Trabzonspor'a ceza yağdı. Elbette maçların başlamasından, daha doğrusu Trabzonspor'un birden şahlanmasından sonra birilerinin aklına bin türlü şeytanlık geldi. Öncelikle "N'oluyoruz yahu, bu Trabzonspor maç bir, hemen ileri fırladı, çabuk bunun ayaklarını kesin" demiş olabilir. Olur, çünkü bu ligde Trabzonspor'un başı çekmesi bazılarının, başka kulüplerin liderliğinden beklediği rant Trabzonspor'un liderliğinde son bulur veya zarar görür olabilirdi de. Bu, işin ayrı tarafı. Esas kafaları karıştıran, ikinci konu. Acaba Hacıosmanoğlu yönetimi ile bir alıp veremediği olan mı vardı? Ha biz bunu derken şu veya bu yönetimin desteğine veya kösteğine soyunduğumuz sanılmasın.

Önemli olan "Eşeğe vuramayan semere vuruyor" olmasında yatıyor. "Trabzonspor bu başarı ile giderse genel kurulda Hacıosmanoğlu listesi kesin tekrar kazanır." O halde ne yapalım? İlk akla gelen Trabzonspor'un önü kesilirse o da gider. Mantık, mantıklı gözüküyor. Tamam da Hacıosmanoğlu yönetimine takoz koyalım derken bizim kulüp güme gitti. Yönetim cezalı, sahanız seyirciye kapatıldı, al sana şu kadar mali ceza! E bu cezalar şahıslardan değil elbette, kulübün kasasından çıkacak besbelli. Zaten bin türlü mali sıkıntı içerisinde olan kulüp bir de havadan bu paraları ödeyecek. Şimdi bir de işin şu tarafına bakalım...

Yani öncelikle Trabzonspor'a şu veya bu sebepten dolayı fren var mı yok mu? En ufak şüphe götürmeyecek şekilde "Tabii ki var"; zira bunu tüm TV ve yorumcular kabul etti ve de gördü. Şimdi son maçtaki olay malum. Tamam, hırsız azimli, seni soyacak. Peki, bizim evin sahiplerinin hiç mi kabahati yok? Bir düşünelim. Be birader yani bu milet bizi sevmiyor belli. Peki siz nasıl olur da bunca aleni provokasyonda oyuna gelirsiniz? Hadi saha kenarında menajer dolduruşa geldi sahaya saldırdı. Haklı haksızı bırakın, olayın fiiliyatından sonra sonucunu düşünün. Ceza var mı yok mu? Tabii var. Ee... menajer dolduruşa geldi; peki yöneticiler? Onlar da hemen oltaya saldırdı, onlar da gitti. Başkan da İstanbul'dan başladı oyuna gelmeye. E başkan, sen bari oralardan anla, işin bir de politik yanı var.

Sen "Hakemleri hapsedin" diyene kadar daha diplomatik bir yöntem icat edip de o talimatı versene. Yangın parlamış, bir bardak benzin de sen döktürdün. Oldu mu? E olay ortada, olmadı tabi. Ha bana desen ki sen olsan ne yaparsın? Valla çileden çıkmamak mümkün değil de(!) zaten gizli ellerin istediği ve de bildiği bu. "Trabzon milleti oltaya ve dolduruşa kolay gelir." Yönetim yetmedi...

Sıraya İbrahim USTA girdi. Esas onun da araya girip yöneticilere ve olayda olanlara "Ya durun bakalım akıllı olun, biz bu işi hallederiz" demesi gerekirken onun da Trabzonlu damarı kabardı, o da olaya balıklama daldı. Kalan tek ve son umudumuz o iken, o da arada kaynadı gitti. İşte böyle, bizi öyle bir dolduruşa getirdiler ki tutar dalımız kalmadı. İnsan buna üzülüyor. Oysa "Acaba biz bu işi daha diplomatik bir tarzla halledip, haklı iken haksız duruma düşmeden, bunca darbeyi almadan kurtulabilir mi idik?" diye düşünüp duruyorum. Mesele bu...