Çok ama çok üzgünüm..
Yaşamımın 35 yılını yanında bir evladı gibi geçirdim...
Her daim baba oğul ilişkisi içerisinde oldum...
O kızdı, mola verdik...
O çağırdı, nöbetçi asker gibi koştuk...
Çünkü bize hep ‘EVLAT’ dedi.
Bizim için onun sözünün üzerine söz asla olamazdı...
Olmadı da...
Hep aman bir şey olmasın diye gözümüzün nuru gibi baktık.
Konuşurken, mesaj yazarken hep “Başkanım Allah sizlere uzun ömürler versin, varlığınızı eksik etmesin” dedik...
“Amin evlat” diye cevap verdi.
Ölüm Allah’ın emri...
Takdiri ilahinin önüne geçilmez ki.
Buraya kadarmış.
Ardında muhteşem bir hoş seda bırakan, bir büyük başkanı uğurlayacağız son yolculuğuna...
Onun yanında olmanın her daim gururunu yaşadım...
Meslekte bu yerlere gelmemde hep büyük desteği oldu...
Çok ama şey borçluyum ona.
Bu ülkede hem spor hem iş hem de siyaset alanında efsane olmuş bir büyük değeri yaşamak herkese nasip olmaz.
O bir efsaneydi...
Cesur yürekti...
Eğilmezdi...
Bükülmezdi...
Çünkü Mehmet Ali Yılmaz’dı!
Çok özel bir adamdı...
Çok insana ekmek verdi, iş verdi, aş verdi, iş sahibi yaptı...
Kapısını çalanı boş gönderdiğini görmedim.
Trabzonspor’u hep kendi evladı gibi gördü.
Trabzonspor, şampiyon olduğu yıllar sonrasında ekonomik yetersizlik yüzünden dağılmak üzereyken, rahmetli
İbrahim Cevahir, “Sana ihtiyaç var” dedi...
O koştu İstanbul’dan geldi.
O günlerde Fenerbahçe Başkanlığını elinin tersi ile itmişti...
Türk iş dünyasının yeni gözdesi, Türkiye vergi rekortmeni, Tek-Art Holding Başkanı, bembeyaz takım elbiseli bir adam gelerek Trabzonspor’u sırtladı...
Bir kalemde yazdığı çek ile borçları silerken, o günün muhasebecisi yazdığı rakamı görünce baygınlık geçirdi...
Tek kalemde borçları silmek kolay mı?
Ah o günler!
Başkanlığa aday olmadığı bir dönemde, adına liste yapılıp kongre salonunda “Uçakta geliyor, indi inecek” denilerek başkan seçildi...
Yönetici bulamazken iş vererek yönetici buldu.
Uzun yıllar kulübün bugünkü gibi havuz vs. geliri yokken tek başına maddi ve manevi yükü sırtladı.
Türkiye’de İstanbul takımları dâhil hiçbir kulübün tesisi yokken, adının verildiği muhteşem tesisleri kendi cebinden harcayarak inşa etti...
Trabzonspor bayrağını hiçbir zaman yere düşürmeden zirvede tuttu.
4. büyük olduğunu kabul edilmeyen ve havuz gelirinde İstanbul takımlarının arasına konulmayan Trabzonspor’un
büyüklüğünü masaya yumruğunu vurarak kabul ettiren adamdır o...
Trabzonspor onunla birlikte transferde İstanbul takımlarına meydan okudu. Ya...
O günlerde siyasetin elinde oyuncak olan Türk futbolu!
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı iken kendi iktidar partisine dahi kafa tutarak futbolu siyasetten o kopardı...
Özerkliği o getirdi...
Çünkü sporda da siyasette de onun sözünün üzerine söz olmazdı...
Muhteşem bir Spor Bakanlığı yaptı ki Ankara hala onun Spor Bakanlığı dönemini konuşur...
TFF kongrelerinde hiçbir çatışmaya mahal vermemek için gidip en önde otururdu.
Yaşadım... TBMM’de o dönem anlatılıyor...
“O bakanlığa geldiği zaman bakanlık koridorları sanki bir sağa bir sola yatıyordu...”
Böyle bir adam işte M. Ali Yılmaz...
Yani...
Nesli tükenen bir adamdı o...
O “evlat” diyen sesini unutmak mümkün olmayacak...
Ya Trabzon medyasına katkısı?
Karadeniz Gazetesini maddi ve manevi olarak uzun yıllardır o sırtladı...
Türkiye’de hiçbir Anadolu medyasında olmayan tesisleri bu şehre kazandırdı...
Bir gün dahi elini çekmedi gazetenin üzerinden...
Bizi ister içerisinde ister dışında hep yanında tuttu.
Bize hep güvendi...
Bizi hep destekledi...
Ne mutlu bizlere ki tarihin altın harflerle yazacağı unutulmayacak büyük bir değerin hep yanında yer aldık, hep onu yaşadık, hep kanatları altında mücadele ettik!
Bize bıraktığı en büyük miras Mehmet Ali Yılmaz gerçeğini yaşatması oldu...
Seni asla ve asla unutmayacağız, çok özleyeceğiz sevgili Başkanım...
Sen hep bizimle yaşayacaksın...
Bütün Yılmaz ailesine, sevenlerine, dostlarına Trabzonspor ve Türk spor camiasına başsağlığı dilerim.
Allah rahmet eylesin, nurlar içinde yatsın, mekânı cennet olsun.