Körfez şeyhliklerinde, Suudi krallığında, Katar gibi
ülkelerde Mahdum Prensler ve Kerime Prensesler vardır.
Bunların tek özellikleri hırsız babalarından, analarının
rahmine düşüp dünyaya gelmeleridir. Bunların her biri kendi çıkar ağlarını
kurmak zorundadır. Kurmazlarsa ayakta kalamazlar. Haram yoldan elde ettikleri
servetlerine “Yolsuzlukla elde edildi” denmemesi için en kestirme yöntem,
devletin yaptığı ihalelere aile yakınlarını ortak etmektir.
Mahdum Prensler ve Kerime Prensesler “Devlet
Müteahhitlerine”, “Enerji Şirketlerine”, “Telefon Şirketlerine”, “Finans
Kuruluşlarına” ortak olurlar. Ortaklığı kabul etmeyenlerin, zaten iş alma şansı
yoktur. Her ortaklığın alt ortaklığı, her alt ortaklığın taşeronları,
taşeronların ise yerel ekipleri vardır. Yukardan aşağı sayarsanız, her “hırsız
mahdum ve her hırsız kerimenin” neredeyse bir ilçe kadar beslenicisi vardır.
İşlemlerin tümü kağıt üstünde yasalara uygundur!
Uymayan olursa, şeriata uygun olarak çıkarılacak bir fetva
ile anında yasaya uydurulur ve hırsızlık yasal hale getirilir. Paranın bir
bölümü, ne olur ne olmaz, darbe olur diye yurtdışında emanete verilir. Kaçış
için özel ve süratli jetler, kalınacak ülkede villalar satın alınır. Kalacak
yerleri garantilemek için, kaçtıkları ülkenin yöneticileriyle güçlü maddi
ilişkiler kurulur.
Yöntem her ülkede aynıdır. İşin ilginç yönü ise sonucun da
aynı olmasıdır.
Hırsızlık-yolsuzluk-rüşvetle elde edilen paralar, çalanlara
yaramaz. Ya gittikleri ülke yöneticileri
tarafından ellerinden alınır ya da “koruma” karşılığı çarçur edilir…
Türkiye’de durum farklı mıdır?
Siyasal İslamcı Hırsızlara göre Türkiye, bir İslam Devleti
değildir. Dar-ül Harptır ve İslam Devleti olmayan bir ülkeyi, İslam Devleti
haline getirmek için her türlü hırsızlık- soygun mubahtır! Siyasal İslamcı soyguncular, hırsızlığı en
alt birimlere kadar ulaştırmak ve bu sayede taraftarlarını susturmak için,
cemaat-tarikatların hırsızlık yapmalarının yollarını açık tutarlar.
En küçük şebekeler, “Cami Yaptırma Dernekleri” aracılığıyla,
Cuma namazlarından sonra püskevit kutularına atılan paralarla başlar.
Sadaka hırsızlığının ilk adımı budur…
Daha sonra Belediyeler devreye girer! Küçük işler için asla
rüşvet istenmez. İstenen, vatandaşın memnuniyetidir. Fakat kallavi bir imar
değişikliği talebiniz varsa, sizin böbreğinizi bile ameliyatsız alırlar. Hedef
saptırmak için ise muhalefet belediyeleri 7/24 denetimdedir. En ufak bir hata
“büyük yolsuzluk” diye duyurulur. Cambaza bak hesabı! Şimdi Büyükçekmece
Belediyesindeki şov!
Sırada holdingleşen cemaat ve tarikatlar vardır. Bu çeteler,
iktidar ile işbirliği yaparak Bakanlıklara ve devletin en hassas birimlerine
girip, büyük vurgunlara imza atarlar!
Değerli Okurlar;
Belediyeler, Valilikler Türk Milletine ait olan taşınmazları
vakıflara devrettiler. Bunların hesabı mutlaka sorulacaktır. TRT Adalet kanalından, yargılanmaları canlı
olarak yayınlanacaktır…
Sonları, Tunus diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali gibi olacak!
Zeynel Abidin Bin Ali’nin tüm servetine ABD el koydu, Suudilere de
komisyonlarını verdi!
Her gün karnını doyurdular, bıktıklarında zehirlediler ve o
da geberip gitti!
Çünkü bu dünyada yanlış yapan, hata yapan büyük hırsızlar,
emperyalist kovboylara avantalarını vermeden çalarlarsa, bedelini mutlaka
öderler.
Dünya çapında uyuşturucu ticaretinden, yabancı istihbarat
örgütlerinin pay almadıklarını kim iddia edebilir ki?
Sağlık ve başarı dileklerimle