SON DAKİKA



Haber > Gündem > İşte barışın anahtarı: PKK silah bırakmalı, siyas

İşte barışın anahtarı: PKK silah bırakmalı, siyas

17 Ocak 2016 Pazar - 11:11








Kamuoyu gündemi ülkenin yaşadığı ağır şiddet ortamından, bazı akademisyenlerin yayınladığı bildirgeye geldi takıldı. Bildirge tek taraflı ve içinde ciddi tuzaklar bulunan sakat bir bakış tarzı ile "barış" gibi masum bir istem üzerine kurgulanmış. Oysa mürekkep yalamış insanların daha objektif, daha akılcı, daha kucaklayıcı olarak yaklaşmasını bekliyor insan. Neden-sonuç ilişkilerini irdelemeden, sadece devletin eylemleri üzerinden bir tarz benimsenmiş. Bildirgede devletin "Kürt halkına karşı kasıtlı ve planlı kıyım" yaptığı gibi gerçekle ilgisi olmayan, abartılı ve yalan yanlış bir iddia ortaya atılırken, PKK’nın silahlı militanlarından, roketatarlarından, mayın ve bombalarından tek kelime söz edilmiyor…

DRAMATİK SONUÇLAR

Oysa ortada çatışan iki taraf var. Biri, "Silahlı tehdide karşı silah kullanma meşruiyeti" bulunan, ancak "hukuk içinde kalması gereken" devlet. Ki devlet, hukuk dışına çıkabiliyor, bölge halkı hiç de hak etmediği acıları, baskıları, olumsuzlukları yaşayabiliyor. Diğeri ise hendekler kazıp barikatlar kuran, bu barikatların arkasından silahlı militanlarla güvenlik güçlerine ateş açan, özerklik adı altında kamusal yaşamı hedef almış bir örgüt. Asker ve polis şehit oluyor. Eli silahlı genç-çocuk militanlar yaşamlarını yitiriyor. Sivil insanlar da kim vurduya gidiyor. Sokağa çıkma yasakları, açlık, korku ve göç, bu çatışma ortamının dramatik sonuçları. Bildirgede bir de uluslararası gözlemci istemi var ki, ayrışmaya-kopuşa uluslararası resmiyet kazandıracak bir istem.

LİNÇ VE CADI AVI

Peki, Erdoğan başta olmak üzere iktidarın bu bildiri karşısındaki tutumu ne? Erdoğan, yargıyı göreve çağırarak, daha önce diğer muhaliflerine defalarca yaptığı yanlışı tekrarlıyor, anayasaya aykırı davranarak yargıya talimat verir bir tutum içine giriyor. Bu bildirgeyi eleştirmek, karşı çıkmak başka; ama düşüncelerini açıkladılar diye insanları linç etmek, hedef göstermek, sabahın alaca karanlığında kapılarına dayanmak, evlerini aramak, gözaltına almak başka. Hukuk devleti ile otoriter yönetim ya da faşizm arasındaki fark bu işte. Hukuk devleti ya da demokraside böyle bir bildiriye tahammül göstermelisiniz. Bir suç unsuru, suçu övme varsa, buna siyasetçiler değil bağımsız yargı karar vermelidir. Ama kendisine yönelik her türlü eleştiriyi, karşı çıkmayı, protestoyu terörle eşdeğer tutan bir zihniyet, bu bildirgeye imza atanları da öyle gösterecektir. Bu işi bir cadı avına dönüştürmek, yeni sorunlara yol açmaktan başka bir şeye yaramaz.


KAN BANYOSU

Bu yaklaşım zaten var olan bölünmüşlüğü, kin ve nefret ortamını daha da yaygınlaştırıp güçlendiriyor. Bu talihsiz bildirgeye tepki veren bazı kesimlerin, "oluk oluk akan kanda banyo yapma" çağrıları ise sağlıksız bir zihniyetin dehşetengiz dışa vurumundan başka bir şey değil. Etnik boğazlaşmayı, hatta katliam ve kıyımları kutsayan bu yaklaşımlar, ancak çok daha acılı senaryolara hizmet edebilir.

HUKUK DEVLETİ VE ÇÖZÜM

Elbette devlet hukuk içinde kalmalı, kendisine yönelik silahlı kalkışmayı "meşru zemin ve kurallar içinde" bertaraf etmelidir. Sivil halkın güvenliğini gözetmeli, intikam hırsıyla hareket edilmemelidir. Bu derin ve karmaşık sorunu sadece silahla değil, başta meclis olmak üzere meşru zeminlerde toplumsal katılımı da sağlayarak, en azından makul ölçülerde çözecek politika ve araçlar bulunmak durumundadır. Örgüt ise derhal ve koşulsuz silah bırakmalıdır.

DİNCİ TERÖRÜN HEDEFİNDEKİ TÜRKİYE


İstanbul Sultanahmet’te 10 insanın canını alan bombalı saldırı bir sürpriz mi? Ankara’da 103, Suruç’ta 32, Reyhanlı’da 52 vatandaşımıza kıyılması… Ya da bugün ülkenin bir bölümünde süren örtülü savaş hali; şehitler, ölümler, harabeye dönmüş mahalleler… Hiçbiri sürpriz değil bunların. İçeriden ya da dışarıdan Türkiye’yi de saran terör-şiddet sarmalının beklenen, doğal, kaçınılmaz sonuçları. Suriye’de kirli savaş desteklenip teşvik edilirken palazlanıp büyüdü bu terör odakları. Bilerek, isteyerek, desteklenerek canavara dönüştürüldü. Katili kullanmakla katil tarafından kullanılmak, hatta rehin alınmak birbirine karıştı. Göz yumuldu birçok şeye. Ne zamanki Türkiye küresel ağababaların isteği doğrultusunda yeni bir pozisyon aldı, artık IŞİD’in yeni hedefi oldu. Yanlış, maceracı, nefret ve kan üzerine inşa edilen dış politikanın Türkiye’ye ödettirilen bedeli bu.

ŞİDDETE KARŞI BİRLİK!

AKP tek başına iktidara geldi ama istikrar gelmedi. Hatta daha ağır ve acılı bir yangın yerine döndü memleket. Şiddeti daha da tırmandırarak, sivil ölümleri arttırarak çatışmayı bir halk savaşına çevirmek isteyen örgüt… Sorunu sadece asker ve polise ihale edip olayı ölü istatistikleriyle açıklayan, bu kan deryasından yeni anayasaya ve başkanlık çıkarmaya çalışan çarpık bir siyasal anlayış… Kendisine ihanet edildiği düşüncesiyle Türkiye’den intikam almaya çalışan dinci terör. Hiç de sürpriz değil! Yanlışlardan dönülmezse, korkarım ki daha da artacak. Terörü ve şiddeti toplumsal ve siyasal projeleri için kullananlar, bütün bir topluma çok acılı bedelleri ödetiyor. Şiddete-teröre karşı birlik olmak, birlikte karşı durabilmek… Bütün farklılıkları bir yana bırakarak yaşam hakkını savunabilmek… Bugünü yaratan yanlışları, nedenleri tartışamazsak, ortak duruş neye yarar ki?

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap