Ekonomi, Adalet, Teşkilat! Sokak sizin gördüğünüz gibi değil
Yayın Tarihi: 19.09.2024 - 09:06
AK Parti içerisinde bulunduğu durumu eğer çok iyi tahlil edemez teşkilat seçimleri için tabanın sesini dinlemez yine bakanların, vekillerin, Belediye başkanlarının kendi ikballeri için 'Benim adamım olsun' anlayışına taviz verilirse 2028 seçilerinde hayal kırıklığı yaşanır...
Tablo ortada! AK Partinin önemli isimlerinden eski milletvekili, eski MKYK üyesi Metin Külünk’ün şu sözleri manidar: "Ankara'daki arkadaşlarımız, sokak sizin gördüğünüz gibi değil. Milletimizin sofrasının rahatlatılması gerekiyor. Bunu görmeliler. 2025'te ülke ekonomik olarak rahatlamazsa sandığın baskısı artar. Yani ekonomi ve adalet konusundaki tartışmaların bitirilmeli.” Doğru bir analiz...
Sokak Ankara’dan görüldüğü gibi değil! Sorunların yükünü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karizmatik gücü çekiyor ki nereye kadar! ... Biz buraya bir de teşkilat seçimlerini ekleyelim....
Yani partinin yapısındaki sorunları ortadan kaldırmak...
*
Yani... 31 Mart seçimlerinden üzerine düşen dersi almak zorunda olan bir iktidar partisi gerçeği var! Kimse çıkıp 'Yok ya dururumuz iyi' diye pembe tablo çizmeye kalkmasın ki bunların Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iyilik değile kötülük yaptığı aşikar! Sorun şu ki... Halk ile diyalog kurduklarında bu gerçeği görecek olanlar halktan kopmuş şekilde vaziyeti kurtarmaya çalışıyor!
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan artık teşkilatlar ve bürokrasi için alacağı kararlarda 'İtimat kontrole mani değildir' anlayışını öne çıkarmalı. 31 Mart'ta bu gerçeği gördü. O nedenle bırakın tabanı özgür kendi tercihlerini kendileri yapsınlar...
*
Ve hep yazdım. Bakanlıklara bağlı öyle genel müdürler var ki halk ile bağlarını kopardıkları, bakanlarını dahi dinlemez noktada gizli hareketler yaptıkları, geleceğin hesabını yaparak hareket ettikleri konuşuluyor. Onları kimler koruyor? Bu da araştırmalı...
*
Özetle... AK Parti fabrika ayarlarına dönmek zorunda... Halk ile iç içe... Halka kapılara açık... Halkı dinleyen... İl ve ilçe başkanlığı kapıları hep açık olan... Halk günleri düzenleyen... Çakarlı araçları halkın gözüne sokmayan... Rezidanslardan halka bakmayan... Bir AK Parti... Aksi halde 31 Mart sendromu!..
Sadece madde değil... Aynı zamanda Milli Ruh!
DO-KU-NA-MAZ-SI-NIZ!
Yeni anayasa tartışması sürüyor. Bazıları hala olmayacak duaya amin dercesine Anayasamızın kırmızı çizgilerini tartışmaya hatta değiştirmeye yönelik hamlelere girişiyor. Nafile... Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ünlü hukukçu Mehmet Uçum bu noktada önemli bir analiz yaparak iki konuya açıklık getirmiş.
1-) İLK ÜÇ MADDE VE DEĞİŞTİRİLMEZLİK İLKESİ Öncelikle belirtelim ki ilk üç maddenin ve ilk üç maddeye ilişkin “değiştirilmezlik ilkesi”nin korunması gerekir. Aktüel gündeme bakılırsa aslında ilk üç maddedeki esaslar tartışma konusu değil. Türkiye toplumunun ilk üç madde konusunda genel mutabakatı olduğu görülüyor. Aktüel açısından mesele gelecek kuşaklar bakımından ilk üç maddeye ilişkin değiştirilmezlik ilkesinin anlamıdır. Bu yönüyle değiştirilmezlik ilkesi yaklaşımı gelecek kuşaklara ülkesel birikimin korunmasıyla ilgili güçlü bir siyasi ve hukuki perspektif sunmak anlamına gelir. Ayrıca değiştirilmezlik ilkesi kurucu neslin gelecek kuşaklara nasihatıdır, söylendiğinin aksine sonraki neslin iradesine ipotek koymak değildir, bu maddeten mümkün de olmaz. Çünkü nihayetinde her kuşak kendi kuruculuğunu yapma hakkına sahiptir. Ancak her yeni kuruculuk önceki neslin birikimine dayanmak zorundadır. Aksi takdirde devletin, ulusun ve ülkenin devamlılığını sağlamak riske girer. Hatta devamlılık sağlanamaz. Diğer deyişle hiçbir yeni kuruculuk geçmişi sıfırlayarak yapılamaz. Nesnel olarak da öznel olarak da bu imkansızdır. Bu nedenle değiştirilmezlik ilkesi ülkesel birliğin ve devamlılığın temeli demektir. Bu temele sahip çıkmak da gelecek neslin ödevidir. Bu ödevi hatırlatacak değiştirilmezlik ilkesini vurgulamak da mevcut neslin görevidir.
2-) VATANDAŞLIK Vatandaşlık toplumun özelliklerine ve çeşitliliğine göre değil; milletin niteliklerine ve birliğine göre belirlenir; vatandaşlık toplumun üyesi olmaktan doğmaz, milletin mensubu olmaktan kaynaklanır. Türk vatandaşlığının içeriğini Cumhuriyet vatandaşlığı oluşturur. Yani Türk vatandaşlığı kurtuluş ve kuruluş sürecinin ortaya çıkardığı olgusal bir vatandaşlıktır. Kesinlikle bir etnisiteye dayanmaz ve asla ırki bir vatandaşlık değildir. Atatürk “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımını yapmıştır. Bu tanımdan yola çıkarak belirlemek gerekirse Türk vatandaşlığı Cumhuriyetin kurucusu olan Türk milletinin mensubu olmaktır. Bu nedenle Türk vatandaşlığı, anayasa ile verilen bir vatandaşlık yani anayasal vatandaşlık değil Anayasa ile tespit ve teşhis edilen ve anayasa ile hukuku oluşturulan vatandaşlıktır. Yeni anayasa Türk vatandaşlığı kavramını elbette koruyacaktır. Çünkü Türk vatandaşlığı kavramı anayasa hukukuyla üzerinde oynanacak yani sadece hukukun konusu olan bir kavram değildir. Türk vatandaşlığı ismiyle de içeriğiyle de tartışılamaz. Yazımı noktalarken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın noktayı koyduğu açıklama geldi. Açık ve net diyor ki; “Anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Cumhur İttifakı'nın böyle bir sıkıntısı, derdi de yoktur. Partimizin bu konudaki yaklaşımı açıktır. Biz yeni anayasa sürecini yönetmek arzusundayız. Biz milletimizi darbe anayasasından kurtarmak ve milletimizin önünü açmak istiyoruz.” Hadi konuşmak isteyen şimdi konuşsun. Özellikle AK Partide ilk 4 maddeye alerjisi olanlar. Buyurun konuşun
BAK ŞU KÜSTAHA!..
TBMM’de DEM partiden yıllarca vekillik yapan Ermeni Garo Paylan bir Ermeni gazetesine yaptığı açıklamada Zengezur koridoru ile ilgili; "O yol açılırsa Turan yolu olur, Ermenistan'ın sonu olur. Bu bizim kırmızı çizgimiz olmalı” demiş. Bu Türk ve Türkiye düşmanları Türkiye’de yaşıyorlar, her türlü nimetinden sonuna kadar faydalanıyorlar. Ancak yaşamlarının tek amacı Türk vatanını ve milletini yok etmek. Son Osmanlı mebusan meclisinde de aynılardı. O zaman yaptığımız hatalar yüzünden ne faturalar ödedik. Bari şimdi ders alalım. Bu zevatın bırakın vekil olmayı vatandaşlıkla ne işi var? Bu mu düşünce özgürlüğü? Bu mu demokrasi? Dünyanın hiçbir meclisinde o meclisin varlığının temeli olan milli kimliğe hakaret edilmez... Sadece sanırım bizde izin var! Baksanıza!