1924’te TBMM oturumunda, Meclis’i yöneten Atatürk, Genel Kurula hitap etmektedir!
“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre (akıl yürütme) karşı değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz” diye konuşur. Softa olarak bilinen bir meclis üyesinin “Nedir bu laiklik” diye bağırdığında, kürsüden eğilerek yanıt verir;
“Laiklik adam olmaktır, çağdaş insan olmaktır.”
Eğer bir ülkede işler iyi gitmiyor, insanlar özgürlüklerini, servetlerini, geleceklerini, en önemlisi evlatlarını durdukları yerde kaybediyorsa, orada doğru adamlar yönetimde değildir, demektir.
Amacım, kimseyi incitmek, ayıplarını yüzlerine vurmak ve bundan kendime pay çıkarmak değil. Herkes ayıbıyla, günahıyla, tıynetine göre yaşar.
Fakat konu vatansa, konu Türk Devleti ve Türk Milletinin geleceğiyse, bildiklerimi yaşadıklarımı milletimden saklayamam.
Anlatacağım olaylar ve kişilerle ilgili olarak, kim isterse, istediği medya organında onunla konuşmaya hazır olduğumun bilinmesini isterim.
Benzer konularda benim davranışlarımı da anlatacağım. Sonuçta kim doğru, kim yamuk kamuoyu ve ilahi adalet karar verecek!
T. C. Devletini 22 yıl yöneten Erdoğan Çağdaş bir İNSAN mı?
Ne kaynağı belli olmayan servetinden, ne de Barzani-Netanyahu ile birlikte ABD’nin BOP Eşbaşkanı olmasından, ne ekonomiyi duvara dayadığından, ne sığınmacı belasını başımıza bilerek sardığından, soygunlardan, avantalardan anlatmayacağım. Bunlar doğrudur ama siyasi konulardır.
Ya meydanlarda, ya da Yüce Divanda bunlar konuşulacak nasılsa!
Benim anlatacağım, bir baba-oğul ilişkisi;
“11 Mayıs 1998” tarihinde Burak Erdoğan, ehliyetsiz kullandığı arabasıyla (Yaya geçidinde) Sanatçı Sevim Tanürek’ çarptı. Burak, kaza yerinden kaçtı. Tanürek , 5 gün acılar içinde kıvrandı ve16 Mayıs’ta hastanede vefat etti.
Kaza raporunu değiştirip, suçu ölen kişinin üzerine atan kişi, Genel Müdür yapıldı. Tüm bunlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Baba Erdoğan’ın gücüyle oldu.
Bu olayın Hukuk önündeki suçu; Ölümle sonuçlanan kazayı yapan kişiyi kanundan kaçırmak, menfaat karşılığı resmi evrakta sahtecilik yaptırmak ve ölüme sebep olmak.
İslam anlayışına göre ise, İslam Dinindeki en büyük suç-günah insan öldürmektir.
Ya ölen kişi, Erdoğan ailesinden biri olsaydı ve suçu ölenin üstüne yıksalardı Baba Erdoğan nasıl davranacaktı, acaba?
Bir de Ağabey-Kardeş ilişkisi;
“50 Hükümet’te Sağlık Bakanıyım. Küçük kardeşim Kader Serdaroğlu,
12 Eylül sonrası insanlık dışı ağır işkence görmüştü. Vücudunda oluşan tahribat sonucu “Karaciğer Yetmezliği” ve buna bağlı hastalıklarla yıllarca boğuştu. Kardeşimi, Sayın Mehmet Haberal, kendi hastanesine yatırdı ve (Organ Nakli) yapılması gerektiğine karar verildi. Organ Nakli sırasına girdik ve organ bulunmasını beklemeye başladık. Bu arada kardeşime, (Abin Sağlık Bakanı. Niye sıra bekliyorsun ki? Yapsın bir torpil) ısrarları yoğunlaştı. Kardeşim bunlara şöyle yanıt verdi; (Abimden bunu nasıl istersiniz? Başkasının hayatın çalıp, bana mı versin? Ne o yapar, ne de ben kabul ederim.) Benim kardeşim ADAM’dı. Hem de Adam gibi ADAM’dı.
Mekanı cennet olsun…
Aziz Türk Milleti;
Eğer bugün her yönüyle kötü durumda isek, yanlış kişileri seçmenizdendir.
Kimseye kızmaya hakkınız yok. Yanlışa ihanete rağmen, seçmeye devam ettiniz. Yine AKP’ye oy vermeye devam ederseniz, bir daha seçim göremeyeceksiniz.
Lütfen anlayın artık! YAMUK AĞAÇTAN DÜZ BASTON ÇIKARAMAZSINIZ…
Not; Yarın, Meral Akşener ve “Bir Tokatın Hikayesini” yazalım! Diğerlerine de sıra gelecek.
Kim YAMUK kim DOĞRU, Türk Milleti öğrensin artık…
Sağlık ve başarı dileklerimle