Merhabalar.
Bir hastamın “Salgında bizim için korkmadan, endişe duymadan
verdiğiniz mücadele için teşekkür ederim” yazılı mesajıyla başladım yeni güne.
Mutlu oldum, gösterdiği nezaket için teşekkür ettim ve sonrasında düşündüm.
Evet emek verdim diğer tüm ekip arkadaşlarım gibi ama korkmadan mı, endişe
duymadan mı? Tabii ki hayır.
Salgının ilk günlerinde ne yaşayacağımızı bilmediğimiz için
herkes gibi benim de kaygılarım, korkularım oldu. Hasta sayısı ve yoğun bakım
ihtiyacı arttıkça nöbetçi olmadığım zamanlarda bile uyuyamadığım geceler,
kaybettiğimiz hastalarımızla yüreğimin sızladığı vakitler azımsanmayacak kadar
çoktu. Hasta olmaktan ziyade sevdiklerime bulaştırmaktan endişe ettim. Halen
aynı korku ve kaygıların bir kısmını taşıyorum çünkü süreç devam ediyor. Fakat ne
yapıyorum? Elimden geldiğince korunmak ve korumak adına çaba gösteriyorum çünkü
biliyorum ki yapabileceğim tek şey bu. Elimden geleni yaptıktan sonra, bunun
dışındakilerin benim kontrolümde olmadığını biliyorum.
Korku da, endişe de, kaygı da, üzüntü de tıpkı mutluluk,
sevinç, neşe gibi bize ait duygular ve varlığımızın bir parçası. Hatta yol
gösterici. Neden yol gösterici? Çünkü korku, kaygı, endişe bilmemenin duygusu.
Bir sorun var ve bununla başa çıkmak için gerekli donanımda bir eksiklik var
demek aslında. Korkacağız, endişe duyacağız ki ne yapabileceğimizi bulalım.
Hiçbiri zayıflık göstergesi değil, hatta bu eksikliklerin farkında olmak güçlü
de olmak demek aynı zamanda. Duygu yargılanacak bir şey değil, görmezden
gelinecek bir şey hiç değil. Üstelik yaştan, cinsiyetten, konumdan da bağımsız.
Bu süreçte ne yaptık? Önce toplum olarak korktuk, endişe
duyduk, sonra bilgilenmek ve güvende hissetmek istedik. Sağlık personeli olarak
bizler bunu bilimsel makaleler okuyarak, araştırarak, tecrübelerimizle yaptık,
sizler tüm basın yayın organlarında her gün yapılan bilgilendirmeler ile nasıl
korunacağınızı, neler yapmanız gerektiğini öğrenerek. Bildiklerimizi
uygulayınca da daha güvende hissettik. Sonra bu dönemde bizim gibi hisseden ve
davranan insanları gördükçe birbirimizden güç aldık, belki bazılarımız
profesyonel destek alma ihtiyacı hissetti. Bizler çalışırken işimizi eğlenceli
hale getirmeye çalıştık, bu şekilde bir çıkış yolu bulduk, yardımcı olma hissi
ile mutlu olduk, iyileşen hastalarımızla sevindik. Yani korkularımız,
kaygılarımız bize yol gösterdi, güvende hissetmek için neler yapmamız
gerektiğini öğretti.
Bir duygunun içinde ne kadar kalabilirsek, ihtiyacımızın ne
olduğunu o kadar kolay anlayabilir, olumlu ve olumsuz yönlerini
değerlendirebilir, bir sonraki adım için ani karar vermek yerine olağan akış
içerisinde gerilmeden, esneyerek ihtiyacımızı bulabiliriz. “Ne oldu da ben
böyle düşünüyorum, neden bu fikre sahibim?” soruları hem geçmişle temas
kurmamıza ve dolayısıyla tamir etme şansımızın olmasına neden olur, hem de
eksikliğimizi fark ettirerek gelecek için bize yön verir.
Tüm duygularımız değişebilir, dönüşebilir, azalabilir,
artabilir. Önemli olan acele etmeden içinde bulunduğumuz duyguyu tanımak ve bir
süre bu duygunun içinde kalarak ihtiyacımızın ne olduğunu belirlemek.
Korkuyorsam, kaygı duyuyorsam bunun nedenini saptamak, bu nedenleri ortadan
kaldırmak için neler yapmam gerektiğini bulmak ve ona göre davranmak, kontrol
edemediklerimin farkına vararak yapabileceklerimi en iyi şekilde yapmak yani
duygudan da faydalanmak aslında.
Her duygu bize ait ve her duygu iyi bir öğretmen.
Sağlıcakla kalın.