Yangına dönmüş bir coğrafyada Avrupacılık oynamaya devam ediyoruz.

Bir yandan yüzümüz Avrupa'ya dönük ama bir elimiz Arapların, diğer elimiz Rusya'nın elinde.

Ne yapacağımızı şaşırmış durumda bu ateş çemberinde yaşamaya çalışıyoruz.

Yanı başımızda çıkan savaşlar sonrasında binlerce farklı ülkeden vatandaşı ülkemizde barındırmak zorunda kaldık.

Avrupa'nın ''Aman sen bunları tutta ne dilersen dile benden'' söylemine aldanıp hiç bir hesap kitap yapmadan milyonlarca farklı ırktan, farklı mezhepten sığınmacıyı aldık sınırlarımızdan.

Çok ilginçtir bu savaştan kaçanların, iş adamları ,sanatçıları, bilim insanları Avrupa'ya göç ederken bize de acı ve kandan başka bir şey görmemiş bir topluluk kaldı.

Ne rehabilite edildiler, nede bir eğitimden geçtiler.

Tek yapılan farklı şehirlere onları pay etmek oldu.

İnatla da bu yapılanı doğru addederek yanlıştan dönmemeye kararlıyız.

Hayır her şeyi geçtim bari turizmin olduğu illere bu göçmenler yerleştirilmeseydi ama bunu da akıl edemedik.

Ne zaman bir olay olsa, halkın sinir uçlarına dokunacak bir gelişme çıksa bu turizmin olduğu illerde Arap turistlere de göçmen muamelesi yapılıp kötü davranılıyor!

Diyorum ya o kadar kötü yönetildi ki süreç hiç bir plan program dahilinde hareket edilmedi.

Mesela bugün sorsak bu insanların dönüş takvimi belli mi?

Bize göçmenlerin maliyeti şuan nerelere ulaştı?

Ülkemize gelen göçmenlerin şuan ki nüfusları ?

Diyorum ya neresinden tutarsan elinde kalıyor...

Asla din kardeşlerimizi bu zor günlerinde yalnız bırakalım demiyorum ama durum çok farklı yerlere gidiyor bunun farkında değilmisiniz?

Bazı sosyal medya hesaplarında paylaşılan videoları devlet görevlilerimizden incelemerini rica ediyorum.

Ve yine soruyorum neden genç erişken erkekler ? Neden iş adamı, bilim adamı veya sanatçısı değil de ülkenin Türkiye sınırına yakın köylerindeki yoksul acı ve kanla boğuşan insanları...