıydı. Bir üründen daha çok kazanmak istiyorsanız, üretimini de tüketimini de arttırmalısınız. Fındık üreticisi Türk halkının temel tüketim maddesi olan fındığın ekmeğe girmesine katkı yapabilseydi, bugün 100 bin tonu aşmayan iç tüketimimiz 200-300 bin tona bile ulaşabilirdi. Ben bunu bir ara da "Her Çinli’ye bir fındık yedirebilirsek, ihracatımız coşar" denilmesiyle eş değer sayıyorum. Fındık ekmeğe çok değil, yüzde 10 oranında bile girse fındık üreticisi zenginleşmekte çoşar.

Engellerle karşılaşıyoruz

■ Borsa olarak hem üretimi, hem tüketimi arttırmak için çalışmalar yaparken, herhangi bir zorlukla, ya da engel ile karşılaşıyor musunuz?

Ekonominin net bir gerçeği vardır. O da “Üretirseniz kazanırsınız, ihraç ederseniz zenginleşirsiniz”. Üreterek yapma yerine, üretimi kısarak kazanmayı tercih eden bir yöntemi akıl ile izah edemezsiniz. Böyle bir şey olamaz. Siz üretmez iseniz, başkaları bu işi yapar. Siz de bir süre sonra olup biteni seyreder hale gelirseniz. Onun için Türkiye, sahip olduğu 700 bin hektarlık fındık bahçelerinde, dönümde bugünkü gibi ortalama 80-90 kilo değil, en az 200-250 kilo üretim yaparak pazar payını arttırmalı, dolayısı ile İtalya, Şili, ABD, Gürcistan, Azerbaycan gibi rakiplerini saf dışı etmelidir. Amerika bundan 20 yıl önce badem üretiminde bunu yaptı. Çok üretti, üretim maliyetlerini düşürdü. Badem üreten diğer ülkeler bu işi bıraktı. Sonra ABD, kademeli olarak üretimi arttırarak pazarı ele geçirdi. ABD bugün bademden bizim kazandığımızdan çok fazlasını ihracat ile elde etmektedir. Bizim de yolumuz ve yöntemimiz bu olmalıdır.

Biz son 10 yılın ortalamasıyla yılda 600 bin ton civarında değil, en az 1 milyon ton fındık üretip bunu satmalıyız, satabiliriz de... Hatta daha fazlasını da... ‘Üreterek satmak, ihraç etmek’ demek, ‘istihdam yaratmak’ demektir. ‘Zenginleşmek’ demektir. Biz fındıkta sektörü bir bütün kabul ederek çaba gösterirken, (katkıda bulunsun bulunmasın) yaptığımız her projeye üretici örgütlerinden ihracatçıya kadar herkesi dahil ederken, birilerinin kendilerinden başkasını düşünmemesini, üretme yerine sadece konuşmayı ve başkalarını suçlamayı ilk tercih haline getirmelerini anlamakta güçlük çekiyoruz. ‘Üreterek kazanma yerine, sadece fiyatı arttırarak kazanç sağlanabileceği’ fikrinde ısrar edenlerin bugün nelere sebep olduğunu, üreticileri nasıl aldatıp, zarar etmesine sebep olduklarını hep birlikte yaşıyoruz. Ama onlar maalesef aynı yanlışta ısrar etmeyi sürdürüyorlar. Bunun sonu şimdiye kadar iyi olmamıştır, bundan sonra da olmaz.

Türkiye, sahip olduğu 700 bin hektarlık fındık bahçelerinde, dönümde bugünkü gibi ortalama 80-90 kilo değil, en az 200-250 kilo üretim yaparak pazar payını arttırmalı, dolayısı ile İtalya, Şili, ABD, Gürcistan, Azerbaycan gibi rakiplerini saf dışı etmelidir.

Trabzon'un gelecek için elde kalan en önemli varlıklarının dağ ve yaylalar olduğunu artık herkes kabul ediyor. Dağlarımız ve yaylalarımıza sanayi tesisleri kurmak ve beton yapılar kondurmak, Cennet’e Cehennem çukuru açmak gibidir.

Şükrü Güngör Köleoğlu kimdir?

Trabzon Ticaret Borsası'nın Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Güngör Köleoğlu, kısa bir dönem çalıştığı MTA'dan 1984 yılında ayrılıp Oltan Gıda'nın kurucuları arasında yer alarak, 33 yıldır aralıksız olarak fındık sektörünün içinde yer alıyor. Dünyanın en gelişmiş Fındık İşleme Fabrikası'nın Arsin OSB'de kurulmasında teknik olarak en büyük çabayı gösterenlerden biri olan Şükrü Güngör Köleoğlu ile fındık sektöründen Trabzonspor'a, sanayileşmeden Trabzon'un sorunlarına kadar bir çok konuyu masaya yatırdık. Köleoğlu, aynı zamanda TOBB Stratejik Kurulu ile Tahkim Kurulu'nda da görev yapıyor.

borsa2
KTÜ Makine Mühendisliği Bölümü mezunu olan Şükrü Güngör Köleoğlu'nun en büyük merakı
otomobiller üzerine... Eski model 3 otomobili de bulunan Köleoğlu'un çalışma ofisinde neredeyse
tüm eski ve yeni otomobillerin de küçük modelleri bulunuyor.


***

Bir elin nesi iki elin sesi var


■ Fındıklı ekmek üretiminizi, TOBB Başkanı "İşte İnovasyon bu" diyerek örnek göstermişti değil mi?

Yeri gelmiş iken, son yılların yeni ürün arayışları da demek olan inovasyona örnek olarak fındıklı ekmeğin TOBB Başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu tarafından gösterilmesi bizi hem mutlu, hem de umutlu kılmıştır. Kendisine fındıklı ekmek fikrinin kitlelere ulaştırılması ve yayılması aşamasında verdiği böyle bir destek için sektör adına teşekkür ediyoruz. “Bir elin nesi, iki elin sesi var” deniyor ya ;biz bir-iki değil, 5 elle ses çıkarmaya, iş yapmaya çalışıyoruz. Bu ülkede en çok sözü edilen birlik ve beraberlik içinde olmaya örnek ve öncülük ediyoruz. Trabzon Ticaret Borsası, Ticaret ve Sanayi Odası, Doğu Karadeniz İhracatçıları Birliği, Trabzon Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ve Of TSO olarak kamuya yönelik faaliyetlerde birlikte hareket ediyoruz. Yurt içi ve yurt dışı organizasyonlar için bir araya geliyoruz.


■ Bir de, fındıkta Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşuna ve ihracatına sahip Oltan Gıda'nın Ferrero'ye satılışı var...

Bakın... Ferrero fındığı alıp satan bir firma değil. Aldığında, başta Nutella olmak üzere fındıklı mamul üreten bir sanayi kuruluşu... Yani, alım satım işi ile değil, üretimle meşgul olan bir İtalyan firması... Türk fındığının en büyük alıcısı... Bu bir ticarettir. Biz böyle bir tercih kullandık. Ama Ferrero vazgeçmeyeceği Türk fındığı için bir takım verim ve kaliteyi arttırıcı projeler uyguluyor, uygulayacak. Onlar da fındığı üretimden tüketime kadar bir bütün kabul edecek şekilde hareketi tercih ediyorlar. Bazı kişilerin spekülasyonlara neden olabilecek açıklamaları bu nedenle doğru bir davranış değildir.

Kaçakları yıkacağız

■ Trabzon'un gelecek için elde kalan en önemli varlıklarının dağ ve yaylalar olduğunu artık herkes kabul ediyor. Ama siz biraz daha ileri giderek, "Dağlarımız ve yaylalarımıza sanayi tesisleri kurmak ve beton yapılar kondurmak, Cennet’e Cehennem çukuru açmak gibidir" demiştiniz.

Doğru değil mi? Söz konusu artık elimizde doğru dürüst kalan tek ve önemli değer olan dağlarımız ve yaylalarımız olunca, kısa vadeli kazançları bir kenara koyarak, geleceğimiz olan bu alanlar için asla taviz vermemeliyiz.

Ben böyle bakıyorum. Hatırlar mısınız? Bir ara Tonya'ya Çimento Fabrikası kurulması gündeme gelmişti. Ben de o sıralarda kuruluş için söz konusu edilen kesimden yani Livabo Yaylası’nda yapılmak istenen bu tesise karşı çıkmıştım.

Yapılmak istenenin (anlayana göre) tam tarifi budur. Dünya bu gibi yerleri, koruyarak arttırmaya çalışırken, bu ülkede sanki Çimento Fabrikası kurulacak kıraç yerler yokmuş gibi, tabiatın yeşil kustuğu bu yöreye böylesine bir sanayi tesisini kurmayı bırakın, düşüncesi bile insani bir tercih olarak anlatılamaz, savunulamaz. Yeri gelmiş iken, başta yöre halkı olmak üzere genel manada bu konuya gösterilen toplumsal tepkinin sonucunda yanlıştan dönülmesi de ayrı bir mutluluktur.


Çünkü, buralar elimizde kalan ender hazinelerdir. Dağlarımızda, yaylalarımızda geleneksel dokuyu bozacak, betonlaşmaya yüz tutacak tercihlere ‘dur’ demek zorundayız.

Bu noktada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman Soylu'nun , "Yaylalarda kaçak yapılaşmaya ve betonlaşmaya ‘dur’ diyeceğiz. Kaçakları yıkacağız" beyanını, ben şahsen bir devrim olarak kabul ediyorum. Kendisine de, hem bu uygulama, hem de turizm adına konuşma yerine iş yapma tercihini harekete geçirdiği için çok teşekkür ediyorum.

borsa3
Uluslararası Spor Organizasyonları Komitesi kurmamız ve lobi yapmamız lazım.
Beklemeyeceğiz, çalışıp çabalayıp alacağız. Neden mi? Dünya’da turizmin neredeyse
yüzde 10'unu artık spor organizasyonları teşkil ve temin ediyor da onun için.


***

Bir ve birlik olunamıyor


■ Son yılların Trabzonspor'u ve bunun Trabzon üzerindeki olumsuz etkileri çok konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor. Sizce neler oluyor? Ya da niye oluyor?

Trabzonspor, Trabzon'da herkesi ilgilendiren bir gerçek, bir varlık, bir marka... Bu markanın Trabzon için de demek olduğunu bilmem anlatmaya gerek var mı? Zaten hep birlikte de yaşıyoruz. Futbolda bırakın devrimi Türkiye'de devrim yaratmayı, Dünya da bile adından söz ettiren Trabzonspor'un ne demek olduğunu anlatabilmek ve anlayabilmek için, başarılı olduğunda Trabzon için koca bir sanayi tesisinin getirisinden daha çok kar ve kazanç sağlayan bir gerçek olduğunu görmemiz gerek. Her yere, herkese bir canlılık getiriyor. Güven getiriyor. Aynı şekilde başarılı olamadığı zamanlarda da maalesef tersini...

Trabzon bunun farkında. Ama maalesef o farkındalığın gereğini yerine getirmede , bir ve birlik olamıyor. Yaşanan onca acı tablo ortada iken, maalesef doğruları hayata geçirmede, herkes kendine göre bir doğru tespit edip onun peşine takıldığı, yani müşterek doğrular oluşturulmadığı için bunca sıkıntı ve olumsuz tablo yaşanıyor. Tepeden tırnağa silkinmemiz yetmez, gücümüzü birleştirip, tekrar o ‘efsane’ denilen günlerin ruhuyla başarıya koşmamız lazım. Çünkü Trabzon'un elde kalan tek markası Trabzonspor gibi...

■ Bir de, Trabzon'daki spor tesislerinin en iyi şekilde değerlendirilmesi için bir Spor Organizasyonları Komitesi'nden sürekli söz ediyorsunuz? Ama bir türlü de kurulmuyor, ya da kurulamıyor.


Bir spor kenti olan ve bu özelliğini bir asır öncesinden başlatılan hareketle alan Trabzon, bugün Türkiye'nin değil, Dünyanın sayılı spor tesislerine hep bir arada sahip olan bir şehirdir. 2 yüzme havuzundan, atletizm sahasına, 7 bin 500 kişilik spor salonundan, tenis kortlarına, yakında hizmete girecek Akyazı'daki stattan jimnastik merkezine ve onlarca spor salonu ile futbol sahasına sahip bir kentin her yıl uluslararası nitelikte 1-2, ulusal çapta ise 7-8 organizasyona ev sahipliği yapması lazım. Bugün yapılacak bir organizasyonun da uluslararası nitelikte ise 7-8, ulusal çapta ise 3-4 yıl öncesinden nerede yapılacağı belli olduğundan, bizim şehir olarak bir Uluslararası Spor Organizasyonları Komitesi kurmamız ve lobi yapmamız lazım. Karadeniz Oyunları ve Avrupa Gençlik Olimpiyatları bu şekildeki lobi ile alınmıştır. Beklemeyeceğiz, çalışıp çabalayıp alacağız. Neden mi? Dünya’da turizmin neredeyse yüzde 10'unu artık spor organizasyonları teşkil ve temin ediyor da onun için.

borsa4
Şükrü Güngör Köleoğlu en büyük tutkusu olan 3 antika otomobiline de gözü gibi bakıyor.

***


Doğalgaz Arsin OSB’de neden yok?

■ Trabzon'da sanayileşmek zor. Ama bir de, bir şekilde kurulan sanayi var. Özellikle de OSB'lerde.. Ama biliyoruz ki, bunların da özellikle enerji maliyetlerinin yüksekliği konusunda sıkıntıları var...

Trabzon'da batıya uzak olmasına rağmen, kısmen de olsa gelişen bir sanayi hamlesi var. 4 tane Organize Sanayi Bölgesi’ne olan talep de bunun göstergesi. Öncelik ve ağırlık Arsin'deki Organize Sanayi Bölgesi’nde. Fabrikalar daha çok burada. Ama bazı dezavantajları var. Batıya göre zaten maliyetler yüksek. Bir de buna olmayan doğalgaz ile artık yeterli gelmeyen enerji nakil hatlarını eklerseniz, bu maliyet daha da artıyor. Neden yok doğalgaz? Anlamak mümkün değil. Neredeyse 20 yıldır söz ediliyor, ama bir türlü Arsin OSB'ye gelemiyor. Çok mu zor? Hayır. Ama bugün-yarın hesabıyla sürüp gidiyor. Tıpkı ulaşımda gerçekçi tek çözüm olabilecek Güney Çevre Yolu gibi...

Güney Çevre Yolu şart oldu

■ Güney Çevre Yolu’nun yerine yapılan arayışlara, geçen günlerde, "Ameliyat gereken hastaya, ilaç tedavisi uygulanmaktır" demiştiniz sanırım..

Evet... Yaşamak en büyük derstir, göstergedir. Trabzon olarak ulaşımdaki sıkıntıları hep kısa vadeli tedbirler ile, geçişler ile çözmeye çalışıyoruz. Bugün çözülüyor, ama yarın sıkıntı oluyor. İşte Akçaabat'tan Yomra'ya kadar olan Karadeniz Sahil Yolu'nda yaşananlar ortada.. Ama hala, Güney Çevre Yolu'na başlanmadı. Sadece söz ediliyor. 20 yıldan beri olduğu gibi... Bunun tek çözümü budur. Mevcut güzergahların üzerinde, yanında yakınında, kıyısında köşesinde yapılacak çözümler palyatif uygulamalardır. Yeterli değildir, olmamıştır. İşte bunun için ameliyat gereken hastaya, aşı vermektir diyorum.

Ayrı gayrı yok

■ Sanki Türkiye olarak son aylarda çokca yaşadığımız, çok acı veren, ülkemizin birlik ve dirliğine tehlike arz edecek hale gelen terör için de gerçekçi bir ameliyat gerekmiyor mu?

-Evet... Bu çok önemli ve çok yönle maruz kaldığımız bir tehlikedir. Bulunduğu coğrafya ve jeopolitik konumun sağladığı imkanları avantaja dönüştürmek için Türkiye çaba sarf ederken, bunları dezavantaja dönüştürerek, bizleri zayıflatmak için de gayret edenlerin varlığı maalesef yüzyıllardır yaşadığımız bir gerçektir. Avrupa ile Asya'nın buluşma noktası olan Türkiye'nin her bakımdan güçlenmesini önleyerek, bu coğrafyada at koşturmak isteyen dış güçler, Anadolu coğrafyasında ayrılık gayrılık yaratmak için türlü türlü senaryoları asırlardır sahneye koymaktadırlar. Her ne kadar bu senaryolar bir sonuca ulaşamamış ve Türk Milleti birlik-beraberliğinden uzaklaşmamış olsa da, yaratılan kaos, verilen zarar, Türkiye'nin her alandaki kalkınma hamlesine olumsuz etki yapmıştır. İşte Türkiye'de son yıllarda tezgahlanan terör hadisesinin asılı amacı budur. O zaman çözüm bellidir. Türkiye'nin birliği ve dirliği için her ne olursa olsun, eteklerdeki taşları döküp, bir araya gelmek, birlikte hareket etmek şarttır.

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap