(Değerli bilim insanı Sayın YSL “Yusuf Samim Lütfü” arada bir yazılarını dostlarıyla paylaşır. İzninizle son yazısını sizlerle paylaşmak isterim!)
Mutluluk ve refah adına, daha bilgili, daha ahlaklı ve daha zarif olmak yerine sürekli olarak daha muktedir, daha güçlü ve daha zengin olmanın vaaz edildiği çook uzun yılların sonunda geldiğimiz noktada tam bir “Ahlaki Çöküntü” içinde olduğumuzu rahatlıkla söyletebiliriz.
Ekonomik ya da politik olarak her 20-30 yılda bir mutlaka girilen krizler, gelir dağılımındaki adaletsizliğin ve fırsat eşitsizliğinin tavan yapması, yerel çatışmalar hatta savaşlar hep bu ahlaksızlığın dışavurumları. Oscar Wilde’nin deyimiyle, “Boğazımıza kadar lağımın içindeyiz, sürükleniyoruz!”
Neden böyle?
Basitçe anlatayım; Sürekli olarak bize iktidarı ve iktidar olanaklarını (para-mevki- güç) öneren ve bu uğurda sürekli olarak bize YALAN söyleyen insanları başımıza taç edip yönetime getirdiğimiz ve bize adaleti, ahlakı öneren ve gerçeklik dışında bir kaygısı olmayan insanları sürekli olarak adam yerine koymadığımız için!
Daha kısa ve anlaşılır söyleyelim; Bize sürekli olarak YALAN söyleyen siyasetçiler kadar bize sadece gerçekleri anlatmaya çalışan bilgelere, uzmanlara değer vermediğimiz için!
Neden böyle?
Gene basitçe anlatayım. “Neden böyle?” diye sorarken hiç kendimize bakamadığımız için!
Para, mevki, güç türünden iktidar olanaklarını gerçeklikten çok önemseyen, bu uğurda söylenen yalanları görmezden gelen kim?
İktidar olunmadan kendi değerlerini geçerli kılamayacağını düşünen, bu nedenle iktidarı değil gerçekliği amaç edinenleri küçümseyen kim?
Gerçekliğe sadakatte, ahlaklılıkta ve adalette kendini tam ya da mükemmele yakın gören kim!
“Siyasetçiler yararları konusunda toplumu iknaya çalışırken, uzmanlar neyin gerçekten yararlı olduğunu topluma gösterirler” demişti Bertrand Russell! Fizikte, Kimyada, Tıpta olduğu gibi AHLAKTA DA uzmanlık önemlidir.
AHLAKTA uzmanlığına güvenebileceğimiz kişiler gerçekliğe sadakatten ayrılmayan adil insanlar, yani BİLGELERDİR!
Siyasetçilerini, bilgelerine (Uzmanlarına) tercih eden ulusların hiçbir geleceği yoktur. Peki, siyasetçileri uzmanlardan daha etkili ve yetkili kılan kim?
Siyaset, en basit tanımıyla ülke kaynaklarını kullanma, dağıtma yetkisini ele geçirme mücadelesidir. Birileri “Ben sizin çıkarlarınızı en iyi (sizden bile iyi) gözetirim” diyerek sizden oy istemek ve almaktadır.
Bu çıkar ilişkisinde “ADALET” sadece eski bir kadın adıdır. “İYİLİK” kavramının karşılığı kayırmacılıktır. (Nepotizm)
Bir toplumun, bir ulusun ve insanlığın refahı için siyasetçilerin etkileri ve yetkileri mutlaka sınırlandırılmalı, (Kuvvetler Ayrılığı-Yargı Bağımsızlığı-Parlamenter Sistem “Millet Meclis-Senato”) konunun uzmanlarının etkileri ve yetkileri arttırılmalı ve siyasetçiler çok sıkı denetlenmelidir.
Siyaset, bir rant kapısı değil, gönüllü bir hizmet kurumu olmalıdır. “YSL”
Aziz Türk Milleti;
“Her millet müstahak olduğu siyasetçiler tarafından yönetilir” diye bir söz vardır.
Bu söz, Türk Milleti için geçerli olamaz, olmamalı.
Bizim binlerce yıllık “Devlet Deneyimimiz” var. Elbette bazen yanlış seçimler yapabiliyoruz. 22 yıl önce de halkımızın yaptığı da ciddi bir yanlış idi!
Emperyalist Devletlerin elemanı olmayı baştan kabullenmiş, bilgisi, ülke sevgisi, ahlakı çok sığ olan muaviye aklına sahip, İhvan terbiyesiyle yetişmiş “Seccademize dadanmış şeytanlar” bize musallat oldu. Çok kaybımız oldu ama önemli olan, yapılan yanlışlardan ders çıkarmasını bilebilmektir.
Amin Maalouf adlı yazar, İslam Dünyasındaki siyaset cambazları için güzel bir benzetme yapmıştı; “İnsanlar, bir dinleri olduğu için, AHLAKA ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar!”
Son 22 yılda başta siyaset olmak üzere her konuda “Güzel Ahlakın” sıkıntısını çekmiyor muyuz?
Sağlık ve başarı dileklerimle