Adalet ve Hukuk
Yayın Tarihi: 11.08.2024 - 09:12
Türk tarihinin en ağır rezaletini yaşıyoruz.
Bu daha başlangıç! Bu kumaş dikiş tutmaz.
Giderken Türk Milletine ne zararlar vereceği ne yaralar açacağı da şimdiden kestirilemez.
Sonları ibretlik olacak demiştim, görüyorsunuz.
Adalet en geniş anlamıyla “doğruluk ve hakka riayet etmek” demektir.
Adalet evrensel bir değerdir. Zamana, mekâna, siyasal sistemlere, iktidarlara göre farklı şekillerde anlamlandırılamaz. Kutsal kitaplar, peygamberler, bilginler insanlığın varoluşundan beri hakka uymayı öğütlemişlerdir.
Tarih boyunca bazı devletler teokrasiyi, lâikliği, Cumhuriyeti veya Monarşiyi benimsemişler, fakat içlerinde sadece “Adaletli” olan düzenler ayakta kalmayı başarabilmiş, hakkı tanımayan ve insanlara zulmeden her sistem tarihin mezarlığına gömülmüştür.
Hukuk ise “Kişilerin birbirleriyle veya devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür.” Kişiler, hukuka uygunluk ile adaleti, ya da hukuka aykırılık ile adaletsizliği eşanlamlı olarak görürler. Ama gerçek her zaman böyle değildir. Adalet zamana, mekâna veya kişiye göre değişen bir değer değildir. Ama hukuk, iktidarların belirli şartlara uyarak her zaman değiştirebilecekleri kurallardır.
Örneğin;
Hazine arazilerini işgal etmek suçtur ve hapis cezasını gerektirir. Doğrusu budur.
Fakat iktidar, bir yasa değişikliği ile işgalcilere bir hak tanırsa, hazine arazilerinin işgali hukuka uygun olur! Bu durumda işgalci, hukuka göre haklı, evrensel adalete göre ise haksızdır.
Tarihimiz çok ilginç olaylarla doludur Fatih Sultan Mehmet, yaptırdığı caminin sütunlarını kendisinin iznini almadan kısaltan mimarın iki elini bileklerinden kestirtir!
Mimar, Kadıya gider ve Padişahtan şikayetçi olur. Kadı, derhal Fatih’e haber gönderip davaya davet eder.
Fatih gelir ve selam verdikten sonra oturur.
Kadı; Oturma beyim! Burası mahkeme, hasmınla beraber ayakta dur, der.
Fatih, mimarın yanında ayakta durur!
Mahkeme başlar ve mimar söz alır;
“Kadı Efendi! Ben büyük bir mimardım.
Bu adam, caminin sütunlarını kısalttım diye iki elimi de kestirtti. Halbuki, caminin depremden zarar görmemesi için bu şarttı.
Beni işimden rızkımdan etti. Davacıyım” dedi.
Kadı; “Beyim ne dersin, bu adamın ellerini sen mi kestirttin?”
Fatih; “Bu adam benim değerli sütunlarımı keserek, camimin şöhretini düşürdü.
Bu sebeple ellerini kestirttim” der.
Kadı düşünür, şikayetçinin de rızasını alarak kararını açıklar;
“Beyim şöhret sıkıntı getirir. Cami, sütunları alçak da olsa ibadete engel teşkil etmez. Ama böyle kıymetli bir mimar her zaman dünyaya gelmez. Mimarın da kabulüyle sizi, tüm ömrü boyunca kendisine günde 20 gümüş akçe ödemeye mahkûm ettim!”
Fatih; hazineden sorumlu memuruma emir vereyim de bu para ödensin, deyince
Kadı şöyle der;
“Hazineden ödeyemezsiniz, kendi servetinizden ödeyeceksiniz...”
Sağlık ve başarı dileklerimle...