Merhaba. Canım ülkem zor ve hareketli günler geçiriyor.
Hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Küçük esnaf battı batacak, bıçak kemiğe
dayanmış durumda, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Marketler bire beş fiyatla
ürün satıyor. Ne de olsa kısıtlamada en büyük aktivite markete gitmek. Krizi
fırsata çeviren marketçiler de boş durmamış, fiyatları yükseltmiş. Herkes
ekmeğinin peşinde, bulabilen mutlu, bulamayan intiharın eşiğinde. Sadece bir
günde Antakya, Mersin, İzmir ve Diyarbakır’da dört intihar yaşandı. Dört ocağa
ateş düştü. Ne için? Geçim sıkıntısı canlarına tak ettirdiği için… Ne kadar
konuşulacaklar ya da ne kadar dertlerine çare bulanacak; bu soruların cevabı da
koca bir hiç…
Bir tarafta Rize İkizdere’de Cengiz İnşaat’a bedava olan
dereler, taşlar, bir tarafta Ticaret eski Bakanı Ruhsar Pekcan’ın aile
şirketinin bakanlığa fahiş fiyatla sattığı dezenfektanlar, bir tarafta pudra
şeker partisi yapan partili gençler, bir tarafta Fransızca bilmediği halde
Paris’te Türkiye Turizm Ofisi'nde çalışan 9 kişi ve hepsinin karşısında
adaletsizliğe karşı yükselen halkın feryadı. Peki duyan var mı? Onun da cevabı
koca bir hiç.
Aklım kestiğince dilim döndüğünce ifade etmeliyim ki benim
canım ülkemde siyaset sadece ağız jimnastiği.
Herkes biliyor tüm feryatlara rağmen Cengiz İnşaat o taş
ocağını doğanın kalbine yapacak. Herkes biliyor Ruhsar Pekcan’dan iade ödeme
alınmayacak, ömrünün sonuna kadar abalının sırtından maaş almaya devam edecek,
aile şirketine kazandırdığı paralarda yanına kar kalacak. Herkes biliyor pudra
şekerci pudra şekerleriyle nice partiler verecek, herkes biliyor o 9 kişi
Fransızca bilmediği halde Paris’te Turizm Ofisi’nde liyakatsizce çalışmaya
devam edecek.
Ve özetle:
Herkes biliyor
geminin su aldığını,
herkes biliyor
kaptanın yalan söylediğini,
herkes biliyor
zarların hileli olduğunu.