Hukukun, siyasetçiler tarafından çarpıtılarak insanlara ceza
verilmesi, bence silahla yaralama suçu gibidir. Şansınız var ve dürüst
hukukçulara düşerseniz, başarılı bir doktorun eline düşmüş hasta gibi iyileşip
sağlığınıza kavuşma olanağınız belki mümkün olur!
Fakat, hukuk, bizzat adalet dağıtmakla görevli hukuk
insanları yani Savcı ve Yargıçlar tarafından çarpıtılır ve haksız yere ceza
alırsanız, bu hareket “Tasarlayarak, kasten insan öldürmek” gibidir.
Özgürlüğünüzü kurtarma şansınız çok azdır. Biz bu eyleme “Hukuk Cinayeti”
deriz.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin, Türk Milleti tarafından kabul
edilmiş ve halen yürürlükte olan Anayasamızın 11-153-158 maddelerindeki açık emirlerine rağmen Anayasa
Mahkemesi Kararlarını “YOK” sayması Cumhuriyet Tarihinde hiç görülmemiş bir
“HUKUK CİNAYETİDİR.”
Hele Yargıtay 3. Ceza Dairesinin yaptığı hukuk cinayetinin,
AKP İktidarı tarafından açıkça desteklenmesi, AKP tarafından “Demokratik
Cumhuriyet Rejimine-Anayasa’ya” karşı yapılmış bir DARBEDİR…
Bir de bu ayıbın üstüne, üyesi olduğumuz ve Anayasamıza
yazdığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını inatla ve aptallıkla
uygulamamakta ısrarımızı ekleyin.
Bu ağır suçları işleyenler, makamları mevkileri ne olursa
olsun, suç tarihinin üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, mutlaka
yargılanmalıdır.
Bu yargılamanın yapılması Türk Milletinin namusu kadar
önemli ve Kurtuluş Savaşımız kadar şarttır.
Aziz Türk Milleti;
Ben hukukçu değilim. Yukarıda yazdıklarım benim yarım asra
yaklaşan siyasi hayatım boyunca, gerek siyasi yaşamımda (Parti içinde), gerekse
özel yaşamımda bana yapılan tüm hukuksuzluklardan edindiğim tecrübelerden
kaynaklanır. Şimdiye kadar yediğim siyasi-yargısal kazıkların toplamı, benim
tecrübe sınırımı gösterir.
Bu deneyimlerimi, siyasi yaşamımda bana yapılan yanlışları
hiç unutmam.
Ve mutlaka ama mutlaka bana yapılan haksızlıkların hesabını
hukuk içinde sorarım!
12 Eylül 1980’de, seçimle gelen herkes gibi ben de Bergama
Belediye Başkanlığından, polis-asker gücüyle alındım.
Askeri darbelerin ne olduğunu rahmetli babamın başına
gelenlerden (DP İzmir MV-Yassıada-Müebbet Hapis) henüz 12 yaşında öğrenmiştim.
Yargı ve Emniyetteki bir kısım sapıklar, anında birer “Küçük
Darbeci” olmuşlardı. Hak-Hukuk-Adalet bunları iki dudağı arasında idi.
Tüm Emniyet birimleri Jandarma Genel Komutanlığı emrine
verilmişti.
Kurulan kumpas ile biri Kıbrıs Gazisi olan iki kardeşim
gözaltına alındı.
O dönem gözaltı süresi 45 gündü! (1 ay işkence, 15 gün
tedavi) İki kardeşimi tam 28 gün bilinen her tür (elektrik verme-askıya alma
dahil) işkenceye tabi tuttular. Bir köy düğününde havaya ateş eden iki
kardeşimi
14 ay Şirinyer Askeri Cezaevinde yatırdılar. İkisi de 14 ay
sonra Sıkıyönetim Mahkemesinde beraat etti. O 14 aylık süresi boyunca, hukuk
yokluğunun, insanı nefessiz bırakmakla eşdeğer olduğunu, çaresizliğin ne
olduğunu gördüm. İlginçtir, 12 Eylül sonrası hep Diyarbakır Cezaevi anlatılır!
Halbuki, darbe belası geldi mi, herkese birden gelir!
Şimdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet
Tarihimizin en büyük “Hukuk Katliamını” başkası yapmış gibi, Yüksek Yargıyı
baştan aşağı FETÖ’ya ben teslim etmişim gibi, Cezaevindeki Hizbullah
militanlarını ve tarikat tecavüzcülerini ben serbest bırakmışım gibi, Türk
Milletinin
85-90 yaşındaki hasta Kahraman Komutanlarını raporlarına
rağmen ben cezaevinde tutuyormuşum gibi, cübbelerini AKP İktidarına kiraya
vermişler ve DOĞRU Parti ile uğraşıyor.
DOĞRU Parti Genel Başkanına, 2005 yılında yürürlükten
kaldırılmış bir yasa sanki yürürlükteymiş gibi siyasi yasak koymaya çalışıyor.
Ellerinden geleni yapsınlar.
Bizler, 12 Eylül darbe yönetiminin, bugün hayatta olmayan
(Demirel-Ecevit-Erbakan-Türkeş) siyasetçilere koyduğu 10 yıllık siyaset
yasağını yırtıp atmayı bilmiş bir siyasi ekolden geliyoruz.
Bunlardan mı korkacağız? Allah, herkesi onurunu kiraya
verenlerden korusun.
Aziz Türk Milleti;
Eğer önümüzdeki Yerel Seçimlerde, AKP’ye oy verirseniz bilin
ki, hukuksuzluk mutlaka sizi gelip bulur. Ya tarlada, ya iş yerinde, ya
dükkanında, ya fabrikada, ya evinizde, ya zamlarda, ya sığınmacı istilasında,
ya öğrenci yurtlarında, ya da açlık ve sefaletle sizi bulur.
Türkiye’de başımıza sarılan belaların tek kaynağı, kafasını
ve vicdanını emperyalist devletlere kiraya vermiş Cumhuriyet ve Atatürk
düşmanlarıdır. Ya, AKP ve aveneleri gidecek, ya Laik Cumhuriyet ve Hukuk
Devleti! Kurban Laik Cumhuriyet olacak. Değer mi?
Not; Yarın bir “Bir Tokat’ın Hikayesi” adlı yazıyı
sunacağım…
Sağlık ve başarı dileklerimle