Merhabalar. İsrail’in terör saldırıları sonucu Filistin’in
yardım çığlıklarına susanlar tarihte kara bir leke olarak yerini alacak. Gözler
kör, kulaklar sağır, diller tutulmuşsa vatandaş; sosyal medyalarda, böyle köşe
yazılarında, dost meclislerinde istediği kadar Filistin’i kurtarsın gerçekte
yaşanan zulüm değişmiyor. Yetkileri ve etkileri olanların insanlık adına
devreye girmeleri ve bu terör saldırılarını sonlandırmaları gerekiyor. Bu
öylesine bir terör saldırısı değil. Faili belli. Yaşanan vahşeti hangi terör
grubu sahiplenecek diye açıklama da beklemiyoruz. Masum çocukların, gözleri
önünde evlatları ölen anne babaların, başı secdedeyken ölümle burun buruna
gelen dedelerin, ninelerin ahı tutar dünyayı.
Vahşetini artıran İsrail’e dur denmezse yarın sıra başka
vahşetlere gelir. Vebali de faturası da ağır olur. Siyaset masada olur; sokakta
bisikletine binen çocuğun başına bombalar yağdırarak siyaset olmaz. Bu zaten
siyaset değil vahşettir, terör saldırısıdır, insanlık suçudur. Sadece yapanın
değil susanın da suça ortak olduğu bir gerçektir. O nedenle soruyorum, bugün
değilse ne zaman yumruğumuzu masaya vuracağız?
***
Böyle ciddi bir meselenin dışında benim güzel ülkemde neler
oluyor; iktidar yeni anayasa türküsü söylüyor, muhalefet erken seçim türküsü
söylüyor, soyguncu dağı taşı paraya çeviriyor ya da vurgunu yapıp başka ülkede
türküsünü söylüyor, esnaf ve emekli türküden ziyade acıklı bir uzun hava
tutturmuş için için okuyor, ülkenin umudu Z kuşağı desen tiktoklar da çetin bir
mücadelenin içinde… Yani velhasılı kelam herkes sanatını icra ediyor.
Sanat demişken "La Casa De Papel'in Türkiye versiyonu
geliyor" diye bir haber gördüm. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu film
ekibini uyarmış. ‘Yalnız, bu ülkede o çoktan çekildi. Öyle dizi falan değil,
kısa film yaptılar. Duvardan değil, arka kapıdan girdiler’ demiş. Doğru da
demiş, tekrara düşmesinler, senaryoyu revize etsinler. İzlediğimiz filmi niye
bir daha izleyelim ki?