A+ A-
Yorum
10

Buda Rektör o da Rektör

Yayın Tarihi: 15.04.2025 - 09:09

Hadi gelinde hak teslimi yapmayınız.

Hadi gelinde takdir etmeyiniz?

Hadi gelinde alkışlamayanız.

Gümüşhane üniversitesi rektörü Prof. Dr. Oktay Yıldız’ı ortaya koyduğu duruş ve tavırdan dolayı kutluyoruz.

Belki rektör beyin yaptığına, “Ne var bunu da” diyebilirsiniz?

Belki yapılan sizlere küçük bir hadise olarak gelebilir.

Ama bize göre önemli hem de çok.

Ve en önemlisi çiçeklere ödenecek paranın öğrencilere burs olarak verilmesinin istenmesi.

Ve yine en önemlisi rektör beyin öğrencilere dokunmasıdır.

Evet Sayın Yıldız’da rektör.

Sayın Çuvalcı’da rektör.

Varın gerisini sizler düşünün.

Varın gerisini sizler yorumlayınız.

ŞİMAL’DEN KAYAN YILDIZIMA

Yazıyı Muğla’dan Berrin Nuroğlu hocamız kaleme aldı.

Konu Volkan Konak olunca, duyarsız olmam mümkün olabilir mi?

Hemen belirteyim Berrin hocamız Trabzon Zafonoz’lu ama kendisi Muğla Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta.

Neyse fazla teferruata girmeden yazıyı aynen yayınlıyorum.

Dağlarda gezen kartalım, kırıldı mı kanatların? Can mı çıktı boğazından, niye düştün düz tarlaya? Kalk ayağa çık dağlara, uğrama hiç şehirlere Bilmezler ne gelmiş başa, bur da ağlamak bile yasak. Tut elimden kalk gidelim, oy gidelim Zigana’ya tut elimden kalk gidelim.

Eğer sevgimiz seni yaşatabilseydi, sonsuza kadar yaşayacaktın. Seni öyle çok sevdik ki, seni o kadar çok seviyoruz ki. Ölümün ölümsüzlüğün oldu Kuzeyin oğlu. İnsan olarak doğup da, insan gibi yaşamayı beceremeyen milyarların içinde insan onurunun temsilcisi oldun, delikanlı abim... İşte bu yüzden sana ‘’insan kokuyor’’, ‘’insan gibi insan’’ dediler hep.

Karadeniz’in çocukları derelerde oynayarak büyürler, O’nu da ‘’ ufacık ama doğrudan denize akan Maçka deresi ‘’ büyüttü... Belki de bu nedenle, bütün ömrünce berrak bir su gibi oldu. ‘’Yaşam bize sunulmuş en büyük armağandır’’ diyerek her türlü zorluğu göğüsledi, korkusuzca... Henüz hayatın başındayken Maçka’dan İstanbul’a gelip, büyük bir mücadeleye başladı... Sanatla harmanlanmış bir ömür geçirmek istiyordu... Ancak Karadenizliler, ya Almanya’da ya da büyük şehirlerde doyarlardı... Dolayısıyla O’nu da maddi ve manevi birçok sıkıntı bekliyordu... Yılmadı hiçbir şeyden, ne kurtlar sofrasından korktu ne de leş kargalarından... Yüksek dağlarda uçabilen bir kartaldı O... Karadeniz’in sancağını içine girdiği en üst tabakaya dikmişti...

Yerel müziğini, şiveli kendine has üslubu ile ulusallaştırmış, besteleriyle, şarkılarıyla insanların kalplerine dokunmuştu... Onların, yaralarını bilir, dertlerini çok iyi anlardı... Herkes mutlu yaşasın istiyordu... Asiliği de işte bu yüzdendi, ruhunun asaletinden... ‘Başak büyüdükçe boynunu eğer’’ derdi hep ve öyle bir hayat yaşadı... Ne şanı ne de şöhreti, hiç bir şey değiştiremedi O’nu... Çok mütevaziydi, çünkü insanları çok seviyordu, herkesle dertleşir, hepsine dost olurdu... Geldiği yeri hiçbir zaman unutmadı, o topraklarda ne şatolar ne de köşkler yaptırdı... O’nun köşkleri yalnızca halkının kalpleriydi... Gururla anlaı kara lastikli, yırtık pantolonlu yayla günlerini... ‘Dünyaya el gibi çıplak geldim, el gibi çıplak gideceğim’’ düsturu ile herkese elini uzattı... Bir çok insana yardım ei, babasız çocukları okuu, hastaneleri ziyaret edip insanlara moral verdi, ihtiyaçlarını karşıladı... ‘’Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil’’ içinde yaşadığı toplumun sorunlarını, dertlerini sanatı ile buluşturdu, sanatı toplumu için yaptı... Sahnesinde, Karadeniz insanının fıkra tadındaki hayatından anekdotlar anlatır, Nazım Hikmet ve bir çok şairin şiirlerine kadar insana dair her şeyi paylaşır, gönlünden gönüllere köprü kurardı bütün samimiyetiyle... İnsanların onurlu yaşaması O’nun için çok önemliydi, ve bu nedenle önderi Mustafa Kemal ATATÜRK idi..

Haksızlıklara karşı demir yumrukluydu, ama pamuk gibi de bir kalbi vardı...

Gözleri hep nemliydi, kar yağdığında, üzerinde yürüyüp iz bırakılınca çok üzülürdü, kar bozuluyor diye... Memleketini, ülkesinin insanlarını ve Trabzon’u çok severdi.. Şehrin bir çok yerine, Volkan Konak’la özdeşleşen mimoza çiçekleri dikilmişti... O’da bütün Trabzonlular gibi giiği her yere Trabzon’u da kalbinde götürürdü... Bu yüzden ‘’bize her yer Trabzon’’ idi... ‘’Cesur Yüreğimizi’’ kaybeik, ciğerimiz yanıyor, evlatlarıyla beraber biz de yetim kaldık... O, hayata karşı sağlam duruşuyla dağ gibi arkamızdaydı... Doğruyu söylemekten korkmadı, hiç bir şeye eğilmedi, bükülmedi...

İnsanlar için en iyisini istemekten asla vazgeçmedi... Mora neneler, Bala neneler ellerinde bastonlarıyla çok uzaklardan geldi O’nu uğurlamaya.. Milyonların gözyaşları, mahşeri kalabalıkların alkışları ve köşkler yaptırdılar da; sadece hayatı kalbiyle yaşayıp, kalpleri kazananlar sonsuza kadar yaşarlar... Benim delikanlı abim, arkandan dökülen gözyaşlarının her bir damlası, sana sonuna kadar helaldir, SEN insanların kalplerindesin ve sonsuza kadar orada yaşayacaksın...

Etiketler