Kim ne derse desin, yaşanılan her olumsuzluğun karşılığı
adalette vardır. Adalet bugün çok tartışılan yargının bayrağıdır demişti Eski
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden.
Adalet ve yargıda yaşanan olumsuzlukların yada bu kadar
tartışılmasının insanın güvendiği dağlara kar mı yağıyor acaba dedirtiyor.
Çünkü insanın sırtını güvenle dayadığı yer adalettir. Bu doğrultuda Özden’in
2022 yılında dile getirdiklerine göz atalım;
“Ulusal, toplumsal, kişisel yaşamın belirgin güvencesi
yargıdır. Yargının bağımsızlığı, ulusal bağımsızlığı anlamlı kılan başlıca
değerdir. Uygarlık atılımların başında sınırsız yetkilerle kişiler gücün sahibi
yöneticiler yerine halkın temsilcilerinin gelmesidir.
Yaptırımlı kurallar topluluğu olan hukuk, yaşam güvencesinin
bilimsel tek kuruludur. Yargı, yaşam terazisidir. Hakların ve özgürlüklerin
koruyucusudur ve büyük Atatürk’ün 1920 yılındaki söylediği, “Adalet gücü
bağımsız olmayan bir ulusun devlet biçiminde varlığı kabul olunamaz'' sözü,
yaşamsal önemini ve değerini uygulamaktadır. Unutulmamalı Yargının bağımsızlığı
bu konuda organların görevlerinin tutum ve davranışlarının uygunluğunu sağlamak
demektir. Bu konuda en büyük sorumluluk Yargı görevlilerine düşmektedir.
Yargıda yanlışlık ve karışıklık en büyük büyük kötülüktür. Adaletin
gerçekleşmesi, ülkenin aydınlığı, toplumun esenliği en önemli etkendir.
Bağımsızlığı anlamlı ve yararlı kılan niteliktir.
Bağımsızlık yargının onurudur. Yokluğu da yargının yıkımıdır
ve yokluğudur.”
Şimdi sormak gerek yargının bağımsızlığını ve onurunu
kaybetmesinin ardından yaşanacak yıkımın altında ilk önce kim kalır ve yok
olur. Elbette yargı mensupları.
ÇİLE VE ADALETSİZLİK
Bitmedi Özden’in söyledikleri. Çekmeyen bilmez, toplum
yaşamında özellikle adaletsizlik en büyük sorun olarak iç karartan bir ağırlık
taşıdığına dikkat çekerek yine Özden’in dile getirdiklerine kulak verelim;
“Adaletsizlik en koyu, en ağır ve giderilmesi en güç
karanlıktır. Haksız yargılamalar, haksız kararlar ve uygulamalar yaşamı
çekilmez kılan bozukluklara yaşamı haksızlıklarla suçlamalar, ağır
yaptırımlarla karşı karşıya gelmeleri yargıdaki gölgeleridir. Yukarıda
değindiğimiz gibi yargı güvenliği adalet güneşinin yaşam değeri ve onurudur.
Olmadık nedenlerle açılan soruşturmalar, yürütülen davalar, siyasal ve kişisel
nedenlere bağlı işlemler, soruşturmalar,
tartışmalı kararlar insan yaşamının çekilmesi güç
ağırlıklarıdır.”
Bu sözleri günümüzde yaşananlar doğrultusunda
değerlendirdiğimizde yargı üzerinde yapılan tartışmaların yargı üzerindeki
gölge olmasına ve olumsuzluğa yol alınmasına neden olduğunu görmezden gelmek
sorumsuzluğun daniskası olmaz mı?
Hepimizin en çok isyan ettiği gerek kendimize, gerekse
toplumun her kesimine karşı yapılan haksızlıkların karşılığını bulmaması
olmuştur. İşte bu nedene Özden’in parmak bastığı şu şu sözleri de iyi okuyalım;
“Haksızlık en büyük, en ağır çektirimdir. İnsanlık gereği
bir varlık öğesi sayılmadıkça yaşanan olumsuzlukların sonu gelmez. Hukuk
Devletini sözde bırakan kişiler ve partizan kalkışmalarla kimi işlemler
Cumhuriyet'in niteliklerine gölge düşürmektedir. Yaratılan kurum, kural ve
diğerler kalmadı. Cumhuriyet İlkesi, saldırılmayan bir değer ve karalanmayan,
padişahlığa özenenler, padişahlık öneren ve isteyenler ortaya çıkıyor.
Atatürk daha 1919 yılında bu önerilere karşı çıktı, zaferden
sonra gezideyken dört milletvekili imzasıyla yazılı önergeleriyle istedikleri
padişahlık ve halifelik teklifini elinin tersiyle itti ve düşünün bugün nereden
nereye gelindi.”
GEL TAŞRAYA GEL
İşçinin emekçinin ve emeklinin aldığı maaşların yetersiz
olduğunu cümle alem kabul ederken hatırlarsınız Hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu,
çıktı televizyon ekranına, “Taşradaysan her şeyi yarı fiyatına alıyorsun zaten.
Yaşadığın ev senindir muhtemelen ya da çok düşük bir kira ödüyorsundur” sözleri
ile ahkam kesti.
Ülkemizde kutuplaştırmaya yeni bir boyut kazandırdı
Hacıbektaşoğlu. Taşra dediği yer acaba neresi sormak gerek kendine. Ülkemizde
taşramı kaldı Allah aşkına. Sorarım kendisine sen şehirli oldun da ne oldu.
Kendisine buradan çağrı yapıyorum, gel Trabzon’a yada
Karadeniz’e. Gel bakalım fiyatlar ne alemde, ev kiraları hangi yükseklikte
burada yaşa da gör. Uzaktan ahkam kesip taşra etiketini vurup iktidara
şirinleri oynamak ve hariçten gazel okumak kolay. 10 bin lira yeterli gibi bir
hava estirmek hiç ama hiç şık olmadı. Sizlere taşra dediğiniz bölgeden
emeklilerin selamını gönderiyorum.
MUMCUOĞLU’NUN SÖZLERİ
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı
mirasa sahip çıkmak 7’den 70’e herkesin görevi. Bakmayın siz ağız ishali
olmuşların zırvalamalarına. Bunlara en güzel cevap Bağımsız Türkiye Partisi
Kadın Kolları Başkanı Seçil Mumcuoğlu’ndan geldi. Mumcuoğlu, Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın Atatürk’e yaklaşımından rahatsız olduğunu belirterek,
“Atatürk'ün kurduğu bir Diyanet, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet ama baktığımız
zaman kurucusuna ve ülkesine sahip çıkan bir yaklaşım göstermeyen bir kurum
olarak görüyoruz. En azından 10 Kasımda bir hutbede yer alamaz mıydı Atatürk?
Ama yoktu” dedi. Bununla da kalmayan Mumcuoğlu, Çanakkale hakkında okutulan
hutbelerde bu ülkenin kurucusunun atlanarak anılamayacağını belirterek,
Atatürk’ün Çanakkale zaferinin temel direği olduğunu vurguladı.
AZERBAYCAN TÜRKÜ
Azerbaycanlı hanım kardeşimiz diyor ki; Stalin devrinde bize
Azeri ismini koyan Ruslar bile artık kendini düzeltti bize Azerbaycanlı Türk
diyor ama Türkiye'deki gardaşlarımız hala bize Azeri diyorlar.! Çok mu zor bize
Azerbaycanlı yada Türk demek?? Azeri ismi hiç hoş değil, siz manasını bilmeden
söylüyorsunuz ama biz bu adlandırma dan nefret ediyoruz.
O halde bize düşen de paylaşıp bu konuda farkındalığı
arttırmaktır.
GÜNÜN SÖZÜ:
Kabiliyetsiz olmak bir kusur değildir. Karaktersiz olmak çok
büyük bir kusurdu. (Mevlana)