Türkiye’de Sol’da Siyaset yapan çok sayıda parti var. Ama içlerinde kurumsallaşmış, kökü Cumhuriyetle yaşıt, şimdilik ittifaklarla da olsa iktidar olma potansiyeline sahip bir parti var. Cumhuriyet Halk Partisi!
Rahmetli Deniz Baykal aralıklı olarak 17 yıl Genel Başkanlık yaptı.
11 Şubat 2023’te 85 yaşında vefat etti. Prensip olarak günlük yazılarda, ölmüş kişiler hakkında yazmam. Kişinin, devletimizin geleceğini ilgilendiren konularda olumlu veya olumsuz katkıları varsa ve anlatılmaya değerse bunları belgeleri ile yazacağım kitaplarda kullanırım.
Baykal’dan sonra, CHP Genel Başkanlığı görevinde tam 13 yıl Kemal Kılıçdaroğlu bulundu.
Yıl 2002 oldu. Kemal Bey CHP’den İstanbul MV seçildi.
Aynı seçimlerde AKP %34,28 oyla TBMM’nin %66 sandalyesini aldı. Felaketler dizisi böyle başladı! ABD Başkanı George W. Bush’un oval ofisinde “Başbakanlık” sözü alan AKP Genel Başkanı ve ihanet ekibi
(FETÖ-CIA-NATO), Türk Devletine ve Laik Cumhuriyete karşı en büyük yıkım planını başlattılar.
Kemal Bey, devletinin ve milletinin iyiliğine çalışan bir “Devlet Adamı” mıdır?
Bence gerçek devlet adamı, yeri geldiğinde inancı, ilkeleri, ülke yararı için makamından-koltuğundan vazgeçmesini bilendir!
Bu yazıda, ne Atatürk’ün kurduğu partinin Genel Başkanının Atatürk’e “Dersim Katliamcısı” diyen CHP MV’lerine sahip çıkmasını, ne “Türkiye’de Laiklik tehlikededir, diyemem” deyişini, ne Laikliğin dibine bomba koymakla eşdeğer olan “Diyanet Akademisine” Akşener’le beraber EVET oyu vermesini, ne CHP üst yönetiminde Atatürkçüleri dışladığını ne AKP kovalaması Davutoğlu-Babacan’a kucak açmasını, ne beceriksizlikle bile kaybedilmesi neredeyse imkansız olan seçimin ilk turunu kaybetmesini,
ne de CHP Kurultayından sonraki anlam veremediğim tavrını anlatacak değilim. Zaten her şey Türk Milletinin gözü önünde oldu.
14 Mayıs 2023 CB İlk tur seçimlerinde, Erdoğan önde çıkmış, seçim ikinci tura kalmıştı.
Kılıçdaroğlu’na ve iki Genel Başkan Yardımcısına şu öneriyi götürdüm.
“6271 Sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanununa göre, İkinci tur öncesi, adaylıklar kesinleştikten sonra, bir aday istifa eder veya ölürse, CB Seçimi REFERANDUMA döner. Birleşik oy pusulasına tek adayın adı yazılmaz.
Birleşik oy pusulasının BEYAZ tarafı EVET, KAHVERENGİ kısmı HAYIR’dır.
Tek aday Erdoğan’a oy vermek isteyen BEYAZ kısma mühür basar, vermek istemeyen KAHVERENGİ kısmına mühür basar. Kahverengi yani HAYIR oyları fazla çıkarsa, seçim iptal olur. 45 gün sonra CB seçimi yenilenir” der.
“Kemal Bey, ilk turu kaybettiniz. Kendi ittifakındaki partiler size oy vermediler. Gelin ilk turda yapılan seçim hilelerini gerekçe göstererek istifa edin. CB Seçimi referanduma gitsin.
İkinci turu, ‘Sığınmacılar kalsın’ diyenler EVET versinler, ‘Sığınmacılar gitsin’ diyenler HAYIR versinler şekline dönüştürebiliriz. Erdoğan bu kampanyaya dayanamaz mutlaka kaybeder, ve seçim iptal edilir. 45 gün sonra Erdoğan aday olamaz (zira 3 kez aday oldu) dedim ve Türkiye bu yükten kurtulur, demokrasinin önü açılır!”
Önerimiz kabul görmedi ve Türkiye büyük bir zaman ve itibar kaybına uğradı,
bugün Adliye koridorlarında bile “HİLAFET” çağrılarının yapıldığı bir ülke haline geldi. Şimdi yerel seçimleri beraberce kazanmak için çırpınacağız.
Türkiye bittikten sonra İstanbul-Ankara sizin olsa ne olur? Seçilen Başkan’ın bir soruşturmalık, bir kararnamelik canı var!
Bence, siyaset üretemeyen, layığıyla muhalefet yapamayan Kemal Bey’in Devlet Adamı sınıfına girebilmesi için daha kırk fırın ekmek yemesi gerekir…
50. hükümette Sağlık Bakanıyım. Görevdeki Müsteşarım Prof Dr. İlhan Özdemir idi. Eşi de Prof, kardeşi de Prof. Yani ailece Tıp dünyasının itibarlı kişileri. Ben Sağlık kökenli olmadığım için, Bakanlığın tüm işlerinde kendisinden yardım alıyorum. Çalışmasından memnunum.
Bir gün Başbakan Çiller “Sayın Bakan, sizin Müsteşarınızı değiştirelim” dedi.
Ben; Ne oldu Sn. Başbakan? Bir kusuru, hatası, yanlışı mı var, diye sordum.
Çiller’in kafası fazla çalışmadığı için, söylediğine karşı çıkılınca kitlenir, kalır. Ne diyeceğine karar veremeyince, geçiştirdi.
Aylar sonra bir gün Bakanlıkta çalışıyorum. Özel Kalem, Başbakanlıktan bir kurye geldi, dedi. Memur, üzerinde gizli damgası olan bir zarfı “Sayın Başbakan gönderdi, imzalayıp iade etmenizi emretti” deyip verdi.
( Sonradan öğrendim ki, dürüst Bakanların müsteşarlarını değiştirip, Bakanlıktaki işlerini müsteşarlar kanalıyla yürütüyorlarmış!)
Kararnameyi yırtıp attım. Kuryeyi gönderdim. 5 dakika sonra telefon,
“Sn Başbakan arıyor!”
Buyrun Sn Başbakan! “Sn Bakan, benim gönderdiğim kararnameyi yırtmışsınız” diyen sinirli bir ses. Ben; “Şu an neredeyseniz oraya geleyim, telefonluk bir konu değil” deyince, Başbakanlık Konutundayım, bekliyorum, dedi!
Araba hazırlanırken, bir kağıda “Bakanlıktan istifamı” yazıp cebime koydum.
Konutta, Başbakan beni bekliyordu. Bana “Siz benim gönderdiğim kararnameyi nasıl ve ne hakla yırtarsınız” diye sordu,
Ben; Sn Başbakan, Türk Devlet Sistemi sağlam temeller üstüne kurulmuştur. Değil siz, Cumhurbaşkanı bile bunu değiştiremez! Ben de gücüm yettiğince kanunsuzluğa izin vermem! Kararname şöyle düzenlenir;
Bakan olarak ben eğer müsteşarımı değiştireceksem, kararnameyi düzenlerim, imzalarım size arz ederim. Siz uygun görürseniz, imzalarsınız ve Sn Cumhurbaşkanına arz edersiniz. O uygun görürse imzalar, Resmi Gazetede yayınlanır ve yürürlüğe girer.
Siz, benim düzenlemem gereken kararnameyi imzalayıp bana gönderirseniz, beni yok saymış olursunuz. Ben de bunu yırtarım, dedim.
Ve cebimdeki istifa mektubunu masaya bırakıp dışarı çıktım. Çiller, arkamdan “Sn Serdaroğlu, istifa demek ne oluyor, istifa edemezsiniz” diye sesleniyordu. Makam ve Koruma arabalarını Bakanlığa gönderdim, bir taksiye binip meclise gittim…
Eğer o Bakanlık makamından hizmetten başka beklediğiniz yoksa benim gibi yaparsınız, yok o makamdan başka beklentiniz varsa, Kemal Bey gibi oturmak için ısrar edersiniz ama kaybeden siz olursunuz. Önemli olan, oturduğu koltuğa şeref veren siyasetçi olmanızdır. Oturduğunuz koltuktan şeref alan siyasetçi iseniz, koltuktan kaldırıldığınızda şerefiniz koltukta kalır.
Anladınız mı Dersimli Kemal Bey…
Sağlık ve başarı dileklerimle