“Baharı yaz uğruna tükettik
Aşkı naz uğruna
Ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna
Derken ömrü tükettik bir hiç uğruna…”
Yazıma Sezai Karakoç’u rahmetle anarak bu satırlarla
başlamak istedim. Ne güzel özetlemiş üstat. Koskoca insanlar bir hiç uğruna
onlarca kötülüğü yapmaktan imtina etmediler, etmeyecekler de. Dünya döndükçe
bazı insanlar bazı insanların hırslarına kurban olmaya devam edecek. Yeri
gelecek bunu makam için yapacaklar, yeri gelecek bir karış toprak için
yapacaklar, yeri gelecek daha fazla para kazanma hırsıyla yapacaklar, yeri
gelecek yetersizliklerini kamufle etmek için sadece egodan kötü yapacaklar. Ve
çoğunlukla da kazanacaklar. Çünkü düzen öyle.
İyi bir insanı kötü insanlardan ayıran temel faktör;
kötülüklerinin bir sınırı olmasıdır. Diyeceklerinin de, yapabileceklerinin de
bir sınırı vardır ve o sınırı aşmaz. Aşmadığı için iyidir. Ama kötü insan için
sınır yoktur. O her türlü eylemi sınırsızca yapabilir. Onlarca masum insan bu
sınırsızlıkların kurbanı oldu. Onlarca liyakat sahibi insan cahil insanlara
köle yapıldı. Ne için birilerinin düzenin istikrarı bozulmasın diye.
Bu düzen ne zaman değişir? Şahsi kanaatim ne zaman ki makama
değil insana insan olmanın erdemliliğini taşıyabildiği ölçüsünde saygı duyarız
işte o zaman düzen değişir. Sırf makam sahibi diye, sırf ulvi sıfatları var
diye karakteri beş para etmezlere el pençe durulmadığı takdirde düzen değişir.
Gerçek hayattan tutun sosyal medyaya, siyasi atmosferden
tutun sanat dünyasına herkes her şeyi çok iyi biliyor. Azıcık meclisi olanlar
bu ülkede ahkam kesiyor, akıl veriyor, yol gösteriyor. Aklı kendine
yetmeyenlerin yol gösterici olması ne kadar acıysa bu insanlara boyun eğilmesi
ve inanılması da o kadar acı.
Cahil insanlar kendilerini mükemmel görmeye zeki insanlar
ise yeteneklerini hafife almaya eğilimlidirler. Albert Einstein