Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınacağını açıklamasının ardından, aralarında Türkiye’nin de olduğu çok sayıda ülke Trump’a tepki gösterdi. Müslümanlar için en kutsal yerlerden biri kabul edilen Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs Sahra'nın bulunduğu Harem-üş-Şerif, Doğu Kudüs'te yer alıyor. Müslümanlar için Peygamberimiz Hz. Muhammed’in buradan miraca yükseldiğine inanılıyor. Üç semavi dinin de Kudüs'te kutsal kabul ettiği mekânlarının bulunması, kentin tarih boyunca uluslararası öneme sahip olmasına yol açtı.

14 Mayıs Pazartesi günü ABD'nin Tel Aviv'deki büyükelçiliği, düzenlenen törenle işgal altındaki Kudüs'e taşındı. Trump "İsrail her bağımsız ülke gibi kendi başkentini kararlaştırma hakkına sahiptir" açıklamasıyla, dünyayı gelecekte nasıl bir felaketin beklediğini fütursuzca ortaya koymuş oldu!

Bu talihsiz açıklamadan sonra Filistinliler dünyadaki bütün Müslümanlar adına harekete geçerek, silahsız ve sahipsiz olarak ABD-İsrail ihanetine ve işgaline karşı protesto eylemlerine başladılar. Ölüme, şehitlik mükâfatı ile koşan Filistinli kardeşlerimize karşı tarihin en alçak, en acımasız ve en hain saldırısı sonucu ilk iki gün 60’ın üzerinde şehit verildi. Birbirinden acı sahnelerin yaşandığı ve hatta 8 aylık bir bebenin bile acımadan katledildiği bu saldırılar sırasında; Filistin direnişinin sembollerinden olan ve daha önceki İsrail saldırılarında iki ayağını kaybeden Fadi Abu Salah tekerlekli arabasının üzerinde İsrail haydutlarının silahlarına karşı tek silahı olan elindeki, ipten ötülme sabani ile şehit edildi. Bütün bu alçaklıklara karşı Filistinlileri üzen düşmanın katliamları kadar Müslüman dünyasının “cekli-caklı” ruhsuz heyecansız, korkak, ürkek tavırlarıydı! Sanki bu kanlı pazartesinin katilleri İsrail ve ABD değil de Filistinlilermiş gibi!

Anlaşılan; Hristiyanlara ait Kamame (Kıyamet) kilisesinin temizlenmesi işlerinde anlaşamayan Hristiyanların kilisenin anahtarını Osmanlı’ya teslim ettikleri günler çok uzakta kaldı. Bugün Filistin’de, Kudüs’te yapılan insanlık dışı katliamlara karşı sadece Türkiye’nin sesi çıkmaktadır. Ancak bu sesinde; henüz söylem olmaktan çıkıp eyleme dönüşmediği sürece İsrail katil devletinin katliamlarından vazgeçmesi de mümkün görülmemektedir! Toplumsal hafızayı canlı tutmak, farkındalık oluşturmak elbette ki önemlidir. Bunun için mitingler düzenlemek, protestolar düzenlemek önemlidir! Ama artık İsrail bütün bunlara alışıktır ve bu tür hareketlerden etkilenerek hiçbir ihanetinden vazgeçmemektedir. Devlet olarak milletimizin gönlündekileri de uygulama zamanı gelmiştir. Ciddi olarak bu vampir devlet ile ilişkilerimizi gözden geçirmeliyiz. Yaptığımız anlaşmaları gözden geçirmeliyiz. İlişkilerimizde de bundan sonra mehter takımı gibi, iki ileri bir geri politikası gütmemeliyiz. Unutmayalım ki karşımızda; hedefini elde etmek için ikibin yıl sabırla bekleyen ceberut bir toplum vardır!

Bunun için; İslam dünyasının şu perişan haline bakıp çok akıllı, soğukkanlı ve planlı hareket etmeliyiz. İslam dünyasının her alanda yerde sürünmesi içimizi acıtıyor! Yapay zekâ üzerinde çalışılan günümüzde İslam dünyası hala boş işlerle uğraştırılmaktadır! İslam ülkelerinde bilimsel bilgiden ve insan hakları hukukundan uzak anlayışlar İslami değer olarak pazarlanabiliyor! Böyle olduğu içindir ki dünyada şiddetin, yolsuzluğun, hırsızlığın, tecavüzün, işkencenin, sömürünün, ezilmişliğin, yoksulluğun ve terörün pençesi altında en çok İslam ülkeleri ezilmektedirler.

Selahaddin Eyyubi diyor ki; “Kudüs işgal altındayken, ben nasıl gülebilirim?”

Bugün “ağlayan vatan” konumundaki Kudüs; taşıdığı değerler açısından buna değer, unutmayalım!