Meteroloji uzmanı olmasalar da, söz konusu fındıkta verimi
azaltarak kazanma hedefi güden ziraatçıların medyada da yer almak için
kullandıkları bir numaralı argümanlardan birisidir don ve de doncular!
“Don” dediysek, soğuğun had safhada olması nedeniyle
üşümemek için yünlüsünün tercih edildiği iç çamaşırlarından olan sanmayasınız
sakın!
Bu don “Havanın donu” diyeceğim ama, şu günlerde de Adem ile
Havva gündemde olduğu o da için yanlış anlaşılabilir.
Her ne ise, bu kez havanın ayaza çekmesi ile yaşanan
yaşanabilecek don tehlikesinden ziraatçılar değil de, Fiskobirlik yetkilileri
dem vurdu.
Sanırım bu dem vurmada kurumun da içinde bulunduğu
sigortacılık sistemine de katkı yapma hedefi ve hesabı var gibi…
Haa; bazı Ünye Ziraat Odası Başkanı Sarıkahraman gibi kar
yağmasını olumlu görüp, şimdilik don tehlikesi bulunmadığını söyleyen aklı
başında adamlara rağmen, önümüzdeki günler için risk yok mudur?
Ne zaman olmadı ki!
Ama geçmişte, 740 bin hektarlık fındık bahçelerinin binde değil, milyonda birine tekabül eden yüksek bir kesimde don yaşandığında, “fındık yandı yıkıldı, dondu” diye sahne alan, hatta don olsun diye nerede ise dua eden felâket tellallarını hatırlayınca, bugünlerdeki açıklamalar “zemzemlik” dense yeridir!
SEZEN AKSU’NUN DİLİ…
Sezen Aksu’nun Hz. Adem’i 5 yıl önce şarkısına konu eylediği
söyleme “Dil koparma cezası” uygulanmasından söz edilmesine, sağduyulu dini
hassasiyetleri ön planda olan Ahmet Taşgetiren’in, Emin Işık Hoca’yı da
referans alarak yaptığı iki cümlelik değerlendirme:
“Emin Işık Hoca’nın yaklaşımıyla ifade edersek, insanların
dilleriyle yaptıkları yanlışlar yüzünden “dil koparmak” cezası uygulansaydı,
dünyada dil kalmazdı herhalde. Herkes kendi dilini yoklasın bir!”
*
O ki Sezen Aksu’nun art niyetli olmasa da gereksiz şarkı
sözlerinden dem vurduk.
Bu konuda; “ İster sanatçı, ister siyasetçi makamı, mevkisi
ve rütbesi ne olursa olsun dini ve milli değerlerimize kimse ima, alaylı ve
dolaylı bir şekilde hakaret edemez” diye açıklama yapan içinde “diyanet”
kelimesi de geçen sivil toplum kuruluşunun temsilcileri bir zamanlar
“Bakara-makara” diyerek ayetler ile alay eden zat için de bir kınamada bulunup
bulunmadıklarını da merak eyledik!
KOSTAKİ KONAĞI’NDAN,
YAVUZ SELİM İLKOKULU’NA…
Normal şartlarda hemen hemen her yerde diyelim ki 1 yıl
süren bir inşaat, ya da restorasyon Trabzon’da en az 2-3 yılı bulur.
Örnek mi?
Sümela Manastırı’ndan tutun da, Atatürk Köşkü’ne kadar
onlarca örnek var.
Şimdilerde Kostaki Konağı’nda olduğu gibi!
Hatta Trabzon’da her yolun oraya çıktığı Meydan’daki tarihi
Yavuz Selim İlkokulu olarak da kullanılan binanın restorasyonunun da 7-8 aydır
yarım bırakılması gibi…
Aslında Trabzon çok değil yakın geçmişinde de yüzlerce,
binlerce yıllık tarihi eserlere çözüm bulmuş bir anlayışla yönetilmiştir.
Hem de kesin çözümlü!
O yöntemin de tarihi eserleri yıkarak ortadan kaldırmak
olduğuna tanıklık edilmedi mi?