Demokrasiyi özümseyememiş kafaların yönettiği ülkelerde ya
“Devlet Partisi” olur, ya da “Parti Devleti.” Bunların ikisi de, o ülke için
ciddi sıkıntılar doğurur.
Gelişmiş demokrasilerde ve akıllı liderlerin bulunduğu
ülkelerde “Devlet” ve “Parti” arasındaki hassas denge mutlaka korunur. Ne,
“Devlet”in “Parti”yi ezip demokrasiye zarar vermesini, ne de “Parti”nin
“Devlet’i” ele geçirip, anayasayı ve hukuku çiğnemesinin önünün açılmasına izin
verilir.
1950 öncesi, Türkiye tam bir “Devlet Partisi” yöntemiyle idare
ediliyordu. Valiler aynı zamanda Parti İl Başkanı, Kaymakamlar İlçe Başkanı
gibi parti sorumlusu idiler. Vatandaşın devlet dairelerinde hakkını araması,
devlet güçleri karşısında kendisini savunması mümkün değildi. Devlet, adeta
parti olmuştu.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 25 Aralık 1991
tarihinde yıkılmadan evvel Rusya’da tam bir “Parti Devleti” sistemi vardı.
Parti Üst Yönetimi, devletin tam hakimiydi. Ne kuvvetler ayrılığı ne yargı
bağımsızlığı, ne de hukuk devleti vardı. Her şey, Politbüro denen üç-beş
kişinin iki dudağı arasında idi.
Demokrasinin standartlarını yükseltmek, milli iradeyi etkin
kılmak, İleri Demokrasi iddiasıyla iktidara gelen AKP, Türkiye’yi AKP=Devlet
yani
“Parti Devleti” gibi yönetti. Bugünün Türkiye’sinde ne
“Yasama-Yürütme-Yargı” arasındaki kuvvetler ayrılığı, ne anayasa teminatı, ne
devlet terbiyesi, ne de karşıt fikirlere tahammül denen “demokratik sabır”
yoktur.
Her şey Başbakan Erdoğan’ın iki dudağı arasındadır. İleri
demokrasi dedikleri “ucube”, Erdoğan’ın sığ bilgisi ve sınır tanımayan hırsı
sayesinde, “Milli Şef” döneminden daha geriye gitmiştir.
AKP bir siyasi partinin adıdır. Bugün için iktidardadır,
yarın muhalefet olur, daha sonra da dağılıp gider. T.C Devleti ise, içerden ve
dışarıdan ne kadar ihanete uğrarsa uğrasın, dünya durdukça yaşayacaktır.
“Biz Milli İradeyi temsil ediyoruz, devleti istediğimiz gibi
yönetiriz” anlayışı ilkel bir anlayıştır. Evet, Milli İradeyi siz temsil
ediyorsunuz, devleti de yönetebilirsiniz, ama istediğiniz gibi değil! Anayasa
ve Yasaların çizdiği çerçevede yönetebilirsiniz. Aksi, yetki tecavüzüdür ve
suçtur.
İbrahim Kalın Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanıdır ve
“Devlet Memurudur” .
AKP İstihbaratının veya AKP Disiplin Kurulunun Başkanı
değildir.
T.C Devletinin güvenliğinden sorumlu bir “Devlet Memurudur.”
Elbette Milli İradenin temsilcisi iktidarın ile onun emrinde
ve uyumlu olarak çalışmalıdır. Buradaki tek ve vazgeçilmez şart; MİT
Başkanının, iktidarın emrinde görev yaparken Anayasa ve yasaların dışına
çıkmamasıdır.
Kanunsuz emirlere direnmesidir. Örneğin, iktidar Milli
İradeyi temsil ediyor diye, MİT Başkanına “İktidar karşıtları için sahte
dijital deliller üret, onları hapse attır, kasetlerini çek, gerekiyorsa kaza
süsü vererek yok et” diye emir verse, bu
kanunsuz emre uyacak mıdır?
MİT Başkanı her hareketinin, her eyleminin hesabını her
devlet memuru gibi Türk Yargısı önünde verecektir. Kimsenin, T.C Devletinin
önemli bir makamını, AKP’ye koltuk değneği yapmaya hakkı yoktur.
AKP İktidarı; Dış Politikadaki hezimetini, acemi bir Genel
Başkan Yardımcısı ile ve Başbakan’ın özel temsilcisi olarak Oslo’da PKK’lılara
“Sizinle savaşan ordu şimdi hapiste” diyen bir devlet memuru ile
kapatamayacağını iyi anlamalıdır.
Sağlık ve başarı dileklerimle