Değerli okurlarım, “Türkiye Cumhuriyeti, milleti ve devleti ile bölünmez bir bütündür ve böyle kalacaktır. Üniter yapımız etrafında bir tartışma ya da 'tek devlet, tek millet, tek vatan' prensibinden taviz verilmesi asla söz konusu değildir” dedik... Ben dedim, sen dedin, o dedi. Mevcut hükümet bunun, kitabını bile yazdı! 22.01.2010 tarihinde AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanlığı, "Sorularıyla ve Cevaplarıyla Demokratik Açılım Süreci, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" adlı bir kitapçık yayımladı. 133 sayfadan oluşan kitapçıkta 30 soruya açılımla ilgili cevaplar veriliyor. Ülkenin bugünkü durumuyla, verilen cevapları (sözde Açılım Projesi’ni) kıyasladığınız zaman, ne kadar vizyonsuz ve ayağı yere basmayan bir iktidar modeli ile yönetildiğimizi görüyorsunuz.

Projeyi yazan da, yazılanları uygulayan da aynı; İKTİDAR Bu cevaplara göre, “PKK; silah bırakarak normal hayata, ailelerinin yanına dönerse, terörün biteceği söylenmiş... Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, terör yeniden tanımlanmış.” (Ülkemizin durumuna bakarsak; bu çalışma, terör örgütünü kent merkezlerine taşırken; halkı, teröristin kucağına atmış, devletten uzaklaştırmıştır.) “Etkin ve etkili dış politika sayesinde terör örgütünün kurmuş olduğu yurt dışı bağlantıları bu etkin diplomasi ile çok önemli ölçüde kesilmiş. ABD’den istihbarat desteği alınmış, başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere neredeyse tüm dünyada PKK, bir ‘terör örgütü’ olarak ilan edilmiş” (Ülkemizin dış siyaset seyrine bakarsak ‘ABD, AB’ bırakın desteği, PKK (PYD) hamiliğine soyunarak, kendi projelerini yürütme derdine düşmüş, dış politikamız içinden çıkılmaz bir sorunlar yumağına dönmüştür. Komşu ülkelerle bitirilen ticari ilişkilerimiz, ‘dostun düşman, düşmanın dost’ ilan edilmesi de cabası...)

Yine kitapçıkta; “Başta terör meselesi olmak üzere tüm etnik grupların, mezhep gruplarının meselelerini ele almayı, bu sorun alanlarında iyileştirmeler yapmayı ve sorunları en aza indirmeyi gaye ediniyoruz” şeklinde verdikleri cevapla, ‘etnik ve mezhep grupları’ vurgusu yapan AKP, ‘olmayanı da varmış’ gibi göstererek, ‘ayrıştırma politikalarını’ daha geniş alanlara taşımıştır. Yine, “Terörle mücadelenin sadece askeri ve polisiye tedbirlerle üstesinden gelinemeyeceği, terörle baskının karşılıklı olarak birbirinden besleneceği” düşüncesiyle, yol arama ve kontrolleri asgariye indirip, yayla yasaklarını kaldıranlar; bu uygulamalarla da, bölgeyi PKK’ya teslim etmişlerdir...

(Şimdilerde ise aynı iktidar, bölgeyi tamamen güvenlik güçlerine bırakarak siyaset yapmaktadır.) Ülkemizi bölünme noktasına taşıyabilecek en tehlikeli uygulamalar ise aynı kitapçıkta ; “Köy ve belde isimlerinin değiştirilebilmesi, farklı dil ve lehçelerle propaganda yapılabilmesi için siyasi partiler kanununda değişiklik yapılması, Türkçe’nin dışındaki dillerde yayın dâhil kültürel faaliyetlerin yapılması” şeklinde ortaya koyuluyor... Bütün bu yanlışlar neticesinde Türk milletinden özür dilemesi gerekenler, “Suçluyla suçsuzun, gerçekle yalanın, doğruyla yanlışın aynı torbaya konularak yürütüldüğü ortamda, şahsım başta olmak üzere, tüm ülke yanlış yönlendirildi. Aldatıldı...”

(Cumhurbaşkanı Erdoğan.19 Mart 2015) diyerek, şimdilerde de “Başkanlık gelsin, dertlerimiz bitsin” diyerek, farklı politik oyunlar sergilemekte! Yine ve yeniden, ülke yararına olmayan ‘istek ve yönlendirilme’ içinde olanlar; ama ve lakin! “Mü'min, bir delikten iki defa ısırılmaz. (Resûlüllah (a.s.m.)” “Mü'min, dîn ve dünyâ işlerinde sakınılacak şeylerden sakınır; ihtiyâtlı, tedbirli ve uyanık hareket eder. Bir defa aldatılsa bile, gaflete düşüp ikinci defa aynı hataya düşmez.”